Toplumsal tercihler “Yeni Türkiye” diyor

Fikir
NAZIM MAVİŞ / Hacettepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi Doktora Öğrencisi Türkiye’de yaşanan son üç genel seçim ve iki anayasa referandumu Türkiye seçmeninin yeni Türkiye özlemini ve değişim irades...
EMOJİLE

NAZIM MAVİŞ / Hacettepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi Doktora Öğrencisi

Türkiye’de yaşanan son üç genel seçim ve iki anayasa referandumu Türkiye seçmeninin yeni Türkiye özlemini ve değişim iradesini temsil ediyor. Türk seçmeni 28 Şubat’ın hemen ardından, kafese, balyoza, 27 Nisan’a rağmen değişim iradesi ve yeni Türkiye talebini her seferinde daha da güçlendirerek ortaya koydu. Şimdi siyasete düşen bu değişim iradesinin gereği olarak bugüne kadar yapılanlarla beraber bu iradenin ortaya koyduğu siyasal restorasyonu ötelemeden, örselemeden gerçekleştirmektir. Halkın değişim istek ve iradesi yönünde önemli mesafeler alınmış olmakla beraber yeni ve güçlü Türkiye’yi kuracak yasal ve anayasal zeminler henüz bütünüyle kurulabilmiş değil.

YENİ ANAYASA ZORUNLULUĞU
Bu açıdan Yeni ve Güçlü bir Türkiye inşa etmenin ertelenemez, ötelenemez ilk ve en önemli adımı Yeni Anayasadır. Anayasalar toplumsal mutabakat metinlerdir. Anayasacılığın temel ruhu birey lehine devletin sınırlandırılmasını esas alır. Eski Türkiye’nin anayasası Türkiye’nin toplumsal kesimlerini bir ortaklık ruhu ile birbirine bağlamak yerine tüm farklılıkları yok sayarak devletin ürettiği vatandaş tanımı ve kimliğini dayattığı için devlet ile halk arasında derin mutabakat sorunları yaşanmaktadır.
Yeni ve güçlü bir Türkiye’yi inşa etmek için bugüne kadar ortaya konulmuş değişim mantalitesini de aşan ve bütünüyle bir sistem restorasyonunu hedef alan tüm kurum ve kurallarıyla demokrasinin işlerlik kazanacağı yeni bir değişim dalgasını başlatmak halkın siyasete işaret ettiği doğrultudur. Aslında Türkiye’ de halk 1946’dan bu yana çizgi olarak tercihini hep vesayetçi tüm düzeneklerin geriletilmesi ve halk iradesine daha geniş bir alanın siyaset eliyle açılmasından yana koymuştur. Dolayısı ile bu anlamda Türk seçmeni üzerine düşeni yapması gereken en kritik zamanlarda yapmış ve özellikle de 2000 sonrası iki referandumda ve 27 Nisan sonrası AK Parti’ye verdiği destekle bu iradesini en kararlı biçimiyle izhar etmiştir. Şimdi bu değişim iradesinin gerektirdiği siyasal restorasyonu gerçekleştirme ödevi siyasette ve hatta diyebilirim ki yalnızca AK Parti’dedir.
Mutlaka yeni bir anayasa yapılmalıdır. Başta seçim yasası olmak üzere, siyasi partiler yasası ve bütün anti demokratik yasalarla MGK, YAŞ, YÖK vb. bütün vesayetçi kurumlar demokratik standartların gerektirdiği bir biçime kavuşturulmalıdır. Bu, siyasetin birincil, ertelenemez, ötelenemez ödevidir. Yeni ve güçlü Türkiye’nin birinci adımı bütün yurttaşların kendilerini tam anlamıyla eşit ve özgür hissettikleri bir siyasal düzeni kurmaksa, bununda birinci ve en önemli adımı yeni anayasayı yapmaktadır.

BÖLGESİNDE ÖNCÜ GÜÇ OLMALI
Yeni ve güçlü Türkiye’yi kurmanın ikinci ayağı kendi medeniyet havzasında yer alan ülke ve uluslarla birlikte bir esenlik coğrafyası oluşturmaktadır. Tüm çevresi adeta bir ateş topu olmuş, her an büyük ve uzun sürecek bir çatışma ortamına sürüklenme tehdidi ile çevrili bir coğrafyanın en stratejik ülkesi olarak Türkiye bu coğrafya da mutlaka esenliğin tesisine öncülük etmelidir. Bugün dünya da egemen olan modern batı medeniyeti karşısında var olma potansiyeline sahip tek medeniyet havzası bu coğrafyadır. Dolayısı ile bu potansiyelin harekete geçmemsi bölgenin kendi içinde taşıdığı gerilim alanları kaşınarak ciddi bir savaş ve çatışma ortamına sürüklenmesiyle mümkündür. Ne yazık ki yüzlerce yıl bir zenginlik kaynağı olmuş olan farklılıklarımız bugün savaş ve çatışma kaynağı olarak öne çıkarılmaktadır. Büyük ve güçlü yeni Türkiye’nin inşası bu coğrafyanın esenliğine bağlıdır.

DEĞİŞİMİN ÖNÜNDEKİ RİSKLER
Son on yılda yapılanlar değerlendirildiğinde iktidar seçmenin ortaya koyduğu bu irade doğrultusunda bir politik tutum geliştirmiştir. Ancak buna rağmen önümüzdeki yıllar değişim iradesinin güçlü ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesine dair riskler taşımaktadır. Bu risklerin başında Türkiye’nin 2012-2015 yılları arasında yaşayacağı siyasal gelişmeler gelmektedir. 2013 yılında yerel, 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı, ve 2015 yılında yaşanacak genel seçimlerle Türkiye siyaseti yeniden kurulacaktır. Ancak siyaseti ve Türkiye’yi yeniden şekillendirecek bu süreç yeni anayasa ve değişim iradesini zaafa uğratma potansiyeli taşımaktadır. Türkiye bu seçimler nedeniyle popülizme yönelebilir, yeni gerilim ve çatışma alanları oluşturabilir dahası ve en risklisi AK Parti hem parti içi meseleler ve hem de Tayyip Erdoğan sonrası geleceğine dair meselelere odaklanarak büyük iddia ve iradeyi ihmal edebilir.
Türkiye’nin demokratik değişiminin en önemli muharrik gücünü geniş dindar muhafazakâr kitleler oluşturmuştur. AK Parti bu geniş kesimlerin değişim istek ve iradenin siyasal hasılası olarak varolmuş ve değişim dalgasının siyasal temsilini bugüne kadar getirmiştir. Ancak AK Parti’li kadrolar bundan sonraki süreçte parti içi denge ve hesaplarla ülkenin değişim iradesini heba etmemelidir.

İKTİDAR YORGUNLUĞU RİSKİ
Değişim iradesini zaafa uğratma potansiyeli taşıyan bir başka mesele de Türkiye’de iç barışın, devletle toplum arasındaki mutabakatın kurulamamasıdır. Türkiye Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Laik-Dindar ekseninde üretilmeye çalışılan gerilim ve çatışma riskini tam demokrasi ile aşabilir. Tırmanan terör olayları Türkiye’yi demokratik önceliklerinden vazgeçirmemelidir. Terörle mücadele ile özgürlükler meselesi aynı terazide tartılıp güvenlikçi politikalar demokratik politikaların alternatifi haline gelirse bundan zarar görürüz. Türkiye terörle kendi içine, dar sınırlara hapsedilmek isteniyor. Tüm bu terör siyasetine rağmen, bu ülkenin siyasetçileri soğukkanlılıkla, Kürt meselesine dair her konunun ön yargısız, konuşulabileceği bir vasatı oluşturmalılar.
Değişim iradesini zayıflatacak bir başka ihtimalde iktidar partisinde oluşabilecek yorgunluktu. Ancak Sayın Recep Tayyip Erdoğan gerek Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarını AK Parti’ye katarak gerekse üç dönem meselesinden ödün vermeyerek partinin enerjik duruşunu korumayı başarmıştır.
Türkiye’de değişimin dış tetikleyici gücü de AB ile ilişkiler ekseninde şekillenmiştir. Aslında Türkiye’nin batıcı elitleri halka daha geniş alanlar açan demokratik yönelişlere çok istekli olmamalarına rağmen batıya yönelişlerinin bir sonucu olarak istemeye istemeye demokratik standartlara evet demek durumunda kalmıştır. AB’nin siyasi standartları açısından AK Parti hükümetleri döneminde önemli demokratik düzenlemeler yapılmıştır. Ancak Rum kesiminin AB üyeliği, AB merkez ülkelerinin Türkiye’ye karşı negatif duruşları Türkiye’nin AB yönelişini zayıflatmıştır. AB ile ilişkilerin zayıflaması demokratik reformların zayıflatılması sonucunu doğurmamalı. Bu ülkenin insanları bizatihi hak ettikleri için daha özgür ve demokratik bir yaşam standardına kavuşmalıdır. AK Parti AB sürencinin zayıflamasına rağmen demokratik reformlara hiç hız kesmeden devam etmelidir.

DEĞİŞİM DURMASIN
Ayrıca sınırlarımızda yaşanan gelişmeler de Türkiye’ yi zayıf düşürme potansiyeli taşımaktadır. İslam coğrafyası modern Batı medeniyeti karşısında tek alternatif medeniyet havzasıdır. Bu bölge taşıdığı jeostratejik önem nedeni ile çatışmaların, kaosların coğrafyası haline getirilmektedir. Son yıllarda yaşanan gelişmeler bölgeyi uzun sürecek büyük bir çatışma ortamına sürükleme tehdidi taşıyor. Bu coğrafyanın insanları etnik, dini ve kültürel farklılıklarını zenginlik olarak görmüş olmalarına rağmen bugün batılı güçlerin kışkırtma ve provokasyonları bu farklılıkları çatışma ve kavga nedenine dönüştürmektedir. Zaten yaşanan işgal ve ambargolarla gücünü konsolide edememiş bir coğrafyanın büyük bir çatışma ve kaosa sürüklenmesi Türkiye’yi demir bir kafese hapsedecektir.
Türkiye bölgesinde bir esenlik çemberi, barış halkası olduğu sürece güçlü olacaktır. Bu nedenle Türkiye bir taraftan bölgenin esenliği yine bölge ülke ve halkları ile kurmaya çalışılırken bir yandan da hiçbir mezhepsel, dini, etnik çatışmanın tarafı olmamak zorundadır. Bu ateş söndürülmelidir. Bölgenin bir savaşa sürüklenmesine mani olabilmek en başta Türkiye’nin işine yarayacaktır.
Özetle söylemek gerekirse son üç seçimdir Türkiye seçmeninin ortaya koyduğu değişim iradesi örselenmemelidir. Bu değişim iradesinin gösterdiği istikamette yapılması gereken demokratik reformlar ötelenmeden, ertelenmeden yapılmalıdır. Yeni anayasa siyasi kavga ve hesaplara kurban edilmemelidir. Ben AK Parti’nin 2023 vizyonundan bunu anlıyorum. Yeni ve güçlü Türkiye. Tüm yurttaşlarının kendini özgür ve eşit hissettiği, toplumsal barışı sağlamış hem kendisi ve hem de bölgesi esenlik yurdu olan bir Türkiye.

Yeni Şafak