Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3:
“TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ” PROJESİ “DÜNYA NÜFUSUNUN 500 MİLYONUN ALTINDA TUTULMASI” PROJESİNİN BİR ALT PROJESİDİR
“Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği,
kendine ev edinen örümcek örneğine benzer.
Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı
DİŞİ ÖRÜMCEK EVİDİR; BİR BİLSELERDİ.”
29 Ankebut 41. Ayet
Prof. Dr. Burhanettin Can
GİRİŞ
Batı’nın “Kinsey raporları” sonrasında aile ile ilgili benimseyip uygulamaya koyduğu politikalar, kendi toplumsal yapısını altüst etmiş ve bunalım toplumu meydana getirmiştir. Batı dünyası, kendi neslini kendine yabancılaştırıp bunalıma sürüklerken; tüm dünyayı da aynı maceraya sürüklemek istemektedir. Bunun için son derece masumane ve cazip gözüken ve fakat arka planında insan neslinin ifsadı ve helakini sağlayacak olan projeler, BM üzerinden tüm dünyada uygulanmak üzere servis edilmektedir.
Bu tehlikeyi en rahat görebilme imkân ve basiretine sahip olan Türkiye de, şimdilik, ne yazık ki bu kervana katılmıştır. Bizim toplumsal yapımızla, kültür ve medeniyet değerlerimizle uyuşmayan, hatta çatışan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı ve buna dayalı politikalar, uygulamaya sokulmuş ve uygulamaya girdiği andan itibaren de, toplumsal yapıda derin yaralar açmış ve açmaya devam etmektedir.
Robot teknolojisinin ve yapay zekânın çok ileri bir aşamaya geldiği son yıllarda, bir merkezden “seçkinler”/ “elitler”/ “üstün ırk”/ “insan üstü varlıklar” ve “atıklar/ıskartalar” kavramlarının sürekli servis edilmesi, arzu ettikleri dünyayı inşa etmek için yürüttükleri bir sosyolojik savaşın psikolojik savaş boyutudur. Aynı bağlamda GDO’lu ürünlerin, hibrit tohumculuğun yaygınlaştırılmasının, 2000 yılından itibaren “küresel bir savaşın kaçınılmazlığını” ifade eden “özel raporların” ve “videoların” servis edilmesinin, 2009 yılından itibaren “3. Dünya savaşının başladığına” ilişkin açıklamaların yapılmasının ve “dünya nüfusunun 500 Milyonun altında tutulmasına” ilişkin beyanların ve yazıların, özel bir amacı olmalıdır.
Bu amacın, Siyonizm’in/İlluminati’nin, PNAC projesinin hedef ve amaçları ile uyumlu olması tesadüf müdür? GDO’lu ürünler projesinin ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Cinsel Yönelim projelerinin Rockefeller tarafından finanse edilmesi bir tesadüf müdür?
Geçen yazıda “Nötr cinsiyet hareketi” stratejisinde üç önemli aşamaya dikkat çekilmiştir. Savaşın üçüncü aşaması, tüm dinlerin, kültür ve medeniyetlerin tasfiye edilerek toplumların sürüleştirilmesi, dünya nüfusunun azaltılması ve yığın haline getirilmesidir.
Bu yazıda, savaşın üçüncü aşaması ile ilgili çocuksuz aile modelleri ve ailesiz kitle modeli ve bunların dünyanın nüfusunun azaltılma projeleri ile ilişkisi ele alınıp değerlendirilecektir.
“DÜNYA NÜFUSUNU 500 MİLYONUN ALTINDA TUTMAK”
Aralarında ihtilaf olmuş olmasına rağmen (Neocon-Siyonist İttifakı ile Amerikan Milliyetçileri arasında) Şer İttifakı (ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail), uzun zamandan beri, tek merkezli küresel bir yönetim modelinin inşası ve hayata geçirilmesi stratejisi üzerinde çalışmaktadır. 2001 yılında ABD’de New York’ta ki İkiz Kulelerin ABD derin devleti tarafından vurulması ile proje fiilen uygulamaya sokulmuştur. Dönemin ABD başkanı Bush, “100 yıl sürecek Haçlı seferlerinin başlatıldığını” ilan etmiş ve “Müslümanların Amerikan yaşam tarzına karşı olduğunu” özel olarak belirtmiştir. Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezinde, askeri ve ekonomik olarak Çin’in, değerler sistemi ve yaşam tarzı olarak da İslam’ın düşman olduğu ve her ikisi ile de ABD’nin hesaplaşmak zorunda kalacağı açık bir şekilde belirtilmiştir.
Son yıllarda yoğunlaştırılan “seçkinler”/”elitler”/ “insan üstü ırk”/ “süper insanlar” edebiyatı ve “dünya nüfusunun fazlalığı”, “atıklar sorunu”, “gereksizler”, “robotların hayatın her alanına girdiği ve girmesi gerektiği” tarzında yapılan psikolojik harekât, insanlığı bir şeye hazırlama amaçlıdır.
İsrailli Eşcinsel Prof. Yuval Noah Harari başta olmak üzere bazı yazar, akademisyenler yazdığı makale ve kitaplarda “seçkinler”, “elitler” ve “süper insanlar” tabirini sık sık kullanarak bir zihinsel alt yapı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Harari, “Homo Sapiens”, “Deus”, “21. Yüzyılda 21 Ders” adlı kitaplarında değişik vesilelerle böyle bir zümreden bahsetmektedir:
“…İnsan Hakları ya da İnsan Eşitliği, en güçlü insanları hadım ederek süper insanların gelişmesinin önüne geçilebilir, hatta bunlarla Homo Sapiens’in bozulmasına ve soyunun tükenmesine bile neden olabiliriz.”
…Eğer seçkin bir millet insanlığın gelişimine devamlı ön ayak oluyorsa onu, insan türünün evrimine bir katkı sağlamayan diğerlerinden üstün tutmalıyız.”
…Nasıl ki Homo Sapiens (bugünün insanı) maymunlara ya da neanderthale “ne istersin” diye sormamışsa, geleceğin süper insanı “Homo Deus” da bugünün insanı Homo Sapiens’e kanunları yaparken, “Ne düşünüyorsun, ne istersin?” diye sormayacak.”(1)
Stephen Hawking de, 2018 yılında yazdığı kitapta “insan üstü bir ırktan” ve bunun “insanlığın sonunu getirmesinden” bahsetmektedir: “Zenginlerin, çocuklarının DNA’ları üzerinde yapacakları değişikliklerle oluşacak insan üstü ırk, insanlığın sonunu getirecek.” (2)
Dünya nüfusunun fazla olduğunun bu kesimler tarafından yüksek sesle seslendirilmesi, bazı projelerin bu amaçla üretilip servis edildiği anlamına gelmektedir. Bu kesimler tarafından dünya nüfusunun fazlalığı üzerinde yoğun bir şekilde durulmasının özel bir anlamı ve amacı olmalıdır.
Bugün dünya nüfusu 7,5 milyar civarında olup 2050 yılında 9 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. 194 ülke içinde dünyanın en kalabalık ülkeleri sırasıyla Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, ABD, Endonezya ve Venezuela. Öngörülen, Hindistan’ın nüfusunun Çin’i geçeceği ve en hızlı nüfus artışının ise Afrika’da yaşanacağıdır. Nüfus artış hızı, AB ülkelerinde 1,6, Afrika’da 4,8 (Nijerya’da 7,6). Dünya nüfusu yılda yaklaşık 65-70 milyon artmaktadır(3).
“Seçkinler(!)”diye tabir edilen bu kesim, kendisinin “efendi”, geri kalanlarının ise “kimliksiz köle” olduğu bir dünya (Yeni Dünya Düzeni) tasavvur etmektedir. O nedenle mevcut dünya nüfusunun fazla olduğunu ileri sürerek “dünya nüfusunu beş yüz milyon civarına” indirilmesi gerektiğini ileri sürmektedirler.
ABD’nin Georgia eyaletinde Elbert kasabasında, “Yeni Dünya Düzeni İçin 10 Emir”in yer aldığı ve “dünya nüfusunun 500 milyona indirilmesi” gerektiğinin belirtildiği “Georgia Rehber Taşı Anıtı”nın varlığı bu açıdan dikkat çekicidir. Yapımına 1979 yılında başlanan anıt, 1980 yılında tamamlanmıştır (Şekil-1). Anıt üzerinde yer alan ve 8 farklı dilde yazılan “Yeni Dünya Düzeni İçin 10 Emir” aşağıda verilmiştir (4-5):
- «İnsan nüfusunu daima doğa ile uyumlu olarak 500.000.000’un altında tut.
- Farklılıkların ve uygunluğun gelişiminin çoğaltılmasını bilgece idare et.
- İnsanlığı, yaşayan yeni bir dil ile birleştir.
- Tutku, inanç, gelenek ve her şeyi yönet.
- İnsanları ve ulusları, adil yasalar ve hakkaniyetli mahkemeler ile koru.
- Bütün anlaşmazlıkları ülkeler üstü bir mahkemeye bağla.
- Küçük yasalar ve kullanışsız protokollerden kaçın.
- Kişisel hakları, sosyal görevler ile dengele.
- Gerçeği, güzelliği, aşkı, sonsuzlukla ahenk kurma arayışını takdir et.
- Dünyada bir kanser olma, doğaya yer bırak, doğaya yer bırak.»
Anıtın üzerinde, tarihten genetiğe, sosyal bilimden fiziğe kadar birçok bilgi var. Anıt, kendisini Robert C. Christian olarak tanıtan bir şahıs tarafından yaptırılmıştır. Georgia eyaletinde Elbert kentindeki Elberton Granite Finishing adlı şirkete gelen bu şahıs, “Ben küçük bir grup Amerikalının adına burada, hem saat, hem takvim hem de rehber olacak bir granit anıt siparişi vermek istiyorum.” diyerek hiç pazarlık yapmadan, verilen fiyata razı gelerek anıtın yapımını sipariş vermiştir (4-5).
Şekil-1: “Georgia Rehber Taşı Anıtı”(4)
“…Küçük bir grup Amerikalı” tabiri ile kim kastedilmektedir ve amacı nedir?
Dünya nüfusunu 500 milyonun altına indirmek istemelerinin sebebi nedir? Sorulması gereken en önemli soru; “Dünya nüfusunu 500 milyonun altına indirmek için öngördükleri strateji ve politikalar nelerdir? sorusudur.
“Georgia Rehber Taşı Anıtı” yaptıran “Küçük bir grup Amerikalının” kim olduğunu bilmiyoruz; ancak anıtta yer alan “dünya nüfusunun 500 milyon civarına indirilmesi” ile ilgili çalışma yapanları, değişik zamanlarda yapmış oldukları açıklamalardan tahmin etmek zor olmasa gerekir.
Bill Gates’in bir konferanstaki konuşmasında; “Dünya’da 6,8 milyar insan var ve bu rakam 9 milyara doğru çıkıyor. İyi bir aşılama programı ve sağlık hizmetiyle bunu %10-15 azaltabiliriz.” demekle, “Küçük bir grup Amerikalının” içinde yer almış olduğunu ifade etmiştir(6).
Rockefeller ile yapılan bir röportajda, “Sistemin işlemesi için 300-500 milyon insana ihtiyacımız var. Gerisi fazlalık.” demiş olması, öngörülen “Yeni Dünya Düzeni” için dünya nüfusu bakımından özel bir planlama yapıldığına işaret etmektedir (2).
İsrailli eşcinsel Harari, bu konuda “Süper Seçkinler” ve “gereksizler” tanımlaması yaparak “gereksizlerin”, “bütün acımazlığına rağmen” tasfiye edilebileceklerini açık bir şekilde ifade etmekten çekinmemektedir(1):
“…21. yüzyılda ilerlemenin trenine yetişenler, yaratmanın ve yürütmenin ilahi kudretine ererlerken, geride kalanlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar… Yeni Dünya, “Süper Seçkinler” ve “gereksizler” arasında bir dünya olabilir.”
“…Askeri ve ekonomik olarak vazgeçilmez olan yoksullar yerine kendi çıkarları için hareket eden 20. yüzyıl elitleri, 21. yüzyılda üçüncü sınıf insanları taşıyan vagonları (her ne kadar acımasız olsa da) tamamen geride bırakmak ve sadece birinci sınıfla geleceğe doğru ilerlemek istiyorlar…”
“…İnsanın şuur ve bilinç sahibi olmasının avantaj olduğunu ve bu yüzden şuursuz, duygusuz robotların onların yerlerini alamayacaklarını düşünenler için geleceğin dünyası bir hayal kırıklığına gebe:
Atlar, öyle ya da böyle bir bilinç sahibiydiler; sahiplerini tanırlar, evlerini kendileri bulurlar, kızgınlık veya keyiflerini belli ederler, sıcaklık ve sevgi gösterirlerdi.
Ama biz arabaları tercih ettik. Çünkü arabalar, daha çok yükü, daha uzun mesafelere taşıyorlardı. İşte sıradan insanlar da robot-insanların becerileri karşısında işlevsiz kalacaklar ve egemenler; atları attıkları gibi gereksiz insanları da bir kenara atacaklar.”(1)
Benzer düşünceler, Zygmunt Bauman tarafından da seslendirilmektedir(7):
“Dünya, ıskarta insan (işsiz), tüketilmiş mal ve eşyanın çöpleri ile doldu.
Modernite için, bir varlık olan insanın ıskartaya (çöpe) dönüşmesi ile eşyanın çöpe dönüşmesi aynıdır. Atık insanlar hız kesmeden çoğalıp muazzam miktarlara ulaşırken gezegendeki çöp alanları ve atığı geri dönüşüme sokacak araçlar giderek azalmakta. Bundan sonra gündemimiz, atık insanların ve insani atıkların tasfiyesidir.”(7)
ROCKEFELLER, GATES ve KİSSENGER’İN DÜNYA NÜFUSUNUN KONTROLÜ İÇİN GELİŞTİRDİKLERİ ÖZEL PROJELER
Kendilerine “küresel elitler, seçkinler (!)”, “insan üstü ırk” adını veren grup, “nüfusun azaltılması” için dünya çapında bir operasyon başlatmıştır. Operasyonun muhtevasını değişik zamanlarda yaptıkları açıklama ve uygulamalardan belirlemek mümkündür. Operasyon için geliştirdikleri projeleri, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz (2,3,6,8,9):
- Kısırlaştırıcı ve Hastalık Yapıcı Aşılar,
- Kürtaj,
- Gıda Yasası (The Codex Alımentarıus, 1963) ve Genetiği Değiştirilmiş Temel Besin Maddeleri-GDO),
- Kıtlık Paktı (Pacte De Famıne),
- İnsan Genom Projesi (Öjeni Programı: “kötü genlerin” belirlenmesi ve ortadan özel ilaçlar, biyolojik silahlar ve hastalıklar yoluyla yok edilmesi),
- Nüfus Fazlalığının Küresel Isınmaya Sebebiyet Verdiği Projesi,
- Salgın Hastalıklar (Pandemiler) Meydana Getirmek (İspanyol gribi, domuz gribi, Ebola gibi tüm salgınlar),
- Uyuşturucuların Yaygınlaştırılması ve Ölümcül Boyuta Taşınması,
- 3. Dünya Savaşının Çıkarılması ya da Yerel Savaşların Tüm Dünyaya Yaygınlaştırılması, Kaosun Sürekli Kılınması,
- Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Küresel Projesi/Çocuksuz Aile Modelleri(!), “Ailesiz Toplum”: Queer teorisinin uygulanması.
Gavı Allıance (Küresel Aşı ve Aşılama Birliği) 2000 yılında Gates Vakfı’nın yardımıyla kurulmuş olup amacı, aşı üretip üçüncü dünyanın hepsini aşılamaktır. 2000 yılında Sr. William H. Gates; “Rockefeller Vakfı’ndan aldığımız ilhamla vakfımız, bir GAVI enstrümanı olan Çocuk Aşıları Global Bütçesine 750 milyon dolarlık katkıyı taahhüt ederek GAVI’yi başlatmıştır.” demiş, Gates ailesi sürekli olarak Rockefeller ailesini övüp durmuştur. GAVI’nin önemli finansörlerinden biri Rockefeller’dir(6).
GAVI‘nin ortaklarından olan; Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler Popülasyon Bütçesi, Dünya Bankası’yla 1970’lerde “Üreme Düzenlemesi Aşıları İşbirliği” adı altında bir araya gelip “kısırlık aşısı üretimini” koordine etmişlerdir. Bu grup, sperm ve yumurta engelleyici aşılar üzerinde çalışmış ve bir anti-HCG aşısı üretmekte başarılı olmuştur. Tetanoz aşısıyla HCG’nin insana taşınması sonucu, kadınlar kısırlaştırılmış ve hamile kadınların çocuğunu düşürmesi sağlanmıştır. Kısırlık aşılarının başarıyla gerçekleştirilmesinden sonra, HCG aşıları birçok üçüncü dünya ülkesinde kullanılmıştır(6).
10 Aralık 1974’de ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger başkanlığında toplanan ABD Ulusal Güvenlik Kurulu tarafından, “Dünya Nüfus Artışının ABD’nin Güvenliği ve Denizaşırı Çıkarlarına Etkisi” konusunu merkeze alan 123 sayfalık “Ulusal Güvenlik Araştırması Raporu 200” (“NSSM 200”) hazırlanmış ve rapor Kissinger tarafından ABD Başkanı G. Ford’a sunulmuştur. Sunumda Kissenger’in; “Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin!” demiş olması, insan neslinin geleceği açısından özellikle değerlendirilmesi gerekir(8). Nitekim BM’nin Roma’da düzenlediği dünya gıda konferansına ABD Tarım Bakanı Earl Lauer Butz’un yanında, Dışişleri Bakanı Kissinger de katılıp bir konuşma yapmıştır. Toplantıda gıdanın bir silah olarak kullanılması gerektiğini söylemekten çekinmemiştir (8):
“İnsanların size güvenip dayanmalarının, size bağımlı olmalarının
ve bu şekilde sizinle işbirliği yapmalarının yolunu arıyorsanız,
onları gıdaya bağımlı hale getirmek mükemmel bir yöntemdir.”
İlginçtir ki Kissenger’in arkasında Rockefeller ailesi var ve “NSSM 200” adlı rapor Rockefeller ailesinin isteğiyle hazırlanmıştır. Rapor çıktıktan sonra Rockefeller ailesi, “gıda savaşları” için tohumculuğa el atmış ve geleneksel tohum yerine “verimli tohum”, “ari tohum ırkı”nı ürettikleri kampanyasını başlatmışlardır. Geliştirilen tohum tek üretimlik F1-hibrit (buğday ve mısır) tohumu olmuştur. Kimyasal gübre ve zirai ilaçlar sayesinde üretim artışı 3 kat olmuş ve üretim rekoru kırılmıştır. Bunun üzerine hibrit tohumlar, kimyasal gübreler ve zirai ilaçlar dünyanın her tarafına satılmaya başlanmıştır(8). Böylece tohum köylünün elinden alınıp şirketlere verilmiştir. Ancak üretimi artıracak denen hibrit tohumlar, toprağı zamanla öldüren sentetik kimyasal gübreler ve bitki hastalıklarına karşı kullanılan zehirler yalnızca toprağı değil insanı da hasta etmiştir.
Başlatılan küresel gıda kontrol süreci, daha sonra en tehlikeli boyuta taşınmış ve “kalıtım devrimi” gerçekleştirilmiştir. Rockefeller, Harvard Üniversitesi’nde “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” (GDO) araştırmasını gerçekleştirmiş; gıdaların genetiği ile oynanmıştır. Buna da “Yeşil Devrim” adını vermişlerdir(8).
EŞCİNSELLİĞİN/ FARKLI CİNSEL YÖNELİMLERİN MEŞRULAŞTIRILMASI VE ROCKEFELLER
Geçen yazıda ABD’nin ceza, sağlık ve yaşam tarzını köklü bir şekilde etkileyen Kinsey raporlarını belli boyutları ile ele alıp değerlendirdik. Pedofili, zoolog Kinsey’in (2,9,10) iki araştırmasının da bilimsellik adına yapılmış “en büyük sahtekârlıklardan” biri olduğuna dikkat çekmiştik. Burada bu araştırmanın, “Dünya nüfusunun 500 milyonun altında tutulması” ile ilgisini ve pedofili, zoolog Kinsey’i finanse eden ve koruyan gücün kim olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.
Kinsey raporu ile ilgili tartışmalarda gözden ısrarla kaçırılmaya çalışılan konu,
pedofili, zoolog Kinsey’in Rockefeller Vakfı tarafından finanse edilmiş olmasıdır. Oysa Rockefeller Vakfı’ndan Alan Greg, pedofili, zoolog Kinsey’in 1948’de yayınlanan raporuna önsöz yazmış ve yazdığı önsözde, “Kinsey’in bulgularının bir bilim adamının bakış açısını yansıttığını; Ahlaki değerlerden ve o günlerde paylaşılan önyargı ve tabulardan bağımsız olarak ortaya koyduğunu” belirtmiştir (2,9,10). Buna rağmen Kinsey’in sahtekârlığı ile Rockefeller Vakfı arasında herhangi bir ilişki kurulmamış, Vakıf süreçte gözlerden ırak tutulmuştur. “Sen Fernando Vadisi’nde dünya porno pazarının kurulmasına ve bunların basın ve sinema yoluyla toplumlara yayılmasına da öncülük etmiş olan Rockefeller Vakfı”, pedofili, zoolog Kinsey’in her iki araştırmasını da finanse etmiştir. Rockefeller tarafından finanse edilmiş olan Kinsey, toplam 1.750.000 dolar para almıştır. Ayrıca Rockefeller Vakfı, raporun bulgularının sansasyonel bir şekilde halka duyurulması konusunda da etkili olmuş, basının konuyu manşetlerine taşımasını sağlamıştır (2,10).
Rockefeller niçin bu araştırmayı finanse etmiştir?(Bu konu daha sonra ki yazılarda daha geniş bir şekilde ele alınacaktır.)
Bu sorunun cevabını, raporda değil, raporun yayınlanmasından sonra Amerika ve dünyada yaşanan sağlık, hukuk, sosyal ve siyasal alanlardaki gelişmelerde bulabiliriz.
Kinsey’in raporu ile ilgili yapılan sahtekârlık suçlamalarını ve cezalandırılması için hukuka yapılan başvuruların dikkate alınmasını engelleyen bir gücün varlığı göz önüne alındığında pedofili, zoolog Kinsey’in, daha önceden öngörülüp karar verilmiş bir resmi inşa etme görevi ile görevlendirildiği anlaşılmaktadır. Raporunda ortaya koyduğu resim, görüşmelerden elde edilen verilerin oluşturduğu bir resim olmayıp; o resmi elde edebilmek, oluşturabilmek için gerekli olan özel verileri toplamış, kurgulamış ve veriler üzerinde özel olarak oynamıştır(2,9-12).
Rockefeller’in desteği ile raporlar gerekli etkiyi meydana getirmiş, “Amerikan yaşam tarzının”, “Amerikan hukuk sisteminin”, “sağlık sisteminin” değişmesine ve “suçun normalleştirilmesine” sebebiyet vermiştir(2, 10). “Nötr Cinsiyet Hareketi”nin ortaya çıkması için gerekli alt yapıyı hazırlamıştır.
ÇOCUKSUZ AİLE MODELİ/ “ALTERNATİF AİLE MODELLERİ”/ “FARKLI PARTNERLER”/ “NÖTR CİNSİYET HAREKETİ”
“Nötr Cinsiyet Hareketi”nin insanlığa sunduğu farklı “cinsel yönelim”, “farklı partner” veya “farklı aile modelleri”, Şekil-2’de özetlenmiştir.
Şekil-2: “Alternatif aile modelleri”(!)
Şekil-2’de görülen cinsel yönelimlerin hiçbirisi, bizim kültür ve medeniyet kodlarımıza ve değerlerimize göre meşru, ahlakı ve helal değildir; aile olarak da kabul edilmemektedir. Bunların bir yaşam tarzı haline getirilmesi, Allah’ın lanetine, gazabına ve cezalandırmasına sebebiyet verecek bir sapkınlık halidir(7/80-84; 11/77-83; 26/165-174; 27/54-58; 29/28-35; 51/31-37; 70/29-31):
(1617)- “Resûlullah (sas.): “Ümmetim için en ziyade korktuğum şey Lût kavminin amelidir.” (13)
(1616)- Resûlullah (sas.): “A’mayı yoldan men eden mel’undur.
Bir hayvana temasta bulunan mel’undur. Lut kavminin iğrenç fiilini işleyen mel’undur.” (14)
Ancak burada üzerinde duracağımız konu bu değildir. Üzerinde duracağımız konu, önerilen bu farklı “cinsel yönelim”/ “partner” ya da “farklı aile modellerinin” hiçbirinde çocuğun olamayacağıdır.
“Çocuksuz aile” modeli önerilmesinde gaye nedir?
“Çocuksuz aile” modeli, kimin projesidir?
“Dünya nüfusunun 500 milyonun altına çekilmesi” küresel projesi ile bir ilgisi var mıdır?
Pedofili, zoolog Kinsey’i destekleyenlerin kimliğine ve yaptıklarına baktığımız zaman; kendilerine “seçkinler/elitler”, “insan üstü ırk” diyen bu sınıf, kendilerinin dışında olan kesimi “atık” / “ıskarta” / “gereksizler” olarak görmekte ve nesillerinin tüketilmesini veya toplam nüfuslarının “500 milyonun altına çekilmesini” istemektedirler. Bu yaklaşımın doğal sonucu “seçkinler/elitler” dışındaki sınıf için aile istenmemektedir(2,15). Bu yaklaşım, Siyonist ve kapitalist mantığın ürünüdür. Wendy Brown’un Soy Kütük Teorisi ile ilgili (“Soy Kütüğün Baş Dönmesi”) ifade ettikleri bu tezin doğruluğunu göstermektedir(2,16):
“Evrime göre, insan maymunluktan iki ayak üstünde durmaya başladığı Neandertal döneme geçtiğinde ne Tanrı’yı biliyordu, ne ahlakı, ne edebi, ne paylaşmayı, ne haramı, ne helali, ne nikahı ne de diğer erdemleri. Tarih içinde ihtiyaç duydukça siyaseten keşifler yaptı ve bunları üretti. Ürettiklerinden en büyük ve tehlikeli olanı Tanrı’ydı. Tanrı ve diğer değerler (ahlak, namus, şeref, merhamet, doğruluk, paylaşım, aile vs.) SANIdır, uydurmadır, uydurulmuşlardır.
Bu sanılar “kazancınızı fakirlerle paylaşın” diyerek sermayenin birikmemesine, “doğruluk dürüstlük” diyerek kişisel gelişimin engellenmesine, “ahlak, namus, şeref” diyerek pazarların gelişmemesine, “ibadet” diyerek zaman israfına, “zulüm etmeyin, öldürmeyin” diyerek milyonlarca miskinin korunmasına sebep oluyordu. Yani Tanrı insanın paçalarından tutup onun ilerlemesini, GÜÇ elde etmesini engelleyen bir SANIydı.
İnsanın ilerlemesi ve yeryüzüne hakim olmasını sağlayan aç gözlülüğü, hırsı, tamahkarlığı, tecavüzkar oluşu, sınır tanımaz hadsizliği, bencilliği, zalimliğiydi.
Modern keşiflerin ve büyük sanayileri kuran sermayenin temeli korsanlık,
sömürü, hırsızlık, gasp, talan ve yağma ile biriken servetlerdi.
Bunlar Tanrı’nın tavsiyelerini dinleyerek yapılamazdı. Biz Tanrı’ya karşı sorumluluklarımızı reddederek 200 yıldır dünyanın efendisi olduk. Ancak bu
efendilik uzun süre gitmeyecek. Çünkü Tanrı’yı reddetmek bizi amaç boşluğuna düşürdü. Bu Nihilizmdi. Kişinin, “yaşamın anlamsız” olduğunu düşündüğü ilk Nihilizm döneminin ardından Nihilizmin yıkıcı dönemi gelecek; o dönem de “karşıdakinin yaşamasının anlamsızlığı” dönemi olacak ve bu korkunç bir boğuşma ile neticelenecek.
Bu aşamadan sonra, hâlâ dünyanın patronu olmak için Tanrı’yı ve Ona karşı sorumluluklarımızı reddetmek yetmeyecek: Bundan sonra Tanrı’dan geriye kalan hayaleti/hortlağı da yok etmeliyiz. Vurmamız gereken hedef, Ahlaktır. Soy kütüğümüze dönmeli, klavuzluğumuzu neanderthal insana yaptırmalıyız. Ne zaman şüpheye düşsek ona dönüp bakmalı, onda olmayana düşman olmalıyız.
“…Bu zorunlu ilişkinin sonuna geldik; zenginlerin, çalıştırmak ya da savaştırmak için fakirlere ihtiyacı yok. Artık onların yapay zekalı robotları var.”
Robot teknolojisinin gelişmesi ile fazla insana ihtiyaç duymayacak olanlar, kendi nesillerinin dışındaki nesilleri azaltmak, hatta yok etmek için yeni teoriler inşa ederek dünyayı yönetmek istiyorlar. Harari ile Davos’ta Dünya Ekonomik Forumunda yapılan röportajda (2018), Moderatör Julian Ted’in Harari’ye sorduğu; «Bugün sizinle burada türümüz ve gelecek yaşamı hakkında konuşmak istiyorum… Bir ya da iki yüzyıl içinde dünya bizlerden farklı hareket eden varlıklar tarafından yönetiliyor olacak. Gelecek nesille bizler bedenler, beyinler ve zihinlerin tasarımını öğreniyor olacağız. Şimdi gezegenin yöneticileri tam olarak nasıl olacaklar? sorusuna Harari’nin verdiği cevap bunu göstermektedir:
“Buna ‘veri’ye sahip olanlar karar verecek. Veriyi kontrol eden sadece insanlığın değil yaşamın kendisinin de geleceğini kontrol edecek. Çünkü bugün veri dünyadaki en önemli servet. Şimdi ‘veri’ en önemli servet olarak makinelerin yerine geçiyor.
Bilgi teknolojisi devrimi, biyoteknoloji devrimi ile birleştiğinde elde ettiğiniz şey,
insanlığı hekleme yeteneği olacak. İnfo teknoloji ve biyoteknolojinin birleşmesi ile ilgili en önemli buluş, beyindeki ve vücuttaki biyokimyasal süreçleri bir bilgisayarın saklayabileceği ve analiz edebileceği elektronik sinyalleri dönüştüren
bir biyometrik sensördür .
Siz internette gezinirken, video izlerken ya da sosyal medya özet akışlarınızı kontrol ederken; bu algoritmalar göz hareketlerinizi, kan basıncınızı ve beyin aktivitelerinizi izleyebilecekler ve bilecekler.
Öncelikle bizi, bizim kendimizi anladığımızdan daha iyi anlayan bir algoritma var. Arzularımızı tahmin eden, duygularımızı manipüle eden, hatta bizim adımıza karar alabilen…
“…Diyelim ki Kuzey Kore’de yaşıyorsunuz, bedeninizin içinde neler olduğunu sürekli takip eden bir bilezik takıyorsunuz, odadan içeri giriyorsunuz ve duvarda asılı olan liderin resmine bakıyorsunuz. Bilezik, bu resme baktığınızda beyninizden, kan basıncınızdan neler olduğunu, o kişi hakkında ne hissettiğinizi
öğreniyor. İşte dijital diktatörlük dendiğinde anlatılmak istenen şey de tam bu!»
«Bilim evrimin yerini doğal ayıklanma ile, akıllı tasarım ile değiştiriyor. Bulutların üstündeki Tanrı’nın akıllı tasarımı değil, bizim akıllı tasarımı ve bulutlarımızın akıllı tasarımı… IBM bulut, Microsoft bulut. Bunlar evriminin yeni itici güçleri aynı zamanda.»
Verilerin mülkiyeti iyi düzenlenemezse, küçük bir elit, sadece insan toplumlarının geleceğini değil, gelecekteki yaşam biçimlerini de kontrol altına alabilir. Eğer dikkatli olmazsak netice dijital diktatörlüğün yükselişi olabilir.”
Bu nedenle insanlığın tarih boyunca biriktirdiği değerlere, sahip olduğu dinlere, ahlak sistemlerine, örf, adet, gelenek, görenek ve törelere, toplumsal dayanışmaya, akrabalık ilişkilerine, komşuluk ilişkilerine merhametsizce saldırmakta ve itibarsızlaştırmaktadırlar. Olacak, vuku bulacak olanların doğal olarak meydana geldiğine ya da gelmesi gerektiğine, bir yanlışlığın olmadığına insanları inandırarak sonucu kabul ettirmek istemektedirler. Yapmak istedikleri katliamın, zulmün normal, doğal olduğunu, insanlara şimdiden inandırmak hatta sürece ortak yapmak için gayret sarf etmektedirler.
Dün Kızılderili nesli yok ederken uyguladıkları strateji ve yöntemleri, bugün çok daha geliştirmiş oldukları araçlarla, metotlarla, daha estetik bir şekilde icra etmeye çalışmaktadırlar. Teorik bir zemine oturtularak estetik bir şekilde insanlığa sunulan GDO’lu tohumlar, kısırlaştırma, kürtaj, resmi uyuşturucu statüsü olarak tanınmayan uyuşturucular, “Nötr Cinsiyet Hareketi”, “çocuksuz aile modeli”, “ailesiz toplum modeli” bu amaçla ortaya çıkarılmıştır. Tüm dünya insanlığına uygulanmak istenen bu pis operasyon, kendilerini “Tanrı ilan eden(!)” azınlık bir grubun eseridir. İsrailli, Siyonist eşcinsel Harari’nin, Homo Deus kitabında “Tanrı olmak istemek değil, Tanrı olmak istememektir, ahlaksızlık” demesine bu açıdan yaklaşılmalıdır (2,16,17).
SONUÇ: TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PROJESİ, AİLESİZ TOPLUM İNŞA ETME AMAÇLI BİR YIKIM PROJESİDİR
“Seçkinler(!)”/ “elitler(!)”/ “insan üstü varlıklar(!)”/ “Küresel sermaye sahipleri” olarak kendilerini gören, takdim eden ve kendilerini “Tanrılaştıran(!)”, “Tanrı olarak ilan eden(!)” bu zümre(17-19), “dünya nüfusunun 500 milyon civarına indirilmesinde” en ciddi tehlike olarak aileyi görmektedir. Çünkü bu zümre için “mahremiyet alanı” diye bir alan olmamalıdır, her şeyin bilgisine sahip olup her şeyi kontrol edebilmelidirler. Oysa aile, yapılan saldırılara rağmen tarih boyu mahremiyetin en sağlam olarak korunduğu, hassasiyet gösterildiği sosyokültürel bir yapıdır, birimdir, sistemdir, mekândır. Nitekim Harari, Davos’taki röportajında bu konuda sorulan soruya verdiği cevap, “seçkinlerin(!)”/ “elitlerin(!)” / “insan üstü varlıkların(!)” / “Küresel sermaye sahiplerinin” mahremiyete olan düşmanlıklarının en güzel göstergesidir:
«Belki de bu noktada en önemli değişim (değiş-tokuş) “sağlık hizmetleri” olacak. Bugün bahsettiğimiz en önemli şey “mahremiyet”. Onunla sağlık arasındaki değiş-tokuş. Daha iyi bir sağlık karşılığında, beyninizdeki ve bedeninizdeki olup bitenlerin bilgisine erişilmesine izin verir misiniz?
benim tahminim “sağlık” kazanır. İnsanlar sağlıkları için mahremiyetlerinden vazgeçebilirler, belki de birçok yerde seçenekleri de olmayacak. Eğer bedenlerinin içinde olup bitene, erişime izin vermezlerse sigortalanamayacaklar.”
O nedenle bu zümre, aileye var güçleri ile saldırmakta, farklı aile modelleri adı altında aileyi tahrip etmeye çalışmaktadırlar. Weber ve Levi, bu çatışmayı şu şekilde ifade etmişlerdir:
“Weber: Akılcı kapitalizmin gelişiminin önünde en büyük engel ailedir. Özellikle birleşik akraba grubu (hısımlar) ilişkileri kapitalizmin gelişimini boğar.”
“…Protestanlığın büyük başarısının ardında ‘hısımlığın prangalarını parçalaması’ yatar.”
“Levy: “Modern sanayi ve geleneksel aile karşılıklı olarak birbirleri için yıkıcıdır.” (2,20)
Jack Goody, ailenin kontrol edilme isteğinin üç temel amacı olduğunu ifade etmektedir:
“Ailenin kontrolü; hem toplum sosyolojisinin, hem ekonominin, hem de nüfusun kontrolü demektir.” (2,20)
Ailenin rahatça kontrol edilebilmesi için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ortaya atılmış ve bu yıkım projesi, küresel bazda yasalarla koruma altına alınıp tüm dünya insanlığına dayatılmaktadır. Bunu görebilmek için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği(TCE) projesinde kullanılan ölçütlere tekrar bakmakta fayda vardır (21).
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2012 yılında hazırladığı “Dünya Cinsiyet Ayrımı” raporunda, 1-“Ekonomik Katılım ve Fırsatlar”, 2-“Eğitim Durumu”, 3-“Sağlık”, 4-“Siyasette Güçlenme” olmak üzere dört kriter belirlenmiştir. AB’de ise, Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü tarafından hazırlanan toplumsal cinsiyet eşitliği endeksinde (GEI) 6 kriter göz önüne alınmaktadır(21): 1-İş (istihdama katılım, ayrımcılık ve işin niteliği), 2-Para (finansal kaynaklar ve ekonomik durum), 3-Bilgi (eğitime katılım ve ayrımcılık, yaşam boyu öğrenme), 4-Zaman (bakım hizmetleri ve sosyal aktiviteler), 5-Güç (politik ve ekonomik güç), 6-Sağlık (statü ve erişim).
Toplumsal cinsiyet kavramına ilişkin yapılan tanımlama ve açıklamaların, belirlenen kriterlerin tamamında, biyolojik cinsiyetin, genetik yapının, fıtratın, toplumun, kültürün, dinin, örfün, adetlerin, gelenek ve göreneklerin, törenin, tarih ve dilin tüm etkisinin yok edilmek istendiği görülmektedir.
Yukarıdaki toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili kriterlerde, aile ortamı, evde üretilenler, el emeği, çocukların durumu, bakımı ve sayısı, gelecek nesil meselesi, yaşlıların durumu ve bakımı, evin dışında çalışanların mutlu olup olmaması (mutluluk dereceleri), farklı aile türleri ve bunların ne getirip götürdüğü hiç göz önüne alınmamakta, bu etkenlerden hiç bahsedilmemektedir.
Sanki temel bir ölçüt var; o da, kadının kendi aile ortamının, evinin, bağının, bahçesinin dışında, başkalarının yanında var olması, nasıl olursa olsun dışarıda çalışmasıdır.
Bu yaklaşımla yapılmak istenen, farklı kültür ve medeniyete mensup toplumlarda, kadın-erkek ilişkilerinin tersyüz edilmesi, aile reisliğinin yıkılması, çocuk yapmanın, çocuğa sahip olmanın külfet, angarya olarak görülmesinin sağlanmasıdır. Nesebi belli olmayan bir nesil meydana getirebilmek amacıyla, “süt bankası”, sperm ve yumurta bankası”, “taşıyıcı annelik” tezlerinin ortaya atılıp tartışılması, aynı amaçlıdır. Nitekim Avustralyalı bilim adamı Dr. David Molloy, “Kadınların 20 yıl sonra erkeklere ihtiyaç duymadan, hamile kalarak bebek sahibi olabileceğini” iddia etmektedir (2, 22).
Bu yaklaşım ile iş dünyasının dayatması sonucu, çocuk sayısı ve çocuk yapma zamanı ve çocuğun terbiyesi, anne ve babanın elinden alınmış olacak, ev içi ekonomi yıkılacak; böylece, şer ittifakı tarafından hem nüfus hem de toplumsal değerler gelecek nesiller için yeniden yapılandırılacaktır.
Kadın ve erkek ilişkilerini daha da bozabilmek için iş bulmada kadına “pozitif ayırımcılık yapılarak” işsiz koca yerine işsiz kadın tercih edilmektedir. Nitekim Harari bu amaçla “İş bulabilenler, daha çok kadınlar olacaktır.”(2) demektedir.
Yaratılışın bütün kanunlarına, üç büyük dinin tüm temel değerlerine, asırların birikimi örf, adet, gelenek, görenek ve törelerine, insan fıtratına karşı çıkan bu yaklaşımla hedeflenen, insan neslinin “seçkinler(!)”/ “elitler(!)”/ “insan üstü varlıklar(!)”/ “küresel sermaye sahipleri” aleyhine çoğalmasının engellenmesidir. Bu büyük bir ifsad hareketidir.
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”nin uygulanması ile elde edilen sonuçlar, şiddet, evlenme- boşanma oranları, çocuk sayısı, çocuk sayısında gayrı meşruluk düzeyi, madde kullanımı, intihar ve mutluluk açılarından değerlendirilmemekte; nitelikten ziyade nicelikler üzerinden bir eşitlik kavgası yürütülmektedir.
Eşitlik kavramının oluşturduğu “çarpma etkisi” ile yürütülen psikolojik harekât, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin felsefesini, muhtevasını, gerçek anlamda bir eşitlik sağlayıp sağlamadığını ve arka planını toplumsal zeminde tartışmaya, şimdilik, fırsat vermemektedir.
“Dünya nüfusunun 500 milyon civarına” indirebilmesi yollarından biri olarak, çocuksuz aile modellerinin/farklı aile modellerinin/farklı partner yapılarının yaygınlaştırılarak geleneksel aile anlayışı ve yapısı yıkılmak istenmektedir. Farklı cinsel yönelimlerle kurulan ve adına “aile(!)” dedikleri yapıların, işin ruhuna ters olduğu için aile olarak devam etmesi mümkün olamayacağından, “çocuksuz ailelerden” “ailesiz topluma” geçiş sağlanacak ve bunun doğal sonucu da geleceği olmayan, bir kitleler yığını ortaya çıkacaktır. Böylelikle kendilerine “seçkinler(!)”/ “elitler(!)”/ “insan üstü varlıklar(!)” / “küresel sermaye sahipleri” diyen bu rezil zümre, insanlığı kolayca yönetebileceklerine, sömürebileceklerine ve saltanatlarını sürdürebileceklerine inanmaktadırlar. Lut Kavminin akıbetini bildikleri halde hatırlamak istememektedirler.
Unuttukları çok önemli bir nokta da, İlahi İradenin tecelli edip tüm tuzaklarını başlarına geçireceğidir:
“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.”(14 İbrahim 46)
Başta Türkiye olmak üzere tüm Müslüman dünya, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramsallaştırılmasında geçen “eşitlik” kelimesinin muhtevasının sebebiyet verdiği “çarpma etkisinden” dolayı, projenin arka planına ve yol boyu sisteme eklenen kavramlara ve kavramlara yüklenen anlamlara bakmaları ve tartışmaları gerekmektedir. Bu çalışma yapılırsa, Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramsallaştırılması üzerinden ailenin hedef alındığı, çocuksuz aile, ailesiz toplum ve kimliksiz, bireyselleştirilerek sürüleştirilmiş bir dünya insanlığı inşa edilmek istendiği görülebilecektir.
Ve unutmayın!
“Zehiri altın tas içinde sundular, balı da ona suç ortağı ettiler.” (Celaleddin-i Rumi)
O nedenle, 2011 İstanbul Sözleşmesi feshedilmeli ve Aileyi Koruma Yasası kendi inanç sistemimize, kültür ve medeniyet kodlarımıza göre yeniden hazırlanmalıdır.
HENÜZ VAKİT VARKEN!
KAYNAKLAR
1-Noah Harari, Homo Deus, S:53, 266, 239, 364; http://www.diken.com.tr/homo-sapiensin-yazari-harari-gereksizler-diye-yeni-bir-sinif-doguyor/
2- Ahmet H. Çakıcı, Türkiye’de ‘Ailesiz Toplum Projesi’-2, İnsansız Bir Gelecek. 22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği.
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.html
3-Dilipak, A. “İdeal Dünya Nüfusu Ne Olmalı?”
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/ideal-dunya-nufusu-ne-olmali-20606.html.
4-https://www.webtekno.com/uzerinde-insan-nufusunu-500-milyona-indirin-yazili-korkunc-anit-h36928.html; Ayrıca bak: http://www.gizemligercekler.com/dunya-nufusunu-500-milyonun-altinda-tut/; Gizemligercekler.Com · 21 Mart 2017.
5- “İşte 10 proje ile dünya nüfusunu azaltma planları!”
https://www.yeniakit.com.tr/haber/iste-10-proje-ile-dunya-nufusunu-azaltma-planlari-366434.html; Ayrıca bak, Dünya nüfusu 500 milyona insin diyen anıt hakkında, Wired_May_2009_Georgia_Guidestones.pdf.
6- edebiyatgazetesi / Kritik Eşik (2010); Daniel Taylor, ”Vaccinate The World: Gates, Rockefeller Seek Global Population Reduction”
7-Zygmunt Baumann, Iskarta Hayatlar, Modernite ve Safraları;
http://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/iskarta-zamanlar-iskarta-hayatlar-40962170
8-Soner Yalçın, “Yeşil devrim”; Sözcü, 12.11.14; syalcin@sozcu.com.tr;
https://www.sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/yesil-devrim-645286/
9- http://www.cocukaile.net/cinsel-istismarin-tarihi/
10-Mücahit Gültekin, Algı Yönetimi ve Manipülasyon, Pınar Yayınları, İstanbul, 5. Baskı, 2018, S: 153-212.
11-https://www.lifesitenews.com/news/alfred-kinsey-was-a-pervert-and-a-sex-criminal?br=ro&
12-https://stopthekinseyinstitute.org/more/a-child-victim/
13-Tirmizî, Hudud 24, (1457); İbnu Mâce, Hudud 12, (2563).
14- Müslim, Edahi 43, (1978); Nesâî, Dahaya 34, (7, 232).
15-Ufuk Coşkun, Ailesiz Toplum Projesi, 18 Ekim 2018, https://www.milatgazetesi.com/ufuk-coskun/ailesiz-toplum-projesi/haber-182566;
16- Wendy Brown, Tarihten Çıkan Siyaset; Alıntı 2 Nolu Kaynaktan.
17-Yuval Noah Hararı, Homo Deus, Kollektif Kitap, İstanbul, 14. Baskı 2018; Tercüme Eden: Poyraz Nur Taneli.
18-Yuval Noah Hararı, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Kollektif Kitap, İstanbul, -48. Baskı, 2018; Tercüme eden: Ertuğrul Genç .
19-Yuval Noah Hararı, 21. Yüzyıl İçin 21 Ders, Kollektif Kitap, İstanbul, 3. Baskı, 2018; Tercüme eden: Selin Siral.
20- Jack Goody, Batıdaki Doğu, Alıntı 2 Nolu Kaynaktan.
21- “Gender Statistics for Gender Equality Endex”; http://eige.europa.eu/gender-statistics/dgs
22-https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45833711