ALLAH RESULÜ’NÜN LATİFESİ
Hayatının her ânı bizim için "üsve-i hasene: en güzel örnek" olan Allah Resûlü’nün ve ashabının latifeleri genellikle yorumsuz olarak verilmiştir. Gönlümüze sürür ve neşe dağıtan bu latifelerdeki nezaket, doğruluk ve ölçüye dikkatlerinizi çekiyoruz. ENCEŞE’YE LATİFE Veda haccı yolculuğunda, develerle, kafileler halinde yol alınır. Peygamber hanımlarının da bulunduğu kadınlar kafilesinin develerini Enceşe adında bir siyah köle, erkekler kafilesinin develerini de Enes b. Malikin kardeşi Berâ b. Mâlik sürer. Sürücülerin her ikisi de güzel seslidir. Onların sesine, musikinin ahen-gine ayak uyduran develer, bir ara heyecana gelip koşturmaya başlarlar. Bu hâli gören Hz. Peygamber, Enceşe’yi tatlı bir şekilde ikaz eder: "Enceşe! Develeri yavaş sür de (taşıdıkları) cam şişeler kırılmasın!"
HASTANIN YEMEĞİ
Lokman Hekime: "Hastamıza ne yedirelim?" diye sorduklarında, şu cevabı vermiş: "Acı söz yedirmeyin de, ne yedirirseniz yedirin."
KADINLAR DIŞARDA
Bir Fransız bayan yazar, Mehmet Akif’e: "Mösyö Akif! Kadınlarınızı evden dışarı çıkarmadığınız doğru mu?" diye sorduğunda Akif: " Ah Madam! Daha önceleri öyleydi. Sonra çıkarttık ama bu defa bir türlü içeri sokamıyoruz." diye latife ederek cevap verir.
AT NALI UĞUR GETİRİR Mİ?
Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hocaya: "Hocam, at nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?" diye sormuşlar. Demirci Hoca: "Zannetmiyorum." diye cevap vermiş. "O nallardan her atta dört tane var ama bütün gün kamçı yiyip duruyorlar."
USTASIZ OLMAZ
Ebu Hanife hazretleri bir müşrikle tartışmak için anlaşır. Ancak kasten geç gelir. Bunun üzerine müşrik: "Bakın imamınız korktu; gelemiyor." der. Bir müddet sonra Ebu Hanife gelince de: "Niye geç kaldın?" diye sorar. Ebu Hanife: "Kayık yoktu. Irmaktan geçemedim, bir de baktım ki, ağaçtan kopan dallar kendiliğinden bir kayık oluverdi, ben de binip geldim, ondan geciktim." der. Ateist gülmeye başlar ve: "Gördünüz mü nasıl yalan söylüyor, hiç kendiliğinden bir ustası olmadan kayık yapılır mı?" der. İmamı Azam hazretleri hemen taşı gediğine koyar: "Bre akılsız, bir kayık ustasız kendiliğinden olamazsa, bu koca kâinat kendiliğinden nasıl var olur?" der.
HZ. EBUBEKİR’İN DUASI
Sahabelerden biri Hz. Ebu Bekir’in yanına gelip ona: "Çok günahkârım, benim için dua eder misin?" diyerek dua istemiş. Hz. Ebu Bekir Efendimiz de şu şekilde bir dua etmiş: "Yâ Rabbi, günahkâr bir kulun diğer bir günahkâr kulundan dua istiyor; ikisini de affeyle..
KAÇAN TREN Necip Fazıl Kısakürek’in istasyondan öfkeyle döndüğünü görenler sorar: "Üstad! Nedir bu öfkeniz? Yoksa treni mi kaçırdınız?" Mağlubiyeti kabul edemeyen Necip Fazıl: "Ne münasebet!" diye kükrer. "Kovdum, gitti!"
NAMAZ KILANLARI ÇAĞIR
Halife Harun Reşit, ağabeyi Behlül Dane’ye: "Ağabey, bu akşam camide namaz kılanları yemeğe alacağım. Sana zahmet akşam namazına git de namaz kılanları getir, yemek yesinler." der. Behlül camiye gider ve namazdan sonra yanında iki kişiyle döner. Halife: "Camiye sadece bunlar mı gelmişti, başka kimse yok muydu?" diye sorar. Behlül: "Vardı. Hem de cami doluydu." Halife: "Eee! Onları niye getirmedin?" Behlül: "Sen "Camiye gelenleri getir." demedin. "Namaz kılanları getir." dedin. Ben de camiden çıkanlara tek tek imamın namazda hangi sureleri okuduğunu sordum. Sadece bu iki adam bildi. Ben de onları getirdim." der.
SİGORTA ŞİRKETİ
İngiliz Büyükelçisi, eski Türk evlerinin dış duvarlarına asılan "Ya Hafız" (Muhafaza eden Rabbimiz) levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizade Fuad Paşaya bunların ne olduğunu sormuş. Fuad Paşa İngiliz’in tam anlayacağı dille cevap vermiş: "O gördükleriniz, Osmanlı sigorta şirketinin levhalarıdır."
ŞAİRİN CEVABI
Şair Deyheki, çocuklarım yanına alarak bir dostunu ziyarete gider. Kara kuru ve sıska çocukları gören dostu latife olsun diye: "Efendi, bu gübre böcekleri senin mi?" der. Şair, taşı gediğine koyar: "Evet efendim! Kokunuza geldiler!"
VAKİT
"Musiki derneğinde ne çalıyordunuz?" diye soran arkadaşına, musikişinas yazar Selim Gündüzalp şu cevabı vermiş: "Vakit efendim, sadece vakit…"
HANGİ BORÇ?
III. Mustafa’nın veziri Koca Ragıp Paşa’nın konağında bir Ramazan günü oruç üzerine sohbet yapılıyordu. Ragıp Paşa, orada bulunanlardan Şair Haşmet e: "Haşmet! Senin de borcun var mı?" diye sorunca, Haşmet: "Evet efendim!" diye cevap verdi. "Mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş…" Ragıp Paşa gülerek: "Onu sormuyorum yahu" dedi. "Oruç borcun var mı, sen onu söyle!" Şair Haşmet şu cevabı verdi: "Paşam, oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız kul borcudur"
Haber 7 – Osman Ateşli