Karikatürist Erdil Yaşaroğlu, toplumun kurallarının birlikte yaşayabilmek için gerekli olduğunu ancak hayal gücünün kuralları bulunmadığını belirterek, “Olmamalı da. Yaratıcılığı geliştirmenin en iyi yollarından biri de çocukları yaratıcı ağabeyleri ve ablalarıyla buluşturmak. Onların yazdıklarına, çizdiklerine, yaptıklarına ulaşmalarını sağlamak. Neler yapılabildiğini gördükleri zaman, neler yapabileceklerini de hayal edebilirler” dedi.
Yaşaroğlu, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, karitatür çizmeye 8-9 yaşında başladığını ancak çizgiyle tanışmasının daha eskiye dayandığını dile getirdi. Yaşaroğlu, çizmeye nasıl başladığını şöyle anlattı:
“Anaokulunda, 3 yaşlarımdayken elime verdiler boyaları kağıtları ve çizmeye başladım. Klasik çocuk resimleri çiziyordum. Sonra okumayı örenince çizgi romana merak sardım. Bu sayede çizgim değişmeye başladı. Artık resimlerimi konuşma balonlu yapıyordum. Çizdiğim her şey konuşuyordu. Ama komik değildi çünkü karikatür nedir bilmiyordum. Sonra karikatürle tanıştım. Çizdiğim şeyler gibiydi ama karikatürdeki çizgiler daha komikti. Balonları da komikti. Onu okuyunca insanlar gülüyordu. Resimden çok farklıydı ve ben bunu çok sevdim.”
Çocukluğundan bu yana her şeyi merak ettiğini ve algılamaya çalıştığını, bunları da en iyi çizerek ifade ettiğini belirten Yaşaroğlu, “Hayata bakıyor, yaşıyor ve fikir sahibi oluyorsun. Ardından bir şeyler söyleme isteğin geliyor. Bu yüzden de karikatür yapıyorum” dedi.
Yaşaroğlu, kuzeninin yaptığı bir karikatürü kıskandığı ve kendisini ifade etmek istediği için karikatür çizmeye başladığını, kariyerini de karikatürün ve mizahın verdiği “saçmalama özgürlüğü” üzerine inşa ettiğini söyledi.
– “Çocuklara sınır konulduğunda, onlar da kendilerine sınır koymaya başlıyor”
Mizah duygusuna sahip insanların kolay anlaşıldığına, çünkü sürekli “Ben buradayım” dediğine işaret eden Yaşaroğlu, “Mizahçı derdi olan insandır. Bu derdi kötü anlamda söylemiyorum. Hayatı izleyen ve anlayan, sonra da daha iyi yapabilmek için fikir geliştiren insandır derdi olanlar. Bir şey anlatma ihtiyacı hissedendir derdi olanlar. Onlar da yaratıcı olur zaten. Kimi resim yapar, kimi roman yazar, kimi bilim insanı olur, kimi karikatür çizer” diye konuştu.
Yaşaroğlu, Türkiye’deki eğitim sisteminin çocukları bu alana yönlendirme konusunda yeterli olup olmadığına ilişkin olarak, “Eğitim sistemimiz mizahçılar için çok yeterli. Hatta fazla bile olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü sorun olmayan yerden mizah pek çıkmıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Erdil Yaşaroğlu, çocuklara ve ailelere yaratıcılığı desteklemek için de şu önerileri sundu:
“Onlara sınırlar koymaya başladığında, o da kendine sınırlar koymaya başlayacak ve oluşturdukları o duvarlar arasında yaşamaya çalışacaklar. Toplumun kuralları var. Birbirimizle yaşayabilmemiz için bunlar gerekli ama hayal gücünün kuralları yok. Olmamalı da. Çocuklar istedikleri kadar özgür olmalılar. Onlara saçmalayabilecekleri alanlar yaratın. Yaratıcılığı geliştirmenin en iyi yollarından biri de çocukları yaratıcı ağabeyleri ve ablalarıyla buluşturmak. Onların yazdıklarına, çizdiklerine, yaptıklarına ulaşmalarını sağlamak. Neler yapılabildiğini gördükleri zaman, neler yapabileceklerini de hayal edebilirler.”
– “Çocuklara çizgiyi unutturmak istemiyorum”
Çocukların teknolojinin mesaj karmaşasında kendilerini kaybedip, hayatın içindeki mizahı görememelerinden korktuğunu dile getiren Yaşaroğlu, tüm anne babalara, çocuklarının “saçmalamaları için onlara alan ve durumlar yaratmaları” tavsiyesinde bulundu.
Herkesin okuma yazma öğrenmeden önce çizmeyi öğrendiğini ancak sonra yavaş yavaş çizgiyi unuttuğunu belirten Yaşaroğlu, çocuklara çizgiyi unutturmak istemediğini vurgulayarak, çocuklara okuyacakları, izleyecekleri şeyler sunmak, çizebilecekleri, yaratabilecekleri, saçmalayabilecekleri alanlar yaratmak istediğini ve bunlar üzerine çalıştığını söyledi.
– “Mizah ve espri duygusu, hayattan keyif almayı sağlayan bir yaşam becerisidir”
Klinik psikolog Deniz Erdem, mizahın evrensel olarak birleştirici ve insan psikolojisini koruyucu gücünün “saçmalama” ve “gevşeyip onarılma ihtiyacını en kestirme yoldan gidermesi”yle ilgili olduğunu söyledi.
Mizah ihtiyacı beslenmiş bir çocuğun, hayatta başına gelebilecek her türlü olumsuzluğu, çatışmayı, acıyı kolay atlatacağına işaret eden Erdem, “Zorlukları tehdit olarak değil, atlatması gereken sıkıntılar olarak algılayacak, stres karşısında dirençli olacak, krizleri sakinleşip dinginleştikten sonra objektif olarak değerlendirebilecektir” dedi.
Uzman psikolojik danışman Ece Akın Bakanay, anne babaların, mizah duygusunu geliştirmek için çocukları ile gülmeyi ve keyif almayı deneyebileceğini önerdi.
Bakanay, “Bu şekilde çocuklar espri ve mizahın sosyal yönünü ve sosyal olarak kabul gören mizah tarzlarını öğrenebilirler. Mizah ve espri duygusu, hayattan keyif almayı sağlayan, bu nedenle de sahip olunması gereken bir yaşam becerisidir. Çocukların doğal olarak sahip oldukları mizah becerisinin şekillendirilmesi ve güçlendirilmesi için anne-baba desteği çok önemlidir” diye konuştu.