Çankaya Köşkü’nün sürekli konuklarından biri olan Atay, Çankaya kitabında Atatürk’ün "saat oyunu"nu şöyle anlatıyor.
Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal Paşa’yı “Atatürk” markası yapan 3 isimden biri, belki de en önemlisi olarak bilinir. Atatürk’ü her yönüyle anlattığı “Çankaya” isimli eseri bugün bile bu alanda yazılmış en önemli eserlerden birisi olarak bilindi.
Falih Rıfkı, 1952’de Dünya gazetesinde yayınlanmaya başlayan bu eserini 1968’de tamamladı. Atatürk’ü farklı yönleriyle anlattığı Çankaya kitabında, büyük liderin insan taraflarına da yer verdi. “Saat oyunu” başlıklı bölümde Atatürk’ün pek bilinmeyen bir yönünü paylaşıyor.
Çankaya’da Atatürk’ün bilinmeyen yönü şöyle yer alıyor:
“Fırsat düştükçe yazdığım gibi, hasis denemez. Çünkü ikramları pek yerinde idi. Fakat elinin bir hayli sıkıca da olduğunu söylemekten geçemem. Çünkü içimde pek latif bir acısı vardır.
Ara sıra kravat gibi ufak tefek şeyler alırdık. Bunun için meclisi iyice tenha olmalı, pek sevmedikleri aramızda bulunmamalı idi.
Bir akşam üç kişi kalmıştık:
Şükrü Kaya, Ruşen Eşref ve ben.
Aramızda bir tertip yaptık. Atatürk’e hediye Gelemiş olan saatlerden birer tane almak istiyorduk. Eski köşkte idi.
Konuştuk, neşelendik ve meseleyi açtık. Pek ciddi:
– Ha bu akşam başka… dedi, Üç arkadaşımsınız. Ne çıkar birer saatten. Fakat insaf ediniz, kalabalık olduğunuz zamanlar herkese nasıl saat bulabilirim?
Müjde üçümüzün de ilhamlarımızı açtı. Atatürk’ü keyiflendirmek için elimizden geleni yapıyorduk. Bir müddet geçti saatleri hatırlattık. Zili çaldı, Nesip Efendi’yi çağırdı. Bu Nesip Efendi simsiyah, yaşlı ve güler yüzlü bir Sudanlı idi. Aklı ve nutku birbirinden kıttı. 4 -5 kelimelik bir cümlesini bile hatırlayamıyorum. Bir gün evdekilere:
– Çocuklar aklınızı başınıza alınız der.
Pek ehemmiyet verdiği bir mesele üzerine olduğu için uzun müddet düşündükten sonra nutkuna devam eder.
– Çocuklar başınızı aklınıza alınız.
İşte bu Nesip Efendi geldi, Atatürk:
– Yukarıda camekanda saatler var ya… al getir dedi.
Nesip Efendi gitti gelmez. İdareye bakanlar tarafından böyle şeylere pek dikkat etmesi için tembihli idi. Biz ha geliyor, coştuk, ha gelecek kaynaştık. Zaman hayli geçince de yine hatırlattık.
Atatürk zili kuvvetle vurdu. Nesip Efendi görününce bir hayli payladı.
– Ben sana söyleneni biliyorum. Beyler onlardan değil, ne diyorsam yap.
Nesip Efendi gitti gelmez. Biz nükteler savurup, birimiz bir şiir, birimiz bir şarkı tutturup Atatürk’ü keyifli tutmaya çalışıyoruz. Nihayet bir zil daha. Bu defa Nesip Efendi eline birkaç saatle geldi.
Atatürk:
– Getir bakayım dedi.
İnadına kötü görünenleri seçmiş olmakla beraber pek de fena şeyler değildi.
– Bu arkadaşlarıma bunları mı layık görüyorsun? Götür çabuk iyileri vardır onları getir emrini verdi.
Nesip Efendi yine gitti gelmez. Biz hep aynı şevk içindeyiz. Atatürk çok defa gülmekten gözleri yaşarıyordu. Ismarlama böyle bir meclis eğlencesi bulamazdı. Zamanlar geçti, hafifçe hatırlattık. Tekrar zile bastı, Nesip Efendi bu defa 2-3 başka saatle geldi. Atatürk bunları da beğenmedi. Biz kendimize pek layık bulmakla beraber daha iyisinden mahrum olmamak için onun fikrine katılmış görünüyorduk.
Nesip Efendi gitti gelmez. Gelir gider, böylece saatler geçti. Çankaya sabahı ağarmak üzere idi. Pek güzel bir gece geçiren Atatürk:
– Vakit geç, sizin de benim de yarın işlerimiz var. Saat meselesini başka zamana bırakalım demesin mi…
Biz onu eğelendirdiğimiz kadar oyalamıştı.
Rotahaber