Batı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı neden istemiyor?

Fikir
Mehmet Beyhan’ın Düşünce Mektebi’ndeki yazısı… Batılı güçler Cumhurbaşkanı Erdoğanı istememelerinin nedeni, iddia ettikleri gibi ‘temel hak ve özgürlüklerle’ ilgili olmadığını herkes...
EMOJİLE

Mehmet Beyhan’ın Düşünce Mektebi’ndeki yazısı…

Batılı güçler Cumhurbaşkanı Erdoğanı istememelerinin nedeni, iddia ettikleri gibi ‘temel hak ve özgürlüklerle’ ilgili olmadığını herkesin bildiğini zannediyorum. Yaptığım bir önceki röportajda Abdulkadir Etchiali küresel sistem bu tür iddiaları sadece istemedikleri liderlere karşı bir baskı aracı olarak kullanırlar demişti.

Batılı güçlerin dünyadaki uygulamaları, Etchiali’nin söylediklerini doğruluyor. Bu konuda sadece iki örnek vermek yeterlidir sanırım. Birincisi, Mısır’da seçimle devlet başkanı olan Mursi’yi askeri darbeyle deviren Sisi yönetiminin desteklemesi, ikincisi, Türkiye’de 15 Temmuz kanlı darbe kalkışmasına katılan darbecilere sığınma hakkı vererek, yargılamalarını engellemeleri olmuştur. Örnekler sadece bu iki ülkeyle sınırlı olmayıp Latin Amerika’dan Afrika’ya, Orta Doğu’dan Asya’ya kadar uzanır.

Batılı güçlerin ahlaki tutumları bu kadar açık bir şekilde ortadayken, Türkiye’deki bazı siyasi partiler ve aydınların batılı bir kısım güçlerin söylemleri üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmeleri, halkta ister istemez şöyle bir algının oluşmasına sebep oluyor; ‘Bunlar batılı güçlerin Türkiye’deki sözcüleridir.’

Bu tespitlerden sonra gelelim esas sorumuzun cevabına; ‘Batılı güçler Erdoğan’ı neden istemiyor?’

Kısaca özetlersek; ‘ Erdoğan’ın İslam dünyasının sorunlarıyla ilgilenmesi, savunma sanayisine yatırım yapmış olması, İsrail’in yaptığı zulmü yüksek sesle eleştirmesi ve ‘Dünya beşten büyüktür’ söylemi, küresel güçlerin beklentilerini değil de Türkiye’nin beklentileri doğrultusunda çalışması onları fena halde kızdırmıştır’

Yukarıda dile getirdiğim tespitlerin çoğu çeşitli platformlarda yazılıp çizildi. Bunlara ek olarak iki hususu özellikle belirtmek istiyorum.

İlki; Barzani ile geliştirilen siyasi ve ekonomik ilişkiler ile birlikte Kürt meselesini çözmek için ortaya koyduğu irade idi. Bu batılı güçleri öyle bir rahatsız etti ki hergün dünya medyasında Erdoğan ve Barzani eleyhinde analizler yayınlayıp bir algı oluşturmaya çalıştılar. Nitekim çözüm sürecini bozdular. Çünkü en başta Kürtlerin başına bela olan malum örgüt, küresel güçlerin bu bölgede istikrarsızlık oluşturmak için kullandıkları bir araçtır. Türkiye bu sorunu çözerse bu güçlere ciddi zarar vermiş olur.

Tarih boyunca,Türkler ve Kürtler ne zaman ortak hareket etiyseler her iki kesimde kazançlı çıkmışlardır. Bu konuda Sıbğatullah Kaya’nın Umran dergisinde ‘Kürt sorunu üzerine bir çığlık’ yazısı hem doyurucu bilgiler veriyor hemde güzel bir bakış açısı bize kazandırıyor. Yazıda İran’nın Kürtleri zorla Şiileştirme baskılarına karşı İdrisi Bitlisi’nin öncülüğünde Türklerle kurduğu ittifak detaylı olarak ele alınmıştır. Yazının bütün bölümleri çok güzel olmakla birlikte yapılan bu itifakın önemini anlatan iki çarpıcı cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum. ‘Osmanlı Devletinin sıradan bir devlet olmaktan çıkıp Devlet-i Aliye”ye dönüşmesi, Kürtlerin tarihteki bu desteğinden sonra mümkün olmuştur’ Bu tespiti yaptıktan sonra ‘Kürtler’de artık herhangi bir devletin payandası olmaktan kurtulmuş, oluşturulan büyük “İslâm Birliği”nin şerefli bir üyesi olarak yaşamışlardı’ diyor yazıda. Bu kıymetli yazının detaylarını okumak isteyen dostlarımız internette bulup okuyabilirler..

Yeni dönemde bu sorun malum örgütten bağımsız olarak ele alınırsa; temel hak ve özgürlükleri esas alarak, ‘referandumda’ yerli bir duruş gösteren MHP ve diğer toplumsal kesimlerle müzakere edilir ve ‘sorun neyse’ çözüm bulunabilir. Bu yapılırken de ‘malum’ örgüt ile askeri alanda hukuk sınırları içinde mücadele edilmelidir. Eğer bu sorun çözülürse hem bölge halkı rahatlayacak, hem de ülkemiz daha da güçlenerek mazlumların umudu olmaya devam edecektir.

İkinci konu ise, Türkiye’nin IMF’den artık para almaması küresel güçleri ciddi derecede rahatsız etmiştir.

1944 yılında ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods kasabasında düzenlenen konferansla kurulan IMF’in temel amacını şöyle izah etmişlerdir ‘uluslararaı alanda dış ticaretin korunması ve sürdürülmesini sağlamak ve bu konuda ülkelerin karşılaşacağı nakit para sorunlarına yardımcı olmaktır’. Ancak tarihsel süreç bize gösterdi ki, bu bankaların esas amacı, geri bıraktırılmış ülkelere ağır koşullu borçlar vererek onları tekelciliğe bağlı kılmaktır. Borç alan ülkeler ekonomik ve mali yapıları IMF’in denetimine girmiş olurlar. IMF’in politikaları genellikle, tasarruf edip kamu harcamaları ve yatırımların kısıtlanması ve vergilerin artırılmasını öngörmektedir. Bu konuda Prof. Dr.Tayyar Arı, Uluslararası İlişkilere Giriş adlı kitabında şöyle der ‘ Bu durum ülkedeki sosyal grupların durumlarını daha da zorlaştırdığı için IMF politikarını uygulayan ülkelerde hükümetler ile halk karşı karşıya gelmektedir’. Tayyar hocanın söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu en iyi bilen ülkelerden biri Türkiye değil midir? Eski başbakanımız rahmetli Ecevit IMF’ten para almak istediğinde ‘şunu ekemezsiniz bunu yapamazsınız’ demediler mi? Bize dayatılan hususlar Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde hala devam ediyor. IMF ile dünya’yı sümürdüklerini eski başbakanımız rahmetli Ebakan hoca her fırsatta söylerdi. Kurduğu havuz sistemi ile IMF borcunu bitirmek istediğini söylediğinde hemen 28 Şubat darbesiyle hükümetten uzaklaştırdılar.

İlginç olan Emperyalizme karşı olduğunu her fırsatta söyleyen solcu vatandaşlarımızın eliyle, IMF’e borcunu bitiren Erdoğan’ı ‘Gezi’ kalkışmasıyla devirmek istediler. Gezide başaramayınca bu defa 17/25 Aralık hukuk darbesi geldi o da olmayınca nihayet 15 Temmuz darbe kalkışması geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın cesur liderliği, halkımızın büyük feraseti ve soylu direnişiyle küresel güçlerin bu planıda başarısız oldu. Bu defa referandumun sonucunu bahane ederek bir kısım insanları sokağa dökmek istiyorlar. Ancak dünyadaki sol hareketler IMF politikalarını uyguladığı için hükümetlerini protesto ederlerken, bizim solcularımız ise, IMF’in borcunu bitiren ve onların denetimine girmeyen Cumhurbaşkanlarını protesto etmeleri gerçekten düşündürücüdür. Elbette bunun farkında olan solcu vatandaşlarımızı tenzih ediyorum.

Nijerya’dan, Kameron’dan, Fas’tan, İngiltere’den, Amerika’dan, Irak’tan, Norveç’ten Filistin’den Duabi’den, Katar’dan aldığım birçok mesajların ortak noktası ‘aman ha emperyalistlerin bu tuzağına karşı uyanık olun’ demeleri hem beni duygulandırmış hem de halklar nezdinde bizi sevenlerin sesiz çoğunluk olduğunu hissettirmiştir.

Öyle anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı Erdoğan IMF’ten para almadıkça, Türklerin ve Kürtlerin birliğini güçlendirmeye uğraştıkça küresel güçler de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile uğraşmaya devam edecekler.