İngilizler’in Filistin vizesi vermemesi üzerine Karadeniz’e terk edilen Struma gemisi İstanbul’daki Musevi cemaatinin ve Kızılay’ın yardımlarıyla 2.5 ay misafir edilmiş fakat Türkiye’nin de o günlerdeki ekonomik durumunun iyi olmaması nedeniyle daha fazla yardım yapılamadığı ileri sürülüyor. 24 Şubat 1942 günü ise bir Sovyet denizaltının gönderdiği torpille de batırılmış.
STRUMA NEDİR?
Bu konuda yapılan araştırmalara göre, 2. Dünya Savaşı bezgini Romen Yahudileri Köstence’den Filistin’e taşıyacak Struma, 1941 yılının 15 Aralık günü Istanbul (Sarayburnu) Limanı’na ulaşır ve siyasi pazarlıklar süresince, yaklaşık 2,5 ay bu limanda bekletilir. İstanbul’da kaldığı süre içinde, bir kaç şanslı yolcu, çeşitli gerekçelerle bu talihsiz gemiden kurtulmayı başarır. 800’e yakın yolcu ve mürettebatla Köstence’den gelen gemi, siyasi pazarlıkların beklenen sonucu vermemesi sonucu, 1942 yılının Şubat ayında bu limandan koparılarak, geldiği yere, Karadeniz’e iade edilir.
BİR KİŞİ KURTULMUŞ
Ertesi gün, İstanbul Boğazı açıklarında infilak ederek batar. Ileriki yıllarda yapılan araştırmalar, bir Sovyet denizaltısı tarafindan torpillendiği yolundadır. Faciadan bir tek kişi kurtulur. Istanbul’da tedavi gören David Stoliar, daha sonra Filistin’e gider. Orada evlenir, İngiliz ordusunda üniforma giyer. Halen ABD’nin Oregan eyaletinde yaşamaktadır.
LORD MOYNE ÖLDÜRÜLÜŞÜ
Yolcu ve mürettebatıyla Karadeniz’in karanlık sularında yitirilen bu gemi, bir insanlık ayıbı olarak tarihe geçer. Olay tüm dünyada tartışılır. Savaş sonrası, araştırmalara konu olur. Filistin’de protesto gösterilerine ve ayaklanmalara neden olur. Struma yolcularına Filistin’e giriş vizesi vermeyen Büyük Britanya’nın Sömürgeler Bakanı Lord Moyne 1944 güzünde -Struma faciasındaki sorumluluğu nedeniyle- bir suikast sonucu öldürülür. SORUMLU İNGİLTERE Her ne kadar olayların sorumluluğu dönemin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne yüklenmek istenmişse de, daha sonra açıklanan Ingiliz Dışişleri arşivlerindeki Türkiye-İngiltere yazışmaları, bu facianın asıl sorumlusu olarak, Orta-Doğu çıkarlarını yitirmek istemeyen İngiltere’nin katı tutumunu gösterir. Türkiye’nin Struma yolcularına y’fcönelik politikası, İngiltere’nin tutumuna bağlı olarak biçimlenmiştir.
STRUMA OLAYINDA TÜRKİYE’NİN KONUMU
1941 yılı sonları, 2. Dünya Savaşı’nın alev alev büyüdüğü, Yunanistan’ı da işgal eden “Nazi İmparotorluğu” ile sınır komşusu olduğumuz (!) günlerdir. Birbirimizi ayıran bir Meriç Nehri kalmıştır. Batı sınırlarımızda, fiziki bir baskı söz konusudur. Türkiye, savaşa bir adım mesafeye gelmiş, dayanmıştır. Bir başka gerçek, 2. Dünya Savaşı koşullarında, Yahudiler’in, Avrupa’nın neresinde bulunurlarsa bulunsunlar, taciz edildiğidir. Alman ordularının baskısı ve çoğu ülkede istilası sonucu, binlerce Yahudi, temerküz (toplama) kamplarına, gaz odalarına teslim olur. Doğu Avrupa da aynı gelişmelerden nasibini alır. Alman istilası altına giren Romanya ve bu ülkedeki kukla Antonescu iktidarı, Yahudiler üzerindeki baskıları arttırır. Kaçmak elzem olur. Gidilecek coğrafyayı ise tarih belirlemiştir; Filistin.
Romanya’nın Köstence limanında, Musevi mültecileri Filistin’e götürmek üzere hazırlanan gemilerden biridir Struma. İngiliz yapımı, Panama bandıralı, Bulgar mürettebatlıdır ve Pandelis isimli Yunanlı bir tacirin mülkiyetindedir. 1941 yılına gelindiğinde, son yolculuğuna çıkmadan önce, Bükreş’te “Campania Mediteranea de Vapores Limitada” acentasına bağlı bulunmaktadır.Yaklaşık 46 metre boyunda, 6 metre eninde, brüt 227 ton bir gemidir. Son derece eski bir tekne ! 1867 Newcastle tersanelerinde inşa edilmiş, alt yapısı saç, süperstrüktürü ahşap bir tekne. Nazi soykırımından kaçmak pahasına, son kuruşlarını ödeyerek bu gemiye binen 769 insan, 15 Aralık 1941 günü Sarayburnu açıklarına gelir dayanır. Dönem karışık. Türkiye Cumhuriyeti savaş yıllarını tarafsız ülke konumunda tamamlama mücadelesi veriyor. Savaşa girmemek uğraşında, elinden geleni yapıyor. Siyasi manevralarla, kimseyi kırmadan, ülkeyi çok daha kötü durumlara düşürmemek için verilen amansız bir mücadeledir bu.
ULUSLARARASI ORTAM
İngilizler, Arap petrollerini pompalama uğraşında, Araplar’a verdikleri sözün arkasında durmaya çalışarak, işgal altında tuttukları Filistin’e yönelen Yahudi göçünü kısıtlamaya, mümkünse engellemeye çalışıyor. Yahudi göçünü kotalarla belirlemişler. (Bu kotaların savaş sonunda doldurulmamış olması acı bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır) Arap ayaklanmalarının önüne geçmek için, Filistin’e ulaşmak isteyen Yahudiler’i, ne pahasına olursa olsun, durdurma yoluna gidiyorlar. Dolayısıyla, Struma’nın Sarayburnu limanını terk ederek Filistin’e yönelmemesi için korkunç bir baskı vardır dönemin Refik Saydam Hükümeti üzerinde. Hatta, bu baskılar, Struma Köstence limanını terk etmeden başlatılmıştır.
İngilizler, “Sakın haaa, Boğazlardan geçirmeyin” sinyalini çok önceden yollamıştır. Alman gemileri, Romanya ve Bulgaristan limanları ile, o dönemde Adriyatik’e kıyısı olan Avusturya arasında gidip gelerek, boğazları “su yoluna çevirmişler”. Sovyetler, Boğazlardan geçen Alman gemilerininin hareketini denetlemediği için Türkiye’ye gönül koymuş, nota üzerine nota vermektedir. 2. Dünya Savaşı’nda, Türkiye’nin müdahil taraf olmayışının eksikliğinin çekildiğine inanan ülkeler yoğunlukta, ülkeyi, bu ateş topunun içine yuvarlamak isteyen yabancı güçlerin ayak oyunları revaçtadır. Sıcak, karışık günler, grift ve ince ilişkiler yaşanıyor Istanbul sokaklarında ve Ankara’nın yönetim koridorlarında. İşte, böylesi bir ortamda gelip dayanır Struma Sarayburnu limanına.
STRUMA PROJESİ VE GETİRDİKLERİ
Ağırlıklı olarak 2. Dünya Savaşı yıllarında Balkanlar / Orta-Doğu ekseninde yaşanan bir trajedinin en önemli taşıdır Struma, bir dönüm noktasıdır. O, gröçler tarihinin değiştiği an, yeniden yazıldığı yerdir. Struma gemisi enkazının bu gün bulunması sonucu, 1917 yılında Osmanlı egemenliğinin yitirildiği Kudüs’ten, İsrail Devleti’nin kuruluş tarihi olan 1948’e kadar geçen, 30 yıllık bir dönem içinde yaşanan bazı gizli kalmış gerçekler gündeme taşınacaktır. Bu buluş, insani bir trajedinin belleklerden yeniden çekilip çıkarılılmasına yol açacaktır. İkinci Dünya Savaşı’nın, nasıl gerçekleştiği halen tartışmalı bir faciasına değin, araştırmacıların önünü açacaktır. Bir başka açıdan bakıldığında, 12 Eylül 1942’de U.156 Alman denizaltısı tarafından batırılan Laconia yolcu gemisinden sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın en büyük sivil deniz faciası Struma, deniz tarihi ve batık araştırmacılığı açılarından, son yüzyılın en önemli mihenk taşlarından birisi olarak kabul edilmelidir.
Ntvmsnbc