Suna İlhan: AĞZIMIZDA TAT KALMADI

Fikir
Suna İlhan’ın ”Ağzımızda Tat Kalmadı” başlıklı yazısı; Ya hu, şu Filistin nereden gündemimize girdi? Yediğimizde lezzet, sözlerimizde samimiyet bırakmadı. El kadar çocukların göçük a...
EMOJİLE

Suna İlhan’ın ”Ağzımızda Tat Kalmadı” başlıklı yazısı;

Ya hu, şu Filistin nereden gündemimize girdi?

Yediğimizde lezzet, sözlerimizde samimiyet bırakmadı.

El kadar çocukların göçük altında “Allahü Ekber” diye çıkmaları, her fırsatta; “Allah’ım neredesin, niye bana bu eziyeti veriyorsun, ölsem de kurtulsam!” diye Rabbimize yaptığımız sitemi kursağımızda bıraktı.

Kendimizi dünyanın en bedbaht insanı sanıyorduk bu pahalı ülkede. Yokluktan dem vuruyor, çocuklarımızın arkadaşları yanında küçük düştüğünden yakınıyor, acınmaktan zevk alıyorduk.

Evladının parçalarını poşete toplayan baba, bütün hevesimizi kaçırdı.

Çok güzel ibadet ettiğimizi düşünüp, namazı ve tesettürü olmayanlara göre kendimizi yedi yunmuş görüp, ahir ömrümüzde Allah’tan şehitlik bile istiyorduk.

Devamlı namaz elbiseleriyle yaşadıklarını ve her an şehit olabilmek için beklediklerini ifade eden Filistinli kadını görünce, şehit olmak için hiç bir hazırlığımızın olmadığını anladık. Lâyık olmadığımız makamın talibi olmak…

Filistinli doktorlar da, vatan için meslek yapmanın ne demek olduğunu, her meslek sahibinin, ülkesi için çalışan bir nefer olduğunun mesajını verdi bize.

Demek ki vatan sevgisi, her koşulda vatanı beklemek, ona hizmet etmekmiş…Değeri verilmiyor diye ilmini, kabiliyetini dışarı satmak değil.

Bir de “Kassam Tugayları” çıktı.

Neymiş efendim, onlar namaz borcu olmayan kimselermiş. Velev ki şaşıp yanılıp, onlara katılmak isteyen heyecanlı tipler varsa; geçmişlerini gözden geçirip, son beş yılda sebep ne olursa olsun hiç bir namazlarını “cemaatle” kılmamış olmamaları gerekiyormuş. Bak bak! Şarta bak! Bizim cami imamlarında bile bulunmaz bu özellik. Tatillerde namazı bırakanları duyduk biz.(istisnalar hariç)

Demek ki, seçilmiş olmak böyle bir şey! Dinini seçerek yaşayacaksın ve bazı üstün vazifeler için de seçilmiş olacaksın. Sonra sen de seçerek alacaksın. Özgüven tavan yapmış!

Filistinli diyor ki: “Vallahi, bizim en iyilerimiz şehit oldu.”
Yıkık binalar arasında dolaşan çocuk, büyük adam gibi sakin bir şekilde yorum yapıyor: “Filan evden 22 kişi şehit oldu. Bizden de şu kadar şehit var.”

Ya hu, o ev tümden kıymetliymiş. Sizin yaşayanlarınızda sahabe imanını görüyoruz biz. Şehit olanlarınız daha nasıldı ki?

Elinde bir dilim ekmekle dâr-ı bekâya göç eden çocuğu görünce sofralardaki çeşit çeşit yemeklerden nasıl şikâyet edeceğiz biz, her bir lokma boğazımızda istif olmayacak mı?

Ey Filistin!

Ağzımızın tadı kaçtı.

İman ettiğimizi, hatta arta kalan eksik gedik şeyleri tasadduk ederek salih amel işlediğimizi, önümüze çıkan ve bizim işlemediğimiz günahları yapan kimseleri kınayarak, onları lanetleyip cehenneme göndererek İslam’ı tebliğ vazifemizi de bi hakkın yaptığımızı düşünüyorduk.

Hatta, cuma mesajlarıyla, yasin günlerinde yiyip içerek sosyalleştiğimizi, dinle bağlarımızı sağlam tuttuğumuzu, ne mübarek müslümanlar olduğumuzu düşünüyorduk. Alt üst olduk.

Bu zamanda da İslam, topyekûn olarak çok güzel yaşanırmış meğer.

Yaralı bebeklerin bile, Kur’an okununca sakinleştiğini görünce, biz ne yapalım şimdi? O sekîneti daha biz yakalamadık. Bebek nereden buluyor?

Bebek deyince…

Şimdi, onlar için düzenlenen partilerin, yaş günlerinin de tadı kalmadı. Bebeğe/çocuğa verilen değer, ona yaptığın masrafla ölçülmüyormuş…

Ağlayan bebeğe emzik yerine Kur’an veriliyor ve tatlı bebiş sakinleşiyor. Hâle bak..!

Anlaşılan onun annesi, kıymetlisine, kıymetli olanı vermiş. Minik sabiye, bugünün provasını yapmış defalarca. Kur’an’ı sevme ve muhafaza metodu.

Biz ise en güzel kaplarda, kendimizden bile koruyorduk onu. Özel zamanlarda, ölülere filan okuyorduk. Diriye de iyi geldiğini öğrendik bu bebekten. Ama kalbi diri olana…

Ahh, Filistin!

Kelimeler boğazımda düğüm düğüm…Meğer sen özgür, biz tutsakmışız be gülüm!