Çözüm sürecini halka anlatmaları için kurulan Akil İnsanlar Heyeti’nin üyelerinden eski AKP Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt, Türkiye’de Kürt sorununa çözüm bulmak amacıyla 2013 yılında başlatılan sürecin yarım kalma nedenlerini açıklarken, “Bizim çözüm sürecinin çöküşündeki önemli parametrelerden bir tanesi üçüncü gözün olmayışıydı” görüşünü dile getirdi. Peki, üçüncü göz neden bu kadar önemli?
Dünyadaki çatışmaların sonlandırılması üzerine çalışmalar yapan Londra’daki Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI), Ankara’da düzenlediği son toplantısında, dünya deneyimlerini masaya yatırdı. “Uluslararası Çatışma Çözümü Deneyimlerinden Çıkarılacak Dersler” başlıklı toplantıya gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, akademisyenler ile Türkiye’deki çözüm süreci sırasında kurulan Akil İnsanlar Heyeti üyeleri katıldı. Toplantıda Filipinler, Kuzey İrlanda ve Güney Afrika’da yaşanan çatışmaların sonlandırılmasında görev alan isimler deneyimlerini paylaştı. Toplantıda öne çıkan konulardan biri de, çözüm süreçlerinde üçüncü bir tarafın rolü oldu.
Toplantıya katılan konuşmacılardan biri Afganistan, Burundi, Kıbrıs, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Doğu Timor gibi bölgelerde barış çalışmalarına katılan eski Birleşmiş Milletler müsteşarı Kiearan Prendergast’tı.
Üçüncü tarafın önemini VOA Türkçe’ye değerlendiren Prendergast, “Herhangi bir müzakere sürecinde üçüncü tarafın rolü anonim olabilir ve çok kolaylaştırıcı olabilir. Görüşmeleri, buluşma mekanlarını ayarlayabilir, tarafların fikir sahibi olabilmeleri için mesajları aktarabilir, çıkmazların aşılmasına yardımcı olabilirler. Daha fazla arabuluculuk yapabilir ve hatta iki taraf arasında hakemlik yapabilir. Mesela Kıbrıs çok sıra dışı bir örnektir. 1960’lardan sonra BM’nin arabuluculuğunun olduğu zamanlarda, iki taraf da bunu reddetti. Üçüncü taraf kolaylaştırıcı olmamıştı. Öneriler sunmanın imkanı kalmamıştı ancak fikir ortaya konabiliyordu. Daha sonra 2003-2004 sürecinde süreç çıkmaza girdiği zaman, iki taraf da BM’nin arabulucu ve hatta hakem olabilmesi konusunda hemfikir oldular. Görüşmeler çıkmaza girdiği ve fikir ayrılığı olduğu zaman BM öneriler getirebilir. Referandumda ne olduğunu gördük. Türk tarafı evet dedi Rum tarafı hayır dedi. Doğru bir şey olmayabilir ama bu aralığı gösterir. Spektrumun bir tarafı kolaylaştırma, diğer tarafı da arabuluculuk ve hakemlik ”dedi.
Prendergast, üçüncü tarafın anlaşma sağlandıktan sonra da görev yapabileceğini hatırlatarak, “Ben Guatemala’dayken, BM’ye üçüncü taraf olarak altı ayda ya da yılda bir gerek duyuluyordu. Uygulamanın nasıl olduğuna dair raporlar hazırlıyorlardı. Bizim rolümüz partilere eşlik etmekti. Bu fikri beğenmiştim, başka bir deyişle partilerle yürüyorduk. İki tarafı da yükümlülüklerini yerine getirmedikleri zaman devreye girebiliyorduk” diye konuştu.
Konuşmacılardan biri de 1980’den beri Filipinler’de barış süreci için sürdürülen sivil toplum girişimlerinde yer alan Filipinler cumhurbaşkanının barış sürecinden sorumlu eski başdanışmanı Teresita Quintos Deles’ti. Moro İslami Kurtuluş Cephesi’yle Filipin hükümeti arasındaki görüşmelere tanıklık eden Deles’in üstünde sıkça durduğu konulardan biri, üçüncü taraf oldu.
Konuşmasının ardından VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Deles, üçüncü tarafın ön açıcı olabileceğini söyledi. Deles,”Çatışan taraflar konuşmaya başladığı zaman yardımcı olabilirler. Çatışmaların büyük bir geçmişi olabilir ve iki taraf arasındaki görüşmeler çıkmaza girebilir, burada kolaylaştırıcılara ihtiyaç olabilir. Üçüncü tarafların farklı metotları var. İki tarafla da konuşarak bir yol bulabilirler. Çatışan tarafların meseleye nasıl baktıklarını görebilirler. Ne yapılabilir, neresi adres gösterilebilir? Bunları yapmalarını bekliyoruz ama bazı üçüncü taraflar bunu yapmıyor. Tarafların kendilerini davet etmesini bekliyorlar. Bazı üçüncü taraflar çok agresif davranıyor, sizi ayırabiliyorlar, çok fazla öncelik alabiliyorlar. Çatışan taraflar kendiliğinden bir araya gelmeliler. Başkalarınca zorlanmamalı, bir şey yapmak için isteksizce bir araya getirilmemeliler” diye konuştu.
VOA