Afrika Nasıl ‘Darbeler Kıtası’ Haline Geldi?

Etkinlikler
Prof. Dr. Ahmet Kavas, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Yeni gelişmeler ışığında İslâm dünyası” başlıklı seminerinde, geçmişte Avrupa hâki...
EMOJİLE

Prof. Dr. Ahmet Kavas, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Yeni gelişmeler ışığında İslâm dünyası” başlıklı seminerinde, geçmişte Avrupa hâkimiyetinden Osmanlı hâkimiyetine geçen Afrika kıtasının, daha sonra uzun ve planlı bir şekilde nasıl parçalanıp adeta bir ‘darbeler kıtası’ hâline getirildiğini anlattı.

Prof. Kavas, yüzyıllar süren bu süreçte Batılı seyyahların ve eğitim kurumlarının oynadıkları rol hakkında da bilgi verdi. Kavas, son tahlilde, yaşanmakta olan gelişmelerin Afrika’nın hayrına olacağı öngörüsünde bulundu.

Yeni gelişmeler ışığında İslâm dünyası

Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kavas, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Müdürlüğü tarafından İstanbul Tasarım Merkezi’nde düzenlenen seminerinde, geçmişten bugüne Afrika’daki gelişmeleri değerlendirerek, geleceğe yönelik öngörülerde bulundu.

Afrika’nın son aylarda yaşanan gelişmeler sebebiyle, bir numaralı gündem konularının kaynağı hâline geldiğini belirten Prof. Dr. Ahmet Kavas, “Hatta Avrupa’daki ekonomik krizler bile perdenin arkasında kaldı. O krizleri yönetenler onlarla meşgul olurken, dünya medyası Mısır, Tunus, Suriye, Yemen, Libya gibi ülkelere daha fazla zaman ayırdı” dedi.

Osmanlı, Avrupa’nın Afrika’yı istilâsını önledi

Kuzey Afrika bölgesinin tarihten bugüne gelen önemine işaret eden Kavas, Ortaçağ ve sonrasında bu kıtada Avrupa’ya tahakküm edebilmiş; Endülüs, İtalya, Sicilya üzerinden Avrupalıların adeta yalvardığı iktidarlar kurulduğunu, ancak durum tersine dönüp de bu kıta tam Avrupa’nın istilâsına uğrayacakken Osmanlı Devleti’nin Afrika’ya ilgisi ve hâkimiyeti ile bu istilânın 16. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar ötelendiğini söyledi.

Yağmalanan Afrika

Afrika’nın siyasî, kültürel ve ekonomik anlamda pek çok zenginliğe sahip olduğunu belirten Kavas, Osmanlı arşivlerinde yer alan bazı belgelerde de görüldüğü üzere Fransa’nın 1798-1802 arasında Mısır’da resmen hırsızlık yaptığını, bu durumun belgelerde ‘Ne kadar zenginliği varsa çalmaktalar’ şeklinde ifade edildiğini kaydetti. Kavas, “Aynı şeyi 1830’da Cezayir’e girmeye başladıklarında yapıyorlar ve bu süreç 1960’lara kadar devam ediyor” dedi.

Batılı seyyahlar ve Afrika’nın parçalanması

Bu süreç içerisinde Batılı seyyahların önemine işaret eden Kavas, “Medeniyetle ilgili izlerin olduğu her yere giden seyyahlar, buralarla ilgili inanılmaz eserler ortaya koydular. Seyyahlara o kadar çok kıymet verildi ki, her birisi el üstünde tutuluyordu. Can güvenliğinin ve sıhhî şartların olmadığı Afrika’ya girip de Avrupa’ya canlı gelebilmek büyük bir başarıydı. Hâliyle, onları gören birçok insan tekrar kıtaya gidiyor ve giden belki yüzlerce kişiden ancak onlarcası geri dönebiliyordu” dedi.

Kavas, Batılı seyyahların, Afrika’da insanoğlunun ayak bastığı, iz bıraktığı her yerin bitki örtüsünden jeolojik yapısına kadar bütün özelliklerini el çizimleriyle birlikte kaydettiklerini anlattı. Batılı seyyahların bu seyahatlerinin, İstanbul’dan Osmanlı Devleti’nden alınan izinlerle yapılabildiğinin altını çizen Kavas, bu insanların kıtaya ilmî amaçlarla değil de, aslında ileride o bölgelerin nasıl sömürgeleştirileceğine dair planlara doküman hazırlamak için gittiklerinin o dönemde göz önüne alınmadığını kaydetti. Kavas, “Bizler, onların yazdıkları kitapları görüyoruz. Aslında onların mutlaka kendi devletlerine verdikleri raporlar da vardı. O raporlar arşivlerinde ne kadar araştırmaya açık, onu tam olarak bilmiyorum; ama bildiğimiz bir şey var, o kitaplardaki bilgiler bile zaten Avrupa’nın bu kıtayı tamamen ele geçirmek istediğini ortaya koyuyor” dedi. Avrupa’nın, Osmanlı Devleti’nin varlığından dolayı 16. Yüzyıl’da gerçekleştiremediği kıtayı ele geçirme amacını 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren açık bir hedef hâline getirdiğini, 1880’li yılların sonlarında da 7 devletin Afrika’yı resmen paylaştıklarını, aslan payını da İngiltere ile Fransa’nın aldığını anlattı.

Sovyetler ve darbeler kıtası Afrika

Kavas, bu şekilde 1960’lı yıllara gelindiğini, devamında da Afrika’daki sömürge ülkelerde Avrupa’ya hizmet edecek iktidarlar oluşturulduğunu söyledi. Kavas, “İktidarlara gelen insanların tamamına yakını, eski sömürgecilerin açtığı sınırlı sayıdaki okullarda yetişmiş insanlardı. O insanların sömürgeye en karşı olanı bile sonuçta Fransa’ya karşıysa İngiltere tarafını destekliyor, İngiltere’ye karşıysa Fransa veya İtalya tarafını destekliyordu” dedi.

1960-1990 yılları arasında Afrika’da Sovyetler Birliği’nin devreye girdiğini belirten Kavas, Sovyetler’in Afrika’yı Avrupa devletleri kadar tanımadığını ancak Afrika’nın gelecek nesillerini yetiştirmek üzere kendi ülkesinde bir üniversite açıp çok sayıda Afrikalı genci bu üniversitede yetiştirdiğini anlattı. Kavas, “Marksist Leninist akımlarla yetişen bu gençler daha sonra ya iktidara geldiler veya en güçlü direniş hareketlerini oluşturdular ve 1960’tan 1990’a kadar Afrika adeta darbeler kıtası hâline geldi” dedi.

Batı’nın Afrika tanımı

Avrupa’nın, Afrika kıtasını “gelişmiş” ve “gelişmekte olan ülkeler” tasnifinin dışında ürettiği “Üçündü dünya ülkeleri” tâbiriyle tanımladığını belirten Kavas, “Az gelişmişlik bir bütündür, parçalanamaz” sözü kullanıma sokularak bölgeyle alay edildiğini ifade etti. Kavas, “Yani ekonomisi düzelmez, insanların eğitimi düzelmez, sosyal yapı düzelmez, kültürel anlamda herhangi bir şey yapamazsınız… 1960-90 arasında Batı, adeta ‘Biz aslında sizi bir daha ayağa kalkamayacak şekilde diz çöktürdük. Siz bu hâlinizle devam edeceksiniz. Biz, ihtiyaç duydukça sizi kullanacağız’ tavrı içinde oldu” dedi.

Ve Çin Afrika’da

1990’lı yıllarda Çin’in, Hindistan’ın, Brezilya’nın bu düzeni bozmaya başladığını belirten Kavas, Avrupa’nın ise bu süreçte bütün dikkatini büyük bir tehlike ve tehdit olarak gördüğü İslâmî hareketlere çevirdiğini, bu ilgi kaymasından faydalanan Çin’in de Afrika’da inanılmaz bir şekilde hamleler yaptığını anlattı. Kavas, “Afrikalılar, Çin’in hamlelerini alkışlarla karşıladılar. Hâlâ da öyleler. Yani, Çin’in Afrika’ya olan ilgisini kendileri açısından ‘Bizim kabuğumuzu kıran, bizi kalkındıran, dünyaya açan bir ilgi” şeklinde görmeye başladılar” diye konuştu.

Çin’in Afrika ile Hindistan’ın Afrika ile olduğu kadar tarihî irtibatı olmadığının da altını çizen Kavas, İngiltere’nin, Hindistan’ı sömürgeleştirdiği 1858’den 1945’e kadar çok sayıda Hintli işçiyi Doğu Afrika sahillerine yerleştirdiğini anlattı.

Çin, ABD için tehlike hâline geldi

Bu çalışmalar sonucunda, 1992 yılına gelindiğinde Hindistan Afrika ile 1 milyar Dolarlık ticaret hacmine sahipken, Çin’in henüz 500 milyon Dolar seviyesinde olduğunu kaydeden Kavas, Çin’in daha sonra Afrika’nın iç bölgelerine kadar sızdığını, 2010 yılına gelindiğinde de artık “Afrika’da önü alınamaz bir Çin vakası” ile karşı karşıya kalındığını söyledi.

Kavas, 2005’e kadar Afrika’ya kayıtsız kalan Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), bu tarihten sonra artık, Afrika ile ticaret hacmi 150-200 milyar Dolar seviyesine yükselmiş olan Çin’in Afrika’daki varlığının büyümesinin durdurulması gerektiği düşüncesinin oluştuğunu söyledi.

Kaddafi’nin çıkarılan pili neden tekrar takılmıştı?

Libya’daki son gelişmelere de temas eden Kavas, ‘devrilemez’ gibi gözüken Kaddafi’nin, Libya’nın kendi iç dinamikleri harekete geçirilerek çok kısa sürede devrildiğini belirterek, “düğmeye basıldığı anda Kaddafi’nin adeta pili çıkarılmış bir makine gibi, bir gecede Trablus’ta bile harekete edemez hâle geldiğini, ancak o arada uluslar arası güçlerin pili tekrar yerine taktıklarını” söyledi. Kavas, “Yani belki dendi ki, burada çıkan iç savaşın biraz daha devam etmesi, bu ülkenin biraz yıkılması gerekiyor” dedi. Kavas, sözlerine şöyle devam etti:

“Sonuçta, Libya’daki petrol alınacak mecburen, devletlerin buna ihtiyacı var. Alınacak bu petrolün karşılığında verilecek parayı ne yapacak 5 milyon Libyalı? Libyalılar, bütün binalarını altınla kaplatsalar yine çok. O bakımdan, bu şehirleri yakıp yıkmak, bütün düzeni darmadağın etmek, en az 5-10 yıl petrolden elde edecekleri gelirleri harcayabilecekleri bir düzen şeklinde…”

Afrika ülkelerinde tek partili sistemden çok partili sistemlere geçilmesinin Çin’in planladığı bir durum olmadığını belirten Kavas, “Ancak, meselâ Fransa Gabon’daki Ömer Bongo’yu 40 küsur sene iktidarda tutarken, Çin de başka bir tarafta kendisine müttefikler bularak, meselâ Sudan’da Ömer El Beşir’i destekleyerek, ona maddî güç sağlayarak, onun halk ve devlet karşısında zayıflamasını engelleyerek tutunmasını sağlıyor” diye konuştu.