Ümmet menfaatler konusunda ihtilafa düştü

Fikir
Abdullah Güner’in röportajı İslam Tarihi alnında yapmış olduğu çalışmalarla tanıdığımız İslam Tarihi Profesörü İhsan Süeyya Sırma Hoca’yla İslam’ın doğuşunu, Peygamber Efendimiz...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in röportajı

İslam Tarihi alnında yapmış olduğu çalışmalarla tanıdığımız İslam Tarihi Profesörü İhsan Süeyya Sırma Hoca’yla İslam’ın doğuşunu, Peygamber Efendimiz(sav)’in neler yaşadığını, günümüzde Müslümanların durumunu ve sıcak muhabbet duyduğu hocası rahmetli Muhammed Hamidullah Hoca hakkında konuştuk.

 

"YERYÜZÜNDE YAPILAN İLK MABET MEKKE’DEKİ KABE’DİR"

İslam’ın ilk dönemine ilişkin çalışmalarınız var hocam. İslam’ın doğduğu toplumun kültürüne ne tür katkıları olmuştur? İslam nasıl bir yerde doğmuştur, yeşermiştir?
Coğrafi olarak soruyorsanız gerçekten dünyanın tam merkezidir. Hakikaten mesela hac ibadetinin en kolay bir şekilde yapılabilecek olduğu yer Mekke’dir. Mesela Kuzey Kutbu’nda olsaydı veya Avrupa’da olsaydı insanlar nasıl ihrama gireceklerdi? Herhalde donarlardı. Allahü Teala (cc) orayı seçti. Bildiğiniz gibi Kur’an’ı Kerimde Allahü Teala diyor ki yeryüzünde yapılan ilk mabet Mekke’deki Kabe’dir. Orayı Allah (cc) seçmiştir. Dolayısıyla böyle bakıyorum.

İlk Müslümanların mücadelesi nasıldı? İslam’ı tebliğ ederken ne tür zorluklarla karşılaşmışlardır?
Biliyorsunuz Mekke bir şirk devletiydi. Bu şirk içerisinde Resülullah (sav)’ın ve onun arkadaşlarının İslam’ı tebliğ etmesi hayli zordu. Şunun için zordu: Mekkeliler Allah’a inanıyorlardı. Allah’a inandıkları için de Peygamber Efendimiz (sav)’i de pek anlamıyorlardı. Diyorlardı ki “Biz de Allah’a inanıyoruz!”. Fakat onların farkı neydi: Allah’ın yanında başka güçlere de heykellere, putlara da inanıyorlardı ki işte biz buna şirk diyoruz.  O bakımdan Peygamber Efendimiz(sav)’e ve sahabeye çok büyük işkenceler yaptılar. 13 sene süren bu işkence döneminde ancak 200-300 kişi Müslüman olabildi.

Mekkeliler Allah inancına sahip oldukları için Peygamber Efendimiz(sav)’i pek anlamıyorlardı. Ve O’na diyorlardı ki sen ilahları yok sayma, “La ilahe” deme! Biz senin dinine gireceğiz. Ama İslam tevhidinin özü o olduğu için Peygamber Efendimiz (sav) bunu söylüyor onlar da tabi işkence yapıyorlardı. Böyle olunca da tabi büyük zorluklar yaşanıyordu. Biz bunu “Mekke Dönemi ve İşkence” diye kitabımızda anlattık. Özellikle kitaba “işkence” adını vermemizin sebebi de budur.

İslam doğduğu toplumun sosyal hayatına ne tür değişimler getirdi? Neleri değiştirdi?
Bir defa insani bir hayat tarzı getirdi. Hepimizin bildiği işte bu kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi hadisesi ki Kur’an’ı Kerim’de geçmiştir. Tekfir Suresi’nde Allah (cc) anlatıyor bunu. Bu büyük bir vahşet! Yani Allah (cc) bunu İslam’la yasaklamıştır. Keza faizle birçok insan sömürülüyordu, onun önüne geçilmiştir. İnsanları ezen mütegallibe, zengin sınıfı vardı. O ortadan kaldırılmıştır. Kısaca Allahü Teala’nın Kur’an’la göndermiş olduğu hükümler Mekke toplumunda bir rahat yaşam hayatını getirmiştir.

Bu sosyal değişimde Ramazan’ın yeri neydi? Peygamber Efendimiz (sav) ve etrafında oluşan halka, Sahabe-i Kiram (ra) Ramazan’ı nasıl yaşardı?
Ramazan daha ziyade biliyorsunuz Medine dönemindeydi. Ve Ramazan bir birliği sağlıyordu. İnsanlar açları öğreniyor… Fakat görüyoruz ki Resülullah (sav) cihada gidince orucu bozdurmuştu. Ama bunun dışında hep oruca riayet edilmiştir.

Peygamber Efendimiz(sav) döneminde oruç tutmayan insan hemen hemen bilinmiyordu. Veya birisi ben Müslümanım diyecek ama namaz kılmayacak, öyle bir tip yoktu. Oruç içinde bunu söyleyebiliriz. Yani sosyal birlikteliği getirmiştir Ramazan.

"EY İNANANLAR, İNANINIZ"

Peygamber Efendimiz(sav) Ramazan’ın son 10 günü itikâfa çekilirdi… Peygamberimiz neden itikaf yapmıştır? İtikafın Müslümanın dünyasındaki anlamı karşılığı nedir?
İtikaf tabi biraz zor bir ibadettir. Ramazan’ın son 10 gününde caminin bir köşesine çekiliyorsunuz ve dünyevi bütün işlerinizi bırakıyorsunuz.

Her Ramazan bu ibadetini yapmıştır Peygamber Efendimiz (sav). Zaman zaman Müslümanlar da yapıyorlar. Caminin bir köşesinde 10 gün… mesela telefonla bile konuşmuyorlar. Sadece zaruri ihtiyaçları için camiden çıkıyorlar, abdest alıyorlar tekrar dönüyorlar. Bu insanın Allah’la baş başa kalmasını sağlıyor. Dünyadan arınıyorsunuz Allah’la, ahiretle, kendinizle baş başa kalıyorsunuz. Senede bir defa yapılması ruhun temizlenmesi açısından çok güzel bir şey. 

İslam ülkeleri ve diğer ülkeler arasında yaşanan durumu iki arkadaş arasında mektuplaşma şeklinde anlattığınız Pakia Mektupları eserinizle bağlantı kurarak bugüne gelmek istiyorum. Bugün Müslümanların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Vallahi her sene Ramazan ayında diyoruz ki, bu sene Ramazan buruk geçti. İnşallah seneye daha iyi olur diye ümitle gidiyoruz ama… Maalesef Müslüman dünyasında hep kan akıyor. Müslümanlar birbirlerini öldürüyorlar. Ben bunu şuna bağlıyorum, diyorum ki belki biraz fazla iddialı olacak ama: Müslümanlar İslam’ın özünü bilmiyorlar ya da bildikleri halde inanmıyorlar. Çünkü İslam’ın özünü bilip inanan böyle katliamlara girişmez, Müslüman kardeşini öldürmez.

Bugün Suriye’de olan olaylar, Mısır’da olan olaylar, Yemen’de olan olaylar, efendim başka yerlerde olan olaylar Müslümanlar birbirlerini öldürüyorlar, niye? Çünkü İslam’ın özünü anlamamışlar ve inanmamışlardır.

Bir de Haram aylarda oluyor bu olaylar.
Haram aylarını zaten unuttuk. Allahü Teâlâ (cc) diyor ki Haram aylarda savaş yoktur. Haram ayları zaten unuttuk. Bizim gündemimizden çıktı. Hadi Ramazan’da hiç olmazsa yapmasalar… Ramazan’da bile görüyorsunuz Müslümanlar birbirini öldürüyor ve bu bizi üzüyor.

Yaşadığımız asrın sorunları Müslüman mütefekkir, ilim ve fikir adamları tarafından hâlâ cevaplandırılmaya çalışılıyor hocam. 21. yy’da düşünce ve fikir alanında en büyük problem ya da “sorun” nedir?
Şimdi benim kanaatime göre sorun bilgiden kaynaklanmıyor. Sorun inanmaktan kaynaklanıyor.  Ömer Bin Abdülaziz’in güzel bire sözü var, diyor ki: “Bu ümmet, Müslümanlar hiçbir zaman Kur’an konusunda, sünnet konusunda, Allah (cc) konusunda ihtilafa düşmediler. Menfaatler konusunda ihtilafa düştüler.”

Bugün bile Müslüman devletleri arasında olan anlaşmazlık İslami endişeyle yapılmıyor. Kendi menfaatlerini düşünerek bunu yapıyorlar. Bu bakımdan tekrar bu İslam’ın anlatılması ve İslam’a yeniden inanmak gerekiyor diye düşünüyorum. Nitekim bir ayeti kerimede de Allahü Teâlâ müminlere hitap ediyor ki, “Ey inananlar, inanınız” diyor. “Ya eyyühellezine âmenû, âminû” (Nisa Suresi) diyor. Manidardır bu ayeti kerime. Demek ki biz imanı unutabiliyoruz.

"BÜTÜN DÜNYAYA HİZMETİ OLDU" 

Sizin Prof. Dr. Muhammed Hamidullah Hocayla aranızdan sıcak bir muhabbet vardı. Bize onu anlatır mısınız kısaca? Nasıl bir şahsiyetti, Müslümanlar için neden önemliydi?
Hamidullah Hoca, Allah rahmet etsin, asrımızda yaşayan bir sahabe gibi bir şeydi. Sadece Peygamber Efendimiz (sav)’i görmemişti. Ama sahabiler gibi yaşayan birisiydi. Ona sahabe demiyorum ama sahabeler gibi yaşayan birisiydi. Çok prensip sahibiydi. Asla vaktini israf etmezdi. Zaten yayınladığı kitaplardan biliyoruz ki bütün İslam dünyasına ve bütün dünyaya hizmeti oldu. Bildiği birçok dilde eserler yazdı. Ve bize örnek teşkil etti. Ama ne yazık ki biz öğrencileri onun gibi olamıyoruz. Keşke gençler Hamidullah Hoca’nın hayatını okusalar da kendilerine örnek alsalar, diye düşünüyorum.

Hamidullah hocayla ilgili de bir çalışmanız da oldu.
Evet hocayla ilgili bir sempozyum yaptık. Daha sonra yoğun istek üzerine bana yazmış olduğu mektupları kitaplaştırdık. “Hamidullah Hocamdan Mektuplar” diye yayımladık. Böyle bir çalışmam var.

Çok teşekkür ederim hocam.
Ben teşekkür ederim.

On5yirmi5.com