Kendini ‘elinde Leica makinesiyle şehirlerin ruhlarını arayıp bulmaya adayan bir sokak fotoğrafçısı’ olarak tanımlayan Merih Akoğul, ‘İç İçe İstanbul’ adlı yeni bir sergiyle geliyor. Zaman gazetesinden Kenan Karasu‘nun haberine göre, Fototrek Fotoğraf Merkezi‘nde açılacak sergide Akoğul, İstanbul‘un sonsuza uzanan renkliliğine ve çeşitliliğine farklı bir bakış atıyor. Sergide şehrin anlık görüntüleri karelere yansıyor.
İstanbul’a yolu düşen, yanında mutlaka akılda kalacak bir hikâye götürür. Bu kuşku götürmez bir gerçek. Sokak ve ev kavramları bile değişir bu şehirde. Hatta ikisi birbiriyle rekabete girer. Şehrin sokaklarında cirit atmak için pek çok bahane dururken ev soğuk gözükür. Yorgunluk gelip kapınızı çaldığında ise bir de bakmışsınız şehrin kalbinde evden daha çok vakit geçirmişsiniz. İstanbul’un bitmez tükenmez bir hazine olduğu aşikar. Yazarlar, ressamlar, fotoğrafçılar ve daha niceleri bu denizden kabının aldığı kadar istifade etti, edecek de.
Fotoğrafçı Merih Akoğul da bu halkanın zincirlerinden. Fototrek Fotoğraf Merkezi‘nde cumartesi günü açılacak sergisinin adı bile nasıl bir İstanbul sunacağının ip uçlarını şimdiden ele veriyor. "İç İçe İstanbul" sergisinde kendini, ‘elinde Leica makinesiyle şehirlerin ruhlarını arayıp bulmaya adayan bir sokak fotoğrafçısı’ olarak tanımlayan Akoğul, İstanbul’un sonsuza uzanan renkliliğine ve çeşitliliğine farklı bir bakış atıyor. 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri kapsamında, sanat yönetmenliğini ve küratörlüğünü Gültekin Çizgen‘in, proje koordinatörlüğünü Cenk Gençdiş‘in üstlendiği ‘İç İçe İstanbul’, ‘Fotoğraf Geçidi: İstanbul 2010’un altıncı sergisi.
Çektiği fotoğraflarda bize İstanbul diye dayatılanı değil, o ana ait olan ve göz açıp kapanıncaya kadar değişen tesadüfi ve sıradanmış gibi gözüken anları saptamayı seçtiğini söylüyor Akoğul: "Devinim içinde soyutlaşan, zamanın içinde olup sanki zaman yokmuş gibi görüntü veren, somut mekanlârdan kopan fotoğrafları, İstanbul’un, amatörler fotoğrafçılardan turistlere kadar dayatılan klişe görüntülerine yeğledim. Yaşayanlar bilirler, İstanbul bir kent değil, bir şehirdir. Güne bu şehirde başlamak, her gün yeni bir savaşa hazır olmak demektir. Ben fotoğraf makinemle insanlar ile mekânlar arasına sıkışmış zamanı nesnelerin de yardımıyla anlar üzerinden bir kez daha kendi bakış açımın doğrultusunda saptamayı deniyorum."
Akoğul, kendi fotoğraf makinesini, 21. yüzyılın acımasız şartları altında onu şehrin kötülüklerine karşı koruyan kalkan olarak görüyor. Sanatçıların bakışı kimi zaman daha ötelerden sesler taşıyabilir, farklı bir İstanbul görmek için 5 Mart‘a kadar vaktiniz var.