Risalehaber.com’da yer alan habere göre; Bediüzzaman Said Nursi’nin, Hutbe-i Şamiye isimli eserinin başında, Avrupalıların terakkide istikbale uçmalarıyla beraber İslam âlemini maddî cihette orta çağda durduran altı hastalığa dikkat çektiğini belirten Eren, “O hastalıklardan beşincisini ‘Çeşit çeşit bulaşıcı hastalıklar gibi intişar eden istibdat’ olarak nazara verir. İslamın esasları istibdada zıt olmakla beraber, her nasılsa İslam âlemi tarih boyunca çeşit çeşit istibdatlardan kurtulamamıştır. Bediüzzaman’ın yüz yıl evvelinde teşhis ettiği ve reçetesini yazdığı bu illet, kısmen tedavi edilmiş olsa bile, günümüzde tamamen ortadan kalkmış değildir. İslam âlemi hala çeşit çeşit istibdat ile malul bir haldedir. Dolayısıyla, bu reçetenin güncellenmesi ve gereğinin yapılması, en önemli vazifelerimizden biridir” dedi.
Eren, Bediüzzaman Hazretlerinin, doğrudan bir tasnif şeklinde olmasa bile, eserlerinde farklı istibdatlara dikkat çektiğini belirterek onları şöyle sıraladı:
İstibdad-ı mutlak: Komünist sistem örneğinde olduğu gibi, her türlü baskı ve zorbalığın acımasızca uygulanması.
İlmî istibdat: Kendini ilmî meselelerde yeterli görerek başkalarına kabul ettirmeye çalışmak. Abbasiler zamanında Mu’tezili fikirlerin devletçe benimsenmesi ve bu fikirlerin zorla başkalarına kabul ettirilmeye çalışılması, buna tipik bir misaldir. Öyle ki İmam-ı Azam, Ahmed bin Hanbel gibi âlimler bu görüşleri kabul etmediklerinden hapse atılmışlardır.
Siyasi istibdat: iktidarda olan yetki sahiplerinin başkalarına tahammül edemeyişi ve onları ötekileştirip sindirmeye çalışması.
Askeri istibdat: Silahlı kuvvetlerin, silahtan gelen güçle kendi hayat felsefelerini başkalarına zorla dayatmaları, ihtiyaç gördüklerinde sisteme müdahale hakları olduğunu ihsas etmeleri gibi durumlar.
Dinî istibdat: Din adına başkalarına baskı uygulamak, Hristiyan dünyada Engizisyon Mahkemelerinde görüldüğü üzere, işi idama kadar götürmek.
Manevi istibdat: Günümüzde daha çok “psikolojik baskı” şeklinde telaffuz edilen görülmez, gizli baskı. Avrupa’da azınlıkta olan Müslümanlara gayr-ı Müslimlerin baskısı gibi… Bu kavram, günümüzde “mahalle baskısı” şeklinde de ifade edilmektedir.
Ferdî istibdat: Bir ferdin ön plana çıkıp başkalarına baskı uygulaması, onları hiç nazara almayıp hep kendi dediğini yaptırmaya çalışması. Ortaçağda çokça görülen “ağalık, beylik, derebeylik” gibi fert merkezli baskı.
Komite istibdadı: Yetki sahibi bir grubun kendi aralarında ittifak ederek başkalarını devre dışı bırakmaları, kendi kararlarını uygulamaları.
Tek parti istibdadı: Eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) örneğinde olduğu gibi, ülkenin mukadderatının bir parti elinde olması, bu partinin hükümlerinin zorla uygulanması, muhalif görüşlere hakk-ı hayat tanınmaması.
Şeytanın istibdadı: Şeytanın bir takım desise ve vesveselerle, günahları insanlara süslü gösterip yaptırmaya çalışması. Şeytanın “o insanlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. Onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını değiştirecekler” demesinde böyle bir istibdat kendini açıkça göstermektedir.
Nefsin istibdadı: Nefis, içimizde şeytanın temsilcisi, onun yerli işbirlikçisi ve terbiye edilmemiş haliyle onun bir öğrencisidir. Şeytandan aldığı telkinleri uygulatmaya çalışarak insan üzerinde baskı kurar.
Hevânın istibdadı: Hevâ, nefsin kendiliğinden meylettiği arzusu, mücerred keyfidir. “Hevâsını ilahı edineni gördün mü?” ayeti hevânın istibdadına dikkat çeker. Zira ilah, emir verir ve emri yerine getirilir. İnsanın hevâsı bazı şeyler emrediyor ve bu emirler aynen yerine getiriliyorsa, o hevânın insan üzerinde baskıcı bir durumda olduğu ortadadır.