Biyoteknolojiye odaklanan bir bilimkurgu alt türü olan Biopunk; kökenlerini Cyberpunk’ta bulur. Ancak Biopunk bilgi teknolojisinden çok biyoteknolojinin etkilerine odaklanır. Biopunk evreninde bireyler ve gruplar genellikle insan deneylerinin ürünüdür. Bu evrende biyohackerler, mega biyoteknoloji şirketleri ve insan DNA’sını manipüle eden baskısı hükümet kurumları olur. Çoğu zaman cyberpunk‘ın karanlık atmosferine ayak uyduran biopunk, genetik mühendisliğinin karanlık tarafını inceler.
Biopunk türünü tanımladığı düşünülen yazar, Ribofunk (RNA’nın tam adına atıfta bulunan “ribo”; ribonükleik asit) olarak yayınlanan kısa öykünün yazarı Paul Di Filippo’dur .
Biopunk evreninin köklerine yine ilk cyberpunk romanlarından olan William Gibson’un Neuromancer romanında rastlanır. Biopunk kurgularının ortak özelliği; yasadışı, etik açıdan şüpheli biyolojik modifikasyon ve genetik mühendisliği prosedürleri gerçekleştiren bir laboratuvar, klinik veya hastane olan “kara klinik” tir.
Biopunk, bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle kayıtsız hale gelen toplumun marjinal suçluları yerine, biyoteknolojik bir devrimin yeraltı tarafını tasvir eder. Bu kurguda isyancılar, insan deneylerinin bir ürünü olabilirler. Mücadele ettikleri ise biyoteknolojiyi kullanarak toplumu kontrol etmeye çalışan totaliter hükümetler veya mega şirketlerdir. Örneğin Preimplantasyon genetik tanı yoluyla seçici üremeyi betimleyen Gattaca filminde baskıcı faşist bir rejimle savaşan insanüstü özelliklere sahip bir kahraman yer alır.
Başarılı bir başka biopunk örneği ise, sualtı distopyası olan, biyoteknolojik istismar ürünleri olan 2007 çıkışlı video oyunu BioShock‘tur.
Biopunk olarak nitelenen kurguların çoğu, cyberpunk’ın bir devamı veya güncellemesi olarak kabul edilebilir. Yüzyıl ortası kağıt hamurundan esinlenen, sert dedektif ve kara film unsurları içeren biopunk eserleri ise, Dieselpunk altında kategorize edilebilir.