Acı olmadan sanat olmaz

El Sanatları
Zuhal Erkek’in röportajı Geleneksel sanatlarımızdan olan Ebruli sanatına son yıllarda ilgi oldukça artmaktadır. Ebru sanatı ile yeni tanışanlara dışarıdan kolay ve cezbedici gözükse de hiçte öyl...
EMOJİLE

Zuhal Erkek’in röportajı

Geleneksel sanatlarımızdan olan Ebruli sanatına son yıllarda ilgi oldukça artmaktadır. Ebru sanatı ile yeni tanışanlara dışarıdan kolay ve cezbedici gözükse de hiçte öyle dışarıdan gözüktüğü gibi kolay bir sanat değildir. Birçok inceliği bünyesinde barındıran bu uğraşa “sır sanatı” da diyebiliriz. Tekneye kağıdı bandırdığımızda çıkacak sonucu öncesinden hiçbir zaman kestiremeyeceğimiz bu ata yadigarı sanatımızı Ebru Sanatçısı Mahmut Peşteli ile konuştuk… 

Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

1971 Bursa İnegöl doğumluyum. İlkokulu orda tamamladım daha sonra hafızlık ve Arapça eğitimi almak için İstanbul’a geldim. Burada Arapça eğitimi aldım ve hafızlığımı tamamladım. 97 yılında Adapazarı’na camiye imam olarak görevlendirildim. 1999 yılında depremden dolayı Küçük Ayasofya Camisi’nde göreve başladım. Bir yıldır  Çemberlitaş Mimar Hayrettin Camisi’nde görevliyim…

EBRULİ SANATI BENDE AŞKA DÖNÜŞTÜ

Ebru sanatına merakınız nasıl başladı?

Mutaassıp bir ailede yetiştik. Anne babanın isteği doğrultusunda dini eğitimlerden geçtim. Çocukluğumdan beri içimde sanatlara karşı bir teveccüh vardı. Çocukluk yaştan beri sanatla uğraşmayı çok istedim. Dini eğitimlerin vesilesiyle gayri ihtiyari böyle bir vazife de almış olduk. 1999 yılında İstanbul’a tahinim çıktı. İstanbul’un bir sanat merkezi olduğunu gördüm. Klasik sanatlar dediğimiz; hat, tezhip, minyatür, muhtevaları hepsi burada. Bir anda tam istediğim yere düştüğümü gördüm. Ağaç oyma işçiliğine ve ney üflemeye başladım. Hat yazdım bir müddet. Sonra ebruda karar kıldık. Ebru bana daha mistik geldi, ruhuma daha çok hitap etti. 2000 yılında ebru sanatıyla tanıştım ve tanışmaktan ziyade bir aşka dönüştü.

EBRU EN BAKİR SANATLARDAN BİRİSİ

Ebru sanatına ve sanata olan bakış açınıcı biraz anlatabilir misiniz?

Ebru büyülü bir dünya, şu anda en bakir sanatlardan birisi benim için. Tezhip ve hat belli şablonları oturmuş. Ebru sanatında Osmanlı döneminde sadece cilt sanatı olarak yani kağıt sanatı olarak geçmiş. O dönemde bizim şimdi yaptığımız çiçekler vs. figürler yokmuş. Sadece battal dediğimiz kitap kapaklarında veya murakka yazı kenarlarında kullanılan bir sanatmış.

Matbaanın çıkmasıyla beraber ebru sanatıyla uğraşan ustalar döngüden nasıl kurtulunur çabasıyla çiçek figürlerine yönelmişler ve bu çiçek figürlerine yönelmek onlar için bir kurtuluş yolu olmuş ve sanata adım atmışlar. O dönemde yeni yeni yapılırken şimdi boyutlu gelincikler, boyutlu nergisler yani suyun üzerinde artık çiçeğe boyut verilmeye başlandı.

Ebru sanatında kendimi yenilikçi çizgide görüyorum. Her sanatta vardır, klasikçiler, yenilikçiler… Tamamen dejene etmek yerine tatlı bir geçiş, üslupları koruyup Cenabı Hakk’ın yaratmış olduğu çiçeklerden bir sürüsünü bu sanata ekleyebiliriz.

EBRULİNİN ZORLUĞU DİLLE ANLATILAMAZ

Peki bu sanatın zorlukları neler?

Bizim sanatımız genelde hafife indirgenir. Suyun üzerine boyları atarız veya bir çiçek yaparız, çok iyi bir çiçek yapmayacaksak 15-20 dakikada bir çiçek tamamlanır. Bu yüzden bizim sanatımıza “bu da sanat mı?” diye bir yaklaşım oluyor. Aslında o süreç çok derindir. 15 dakikalık bir iş değildir, zaten her yaptığımız kâğıt, sanat eseri olmuyor. Yapılan yüzlerce kâğıdın içinde ayıklamamız oluyor. Bunu bir sergiye veya bir insana sunmak istediğimizde onun en iyisini sunma gayreti içinde oluyoruz. Ebru sanatı canlıdır. Mesela hat çizeceksin, kalemimizi mürekkebe batırırız onunla çizeriz, kendi ruh halimiz iyiyse zaten mürekkep orda hazır. Bizim sanatımızdaysa; su hareketli, insan psikolojisi değişken, boyalar sürekli ayar isteyen bir döngü içerisindedir. Her kâğıt başında bir damla su bir damla öd ile hazır olması gerekiyor. Bir de biz o gün iyi olacağız, stresli ortamdan uzak olacağız ki üçü bir arada gelsin, güzel bir eser ortaya çıksın. O yönden bu sanat gerçekten zordur. Ebruyla uğraşan pek çok tanıdığım var minyatür yapmışlar, hat çalışmışlar ama ebru sanatı farklı bir şey diyorlar bunun zorluğu dille anlatılmaz.

Bu sanatı yapmak için önce huzurlu olmak gerekiyor ?

Huzurlu olmak, malzemeleri iyi tanımak, malzemenin o anda hepsinin dört dörtlük olması gerekiyor. Boyayı damlatırsın, boyayı damlattığın an boya büyür, küçülür. 15 dakikalık çalışma esnasında o çiçekler formlarını kaybeder. Yani adrenalini haddinden fazla yüksek bir sanat aslında. Azami gayret ve titizlik gerektiriyor. En yüksek ihtimamla onu en güzel çıkarma gayreti içerisinde olursun. Çok güzel gidiyor bitti bitecek bir bakarsın ki sapın üstüne bir toz gelir ya da bir parfüm zerresi, tüm işini batırır.

ZAMAN ZAMAN EBRU SANATINA KÜSÜYORUM

Bu benim son çalışmam ebru yapmayacağım dediğiniz zamanlar oluyor mu?

Çok oldu, küstüğüm bile oluyor. Ama aramızda bir eş, sevgili ünsiyeti var. Bakıyorsun sana sonuç vermiyor senden ona küsüyorsun. Benim bir sene ebru yapmadığım oldu. Ama ona karşı bir şeyiniz var gidemiyorsunuz. Gün içerisindede oluyor, yapıyorsun, yapıyorsun sana netice vermiyor, küsüyorsun. Ama bizim aramızdaki ünsiyet çok farklı.

İdol olarak gördüğünüz veya çok beğendiğiniz bir ebru sanatçısı var mı?

Bu soruyu sormak ne kadar yerinde? Yok desem ukala olarak algılanacağım. Sevdiğim hocalarım var demem çok doğru olacak. Bu işe gönül vermiş hele Osmanlı Dönemi’nden Cumhuriyet Dönemi’ne geçişte  bir çok insan savaş gibi nedenlerle sanatları bırakmasından ötürü bir fetret dönemi yaşanmış sanatlarımızda. O geçiş sürecinde bize ebru sanatını getiren ustalara  büyük hayranlık duyuyorum. Necmettin Okyay, Mustafa Düzgüman’a en başta…

Şu andaki ebru sanatçıları için benden isim istemeyin. Hep kendim olmak peşindeyim. Hiç kimseyle bir yarışım yok. Kimseyle bir zorum yok. Onlara bir yarış içerisinde olursam bu sefer kendim olamam. Genelde sergilere giderim sergileri dolaşırım. Ama o sergilerde genelde donuk gözle bakarım. Bakar görürüz, çünkü etkilenmemiz lazım. Ondan bir şeyler almaya başladığında sanat noktasında seni sorgular hale gelir gözlemciler.

EBRU SANATI BİR NEVİ TERAPİ

Genç yaşta böyle bir başarıyı yakalamanızın sırrı ne?

Sanatta hüznün acının olması gerektiğini düşünürüm. Acı olmadan sanat olmuyor. Herkesin hayatında mutlaka inişli çıkışlı dönemler olmuştur. Haliyle bizim de kendimize göre yaşamış olduğumuz hüzünlerimiz oluyor. Kendime göre dert sandığım dönemde tanıştım ben su sanatla. Bana bir nevi terapi oldu. O terapi döneminde ben bu sanata öyle bir sarıldım ki, ukalalık olacak yine ama; şu anda bir sürü öğrenci bizden geçip gidiyor ama benim gibi sarılanını daha görmedim. Bir tane hariç… Çok faza çalıştım. Çılgın gibi deneme yaptım. Burada bir çiçek yaptım, başka bir teknede battal yaptım. O zamanlar memur maaşı alıyordum o memur maaşıyla bile çok feragatlerde bulundum. Çalışmak, çalışmak, çalışmak.. Yani o hüzünle beraber bir şeyler denk geldi. Tevafuktu her şey.. Cenab-ı Hak çalışmalarımla hüznümü bir yumak haline getirdi.  Ve  al kulum bu da benden sana bir hediye diyerek, böyle sanatsal bir yeteneği lütfetti.

SANAT KÖTÜLÜKLERE KARŞI FRENLER

Bu sanatı yapmak isteyen gençlere ne önerirsiniz?

Gençlerimizin muhakkak bir sanatla tanışmaları gerekiyor. Sanatsız bir millet olamaz. Sanatını yitiren bir millet kendisini yitirmiş demektir. Gençlere bir sanata yönelmelerini çok tavsiye ederim. Din insanı nasıl yumuşatıyorsa, sanatta insanı ehlileştirir. Cenab-ı Hak bize bir nefis vermiş. O nefsimizle kendi aramızda bir savaşımız var değil mi? Nefis sürekli kötüye doğru çeker sende kendini daha iyiye doğru yöneltmeye çalışırsın. Sanatta böyle sanat seni sürekli frenler. Hangi mesleği seçerlerse seçsinler hobi maksatlı da olsa bir sanatla uğraşmak o gönlü yumuşatır.

On5yirmi5