FETÖ ile Mücadelede Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar-2:

Fikir
Prof. Dr. Burhanettin Can Giriş 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi, Gülen Hareketini bir Truva atı olarak kullanan Şer İttifakının (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-AB) Türkiye’ye karşı başlattığı sosyolojik...
EMOJİLE

Prof. Dr. Burhanettin Can

Giriş

15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi, Gülen Hareketini bir Truva atı olarak kullanan Şer İttifakının (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-AB) Türkiye’ye karşı başlattığı sosyolojik savaş amaçlı askeri bir darbe girişimidir. 15 Temmuz İhanet Hareketinin askeri boyutu ile başarılı bir mücadele verilmiş olmasına rağmen, sosyolojik savaş boyutu ihmal edilmektedir. Sosyolojik savaş boyutu ihmal edildiği takdirde Türkiye’nin ödeyeceği bedel çok ağır olacaktır.

Bu yazıda, FETÖ ile mücadelede sosyolojik boyutta yapılan hatalar ele alınmakta ve geçmiş yazıda önerilen FETÖ ile mücadele için Başbakan Yardımcılığı kurulması fikrinin alt zeminine katkı sağlayacak tekliflerde bulunulmaktadır.

FETÖ İle Mücadelede Merkezi Bir Denetim Yok

Medyada yer alan şikâyetlerden sürecin, merkezi bir denetime tabi tutularak yürütülmediği, birimden birime, bölgeden bölgeye, üniversiteden üniversiteye çok ciddi farklılıkların olduğu anlaşılmaktadır.  

686 KHK ile Üniversitelerden 330 akademisyenin ihraç edilmesi sonucunda toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkiler üzerine Bakan Nurettin Canikli,  “Listenin YÖK tarafından hazırlandığını, akademisyenlerle ilgili kararlar konusunda zaman zaman sıkıntı yaşadıklarını ve bunları düzeltme yoluna gittiklerini, son kararname ile gündeme gelen eleştirilerin de değerlendirileceğini ve listenin YÖK tarafından yeniden değerlendirilmesinin isteneceğini” söylemiştir(4). 

Bakan Canikli’nin yaptığı açıklamanın ardından YÖK Basın Müşaviri Şener Aslan’ın ile yapılmış bir röportajda yaptığı açıklamaların özeti, aşağıda verilmiştir(5):

“-Üniversitelerdeki terör örgütlerine yönelik bu tip soruşturmaları üniversiteler yapıyor. KHK’larda gördüğünüz A üniversitesinden B profesörünü üniversiteler belirliyor. İlk önce bunların incelemesini, daha sonra soruşturmasını, soruşturma sonrasında açığa alma, görevden uzaklaştırma ve daha sonra da ihraç talebini üniversiteler yapıyor.

-Biz YÖK olarak bu işlemleri üniversitelerin yapması şeklinde de bir karar aldık, çünkü onları en iyi üniversiteler tanıyor. Bir hocaya ilişkin bir iddia geldiğinde biz onu önce bilemeyiz. Belgeye dayanması lazım, ama onun dışında tanımak ve bilmek de lâzım o kişileri. O yüzden biz YÖK olarak bütün bu safhaların üniversitelerde başlatılıp üniversitelerde bitmesi kararı aldık ve o şekilde devam ediyor.

KHK’larda gördüğünüz kişiler, tamamen üniversitelerinde yapılan inceleme soruşturma sonrasında ihraç edilme teklifi yapılan kişilerdir. Her kişinin atılma nedeni ile ilgili açıklama yapamayız. İtirazları varsa kişiler tekrar üniversitelere itirazda bulunabilir.

-Üniversiteler bu ihraçları komisyon oluşturarak yapıyor. Rektörün demesiyle olmuyor bu işler.

-Kanunen üniversiteler tarafından komisyon kuruluyor. Bir kişinin kararıyla değil. Komisyon içerisinde farklı kişiler de var. O komisyonlara raporlar geliyor. Birçok kıstas var ve üniversiteler onları değerlendiriyor. Bylock çok önemli bir kıstas ki o bylock için de derecelendirmeler var. Her kullanıcı değil, aktif olanlar inceleniyor. Bank Asya’da belli dönemki para hareketleri…

-YÖK üniversitelerdeki bu ‘ihraç etme ve itiraz kabul etme’ mekanizmasının adil işlediğini nasıl kontrol ediyor?  sorusuna verilen cevap:

-Hayır, biz neden bu aşamaların nasıl işlediğini takip edelim ki? Hem ‘Üniversitelere dokunmayın, YÖK üniversiteleri özgür bıraksın diyorlar, hem de YÖK neden üniversiteleri denetlemiyor’ diyorsunuz. Bu tamamen üniversitelerde yürütülen bir süreç.

-Biz son dönemde yapılan soruşturmaların ve ihraçların hepsinde inisiyatifi üniversitelere bıraktık.”

Bakan Canikli’nin ve YÖK Basın Müşaviri Şener Aslan’ın yaptığı açıklamalar, sürecin nasıl işlediğinin güzel bir göstergesidir. 

Binlerce insanın hayatı üzerine karar verilirken, Hükümetin ve YÖK’ün hiç bir kontrol yapmadan, kurumlardan gelen listeleri olduğu gibi KHK’larla uygulamaya sokması, yanlış olmuştur ve de böyle devam ederse tehlikeli sonuçlar doğuracaktır. 

Oysa Başbakan Yıldırım, 01.08.2016 tarihinde yaptığı açıklamada “Başbakanlık’ta kriz merkezi kurulduğunu” ve “Bakanlıklarda kurullar oluşturulduğunu”, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’ün devreye girdiğini ve işlerin tıkır tıkır yürüdüğünü” ifade etmişti(6).

Merkezi bir kriz ve denetleme masası kurmadan ya da kurulmuş olanları çalıştırmadan, merkezi ortak kriterler belirlemeden ya da belirlenmiş ise kurumların buna uyup uymadığına bakılmadan, kurumlardan gelen listelerin KHK’ya konması, yanlış olmuştur. 

Sosyolojik savaş ajanlarının istediği fırsat, onlara verilmiş ve yeni sosyolojik fay hatları inşa edilmiş ve de edilmektedir.

FETÖ İle Mücadelede Merkezce Belirlenmiş, Kamuoyuna Duyurulmuş, Sağlam Ortak Kriterler Yok

15 Temmuz sonrasında Türkiye’de, FETÖ ile ilgili yapılan temizlik operasyonları için Başbakan Yıldırım, 01.08.2016 tarihinde, yaptığı açıklamayı(6) ve YÖK müşavirinin açıklamalarını(5) referans alarak “açığa alma, tutuklama ve ihraçlarda” göz önüne alınması gereken kriterleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:  

• 17- 25 Aralık’tan sonra hâlâ uyanmamış olanlar, masum kabul edilmeyecek,

• Bylock’u aktif olarak kullanma ve kullanmanın muhtevası göz önüne alınacak,

• Bank Asya’da belli dönemdeki para hareketleri önemlidir,

• Fiilen Darbe yapmaya kalkışanlar ve onlara aktif destek sağlayanlar,

• İntikam duygusuyla değil, adaletle hareket edilecek,

• Yaşla kurunun birlikte yanmasına da asla izin verilmeyecek, 

• Birbirlerine karın ağrısı olanlar piyasaya çıkıp, haksızlık yapamayacak, 

• Haksız yere işlem görmüş olanlar yeni baştan ele alınacak, haklıyla haksız, suçluyla suçsuz ayırt edilecek. 

Fakat işin pratiği, başlangıçtan beri buna uymamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “…At izi, it izine karışmış vaziyette. ‘Ben bir şey atayım da nasılsa tutar’ diyenler var. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var… Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları o insanın bu işle hiç alâkası yok. Ama o insana o yaftayı yapıştırıyor.”(7) demesi;  Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz’ın, “15 yıldır tanıdığım, ‘o gece’ tankın önüne yatan, FETÖ düşmanı Oktay Kılıç’ın evi FETÖ’den aranıyorsa, bu operasyon ‘bize’ dönmüş demektir!” “Namaz kılanı Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi, Kadiri arasındaki farkı bilmeyen 28 Şubatçılarla FETÖ temizliği yapılamaz.”(8), tarzındaki açıklaması; Başbakanlık Baş müşaviri Abdülkadir Özkan’ın ve AK Parti Gaziantep milletvekili Şamil Tayyar’ın açıklamaları(9) ve 686 Sayılı KHK ile ilgili, bugüne kadar AK Parti politikalarını destekleyen bazı köşe yazarları, STK yöneticileri, akademisyenlerinden ve bazı AK Partili milletvekillerinden, “Sinsi bir tezgâh var”, “Referandum darbesi bu!”, “Kriptolar Referandum darbesi yapıyor” “Bürokratik darbe bu”, “Kim yapıyor bu temizliği?” “Erdoğan’ın altı oyuluyor”, “Bu işin içinde bir iş var”, “Büyük provokasyon”, “Devlete adalet yakışır”, “Kim yaptı bu listeyi”, “AK Partiye Operasyon” (10) şeklinde gelen çok sert tepkiler, FETÖ ile ilgili mücadelede, hem merkezi kriterlerin var olmadığını, varsa da buna uyulmadığını, hem de merkezi bir denetim sisteminin olmadığını ortaya koymaktadır.

Kısacası,  “açığa alma, tutuklama ve ihraçlarda” teori ile pratik birbirini tutmamaktadır. Ne merkezi kriterler oluşturulmakta, ne de merkezi denetim yapılmaktadır.

 

 “Makul Şüphe” ve “Açığa Alma- İhraç Etme-Tutuklama”  İlişkisi

 “Açığa Alma, İhraç Etme ve Tutuklama Listelerinde” kaba hatları ile 1- Elinde silah olan Güvenlik Mensupları (asker, polis, istihbaratçı), 2-Yargı Mensupları (hâkim, savcı), 3- Eğitim Camiası (öğretmenler, akademisyenler), 4- Devletin değişik kurumlardaki personel, 5- Değişik STK üyeleri, 6- Özel sektör mensupları (mahalle esnafı, patronlar ve yöneticiler) ve 7- Eski milletvekilleri ve siyasi parti mensupları yer almaktadır. 

Bu listelerde adı geçenlerden 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Girişiminde fiilen yer almış, yardım ve yataklık yapmış ve görevini ihmâl etmiş olanların tümü, yasalar çerçevesinde, delillere ve belgelere dayalı olarak âdil bir şekilde yargılanıp cezalandırılmalıdır. 

Fiilen darbeye iştirak etmemiş, “makûl şüpheli” konumundaki silahlı polis-asker-istihbarat elemanları ve devletin kritik kurumlarında çalışanları, tedbir olarak açığa alarak ya da tutuklayarak etkisiz hale getirip sonra yargılamak âdil bir davranış olur. Ancak bu sınıftaki insanları, mahkeme kararı olmadan ihraç etmek âdil değildir. 

Elinde silah olmayan yargı mensuplarını, karar verme sürecinde etkili olabilecekleri için,  öncelikle “merkez valileri” gibi “kızağa çekerek”, karar verme sürecinde etkisiz hale getirmek, sonra da belgelere dayalı olarak yargılamak, doğru ve âdil bir davranıştır.

Elinde silah olmayan akademisyenleri, öğretmenleri ve diğer sivil devlet görevlilerini ise, tedbir olarak her türlü idari görevden almak ve fakat diğer görevlerine devam etmesini sağlamak ve bu süreçte gözlemlemek daha uygundur. Bu gruptakiler hakkında sağlam deliller elde edildiğinde de, yargının önüne mutlaka çıkarılmalı ve hesap sorulmalıdır. 

Açığa alma ve ihraç etme uygulamalarında çok hassas davranılmalıdır. Mahkeme kararı olmadan ihraç etmek, gelecekte çok ciddi maddi ve manevi tazminat davalarının açılmasına sebebiyet verebilecektir. Kendi sorunlarımızı ülke içinde en âdil bir şekilde çözmek esas alınmalıdır. İnsanları AİHM’e mecbur etmek yanlıştır.  

Medyaya yansıyan şekliyle, “ihanet grubunun”(üst tabakasının)  kâhir ekseriyeti, 15 Temmuz askeri darbe girişiminden önce; geri kalanların bir kısmı da, darbenin hemen ardından yurt dışına kaçmışlardır. Dolayısıyla bugün ülke içerisinde FETÖ’nün sempatizan ve taraftarları ile âzâlarının bir kısmı bulunmaktadır. Yani bugün yürütülen operasyonlarda “açığa alınan, tutuklanan ve ihraç edilenler” içinde genellikle FETÖ’nün sempatizanları, taraftarları ile âzâlarının bir kısmı ve de FETÖ ile hiç alâkası olmayan insanlar yer almaktadır. 

Sonuç: “Kelebek Etkisi”

Tüm yanlış anlamalara ve istismarlara mâni olmak için burada bir noktanın altını –özenle- çizmek istiyoruz. Bizim, “mağdur/masum” derken kast ettiğimiz, FETÖ ile hiç alâkası olmadığı halde FETÖ havuzuna konan bazı insanlardır. Yani “yaşlardır”, “kurular” değildir. “Yaşların” en hızlı bir şekilde ayıklanması, itibarlarının ve haklarının kendilerine geri verilmesi tarihi bir sorumluluktur. 

Mücadelelerdeki kanuniyeti göz önüne alırsak; âzâlar, kadrolar, lider kadro ve lider cezalandırılmalı; diğerleri kazanılmalıdır. Eğer âzâ olanlarla diğerlerini ayırt edecek bir kriter, bir mekanizma bulunmazssa, “sempatizan ve taraftarları militanlaştırma” komünist taktiğinin uygulanmasına fırsat verilerek Gülen Hareketi’nin sempatizan ve taraftarlarının, aktif militan olarak FETÖ’nün âzâları haline gelmesine sebep olunabilir. 

12 Eylül 1980 darbesinde PKK’cı diye Diyarbakır cezaevinde hapsedilen üç grup insanın birçoğu, cezaevindeki uygulamalardan sonra militanlaşmış ve PKK’nın aslî unsuru haline gelmiştir: 1-PKK ile hiç alakası olmayan bazı Kürtler, 2- PKK sempatizanları ve 3- PKK taraftarları.  

Bugün aynı hata yapılıp FETÖ’ye militan yetiştirilmemelidir.

FETÖ havuzuna atılanlar, hassasiyetle ayıklanmaz ve hepsine aynı muamele yapılırsa, bu insanlar MOSSAD ve CIA gibi yabancı istihbaratların kucağına itilmiş olabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin ödeyeceği bedel, çok daha yüksek olacaktır. 

O nedenle yapılması gereken, samimi olan “ibadet “ve “ticaret ehlini” kazanarak yapının üzerine gitmek ve geniş kitlelerden FETÖ’yü tecrit etmektir.

Tehlike gerçekten de büyüktür. Asıl tehlike, FETÖ ile hiç alâkası olmadığı halde FETÖ havuzuna konan “yaşların”, âzâlarla aynı kefeye konularak gayrı memnun kitlenin genişletilmesidir. Böyle bir davranış, tehlikeyi küçültecek yerde daha da büyütecektir. Gayrı memnun sayısını artıran her uygulama, “Kelebek Etkisi” yaparak sosyolojik savaşın toplumun değişik kesimlerine yayılmasına sebebiyet verecektir. Yapılan her hatanın bedelini bu ülke, önümüzdeki yıllarda ağır ödeyecektir. 

Hukuk kurallarına göre “Aksi ispatlanmadıkça, insanlar masumdur”. “İddia makamı, iddiasını ispatlamak zorundadır.” Masum insanları mağdur etmek, İlâhi adalete uygun değildir. Herkes Allah’ın huzurundaki yüce mahkemeyi düşünmeli, söz ve davranışlarına dikkat etmelidir.

 

Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir!

 

Kaynaklar:

1-Babacan, N.,  Yanlışlar Düzelecek, Liste Yeniden YÖK’e Gidecek, Hürriyet 10 Şubat 2017; http://www.hurriyet.com.tr/yanlislar-duzelecek-liste-yeniden-yoke-gidecek-40361102

2-Öztürk, F., YÖK: İhraçlarda İnisiyatif Üniversitelerde, BBC Türkçe 08 Şubat 2017, bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38906141

3-Çelik, M., Yaşla Kuru Bir Arada Yanmayacak, Vatan 01.08.2016 

4-Erdoğan’dan FETÖ operasyonları yorumu: At izi it izine karıştı, 07.09.2016, İHA.

5-Mücahit Küçükyılmaz,06 Eylül 2016 Salı 17:20, twitter hesabı

6- Can, B., Sosyolojik Savaş Amaçlı 15 Temmuz İhanet Hareketinin Bir Yıllık Döneminin

Değerlendirilmesi-1:  Siyasi İktidara Rağmen Operasyonları Yürüten “Gizli Kirli El” Ve “Gizli Karanlık

Güç” Kimdir?, Umran Dergisi, Temmuz, 2017 

7- Can, B., Kadife Darbeden Askeri Darbeye-13: “Açığa Alma Ve İhraçlarla” İlgili Geçmişte Çıkarılan

Tüm KHK’ler Yeniden Değerlendirilmeli Ve Özel Kriz Masası/Masaları Kurulmalıdır; 17.2.2017 Milli

Gazete.