Ali Doğan: İslâm’da Sanat ve Estetik

Fikir
Yazarlarımızdan Ali Doğan bu haftaki yazısında günümüzde hâlen tartışılan İslâm’da sanat ve estetik konusundaki düşüncelerini yazdı. Sanat duygusunun fıtri olduğuna ve doğuştan geldiğine inanan ...
EMOJİLE

Yazarlarımızdan Ali Doğan bu haftaki yazısında günümüzde hâlen tartışılan İslâm’da sanat ve estetik konusundaki düşüncelerini yazdı.

Sanat duygusunun fıtri olduğuna ve doğuştan geldiğine inanan birisiyim. Yüce Allah’ın yeryüzünü yaratması, bitkiler, canlılar ve insanlarla onu donatması, her birine farklı bir estetik, farklı bir güzellik vermesi O’nun Musavvir oluşunun en büyük delilidir. Dağların nizamı, gökyüzünün ihtişamı, yıldızların ahengi, ay ve güneşin insicamı bizi her zaman aciz bırakmakta ve yaratıcımızın sanatkârlığına hayret nazarıyla bakmamızı sağlamaktadır.O her şeyi en güzel bir şekilde, bozulmaz ve dağılmaz bir ahenkte yarattı. Biz insanlardan da Allah, dünyayı imar etmemizi, dünyaya güzellikler bırakmamızı emretti. O, bizden böyle bir şey istediği için de her birimizin fıtratına bu haslet ve yetenekleri koydu. Bizi Allah yeryüzüne halife olarak gönderdi.

Estetik ve sanatın kaynağı doğrudan doğruya yüce yaratıcımızdan geldiği için bir kimse dini ve sosyal baskıların henüz teşekkül etmediği çağlarında mutlaka resim çizmiş, şarkı veya ezgi söylemiş, kim bilir belki bir müzik eşliğinde oynamış, çamurdan bir hayvan figürü yapmış, ev bina etmiştir.

Hatırladığım kadarıyla sekizli, dokuzlu yaşlarımda köydeki bütün çocuklarla okuldan çıkar evimizin etrafında kumlu yerlerde çamurdan yollar yapar evler inşa ederdik. Tarladan eşip çıkardığımız patatesleri dal parçaları ile birbirine birleştirip buzağıları yapardık. Ağaç dallarından, kurumuş olanları keser onlara şekiller vermeye çalışırdık. Derslerde sıkıldığımız anlarda defterlerin boş bölümünü doğada gördüğümüz varlıkların resmini çizmeye çalışırdık.Hatta bir ara mimarlıkta zirve yapmıştık. Köyümüzün camisi inşaat halindeydi bizde caminin yan tarafına camide kullanılmayan paslanmış çivileri topluyor yamukluklarını çekikle düzeltiyor ve kullanmak için hazır hale getiriyorduk. Ayrıca kalıptan çıkarılan tahtaların kenarında kalan harçları kazıyor tahtaları da hazır hale getiriyorduk. Maksat eğlenceydi ama o gün neler yaptığımızın farkında bile değildik. İçimizden gelen bir duydu inşa etmek. Başladık, herkes işin bir tarafından tutuyor, mühendislik bilgimiz ya da usta olmadığımız halde altı katlı iki metre yüksekliğinde, katlardan birbirine geçilebilen bir kulübe inşa etmiştik.  Var olan şeyi gizlemez safiyani duygularla yapardık biz bunları. Bir nevi içimizde var olanı dışarı çıkarırdık.

Her insanın fıtratında farklı bir yetenek vardır aslında. Önemli olan bunları İslam çerçevesinde yapmak, sürekli geliştirmek en güzelini bulmaktır. Tarihimize baktığımızda İslam medeniyeti her dönemde sanat ve estetikle uğraşmış en güzel örnekleri vermiş mimarisi ve estetiği ile insanlığa örnek olmuştur. Bu sanat İspanya’dan Endonezya’ya, Orta Asya’dan Büyük Sahra’nın güney uçlarına kadar birbirinden çok uzak ülkeleri birleştiren bir kültürün ve medeniyetin ifadesidir.

Başta mimari eserler olmak üzere hat, mûsiki ve tezhipten giyim kuşamla ilgili olanlarına kadar bütün sanat eserleri bu geniş alanda bir geleneğin inanç ve hassasiyetini, sosyal ve ekonomik yapısını, politik motivasyonunu ve görsel duyarlılığını göz kamaştırıcı bir şekilde dışa vurur. İslâm sanatı İslâm mâneviyatı ve dünya görüşünün biçimler alanındaki bir açılımıdır. İslâm sanat eserleri dönemden döneme ve bölgeden bölgeye çeşitlilik gösterse de bunların gerek mânevî amaçlarındaki birlik gerekse sergiledikleri estetik zevk ve anlayışta ortaktır. (TDV İslam Ansiklopedisi)

Ancak İslam medeniyetinde her zaman İslam ve sanatı karşı karşıya getirmek isteyen bir grup çıkmıştır. Bunlar estetik ve sanata tamamen karşı çıkıp batının gölgesinde yaşamışlardır. Ne zaman ki referans Kur’an’dan ve Rasülüllahsallallahu aleyhi ve sellem’in hayatından alınmaya başlandı yeni medeniyetler ve yeni buluşlar keşfedildi. 

Kur’an-ı Kerim’e bakacak olursak yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de ‘’Salih amel işleyen mü’minlere altından ırmaklar akan cennetleri, bu dünyadaki nimetlerin en güzel ve en lezzetlisini’’ vaad etmektedir. Cenabı hak bu vaadiyle aslında insanın estetik yönüne hitap etmektedir. Altından ırmaklar akan cenneti bir insan estetik duygularıyla ancak kavrayabilir. Estetik anlayışı olmayan insanın da bunu kavraması oldukça zordur. Aynı örneği Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında da görüyoruz. Hz. Peygamber bir defasında aşılı bir fidanı tutup öperek ‘’keşke ben de senin gibi aşılı bir ağaç olsaydım’’ demiştir. Bu ifadesi Hz. Peygamberin estetik dünyasını, rakik kalpli oluşunu, gelişmiş bir güzellik anlayışına sahip olduğunu ve karşısındaki güzelliklere karşı duyarlı bir insan olduğunu göstermektedir. Onun fidanı öpmesi, onun için bir şeyler söylemesi bile bize çok şey ifade etmelidir. Hani derler ya bazı çiçekleri yeşertmek için onları sadece sulamanız yetmez onlarla konuşmakta gerekir. Çiçekle konuşmakta bir estetiktir. Estetik sadece tahtaya şekil vermek onu oymak veya çömlek yapmak değildir. Hz. Peygamberin bu davranışı da estetiktir.

Bizlerde onun yolundan giden ümmeti olarak hayatımıza estetik, güzellik katmak ve çevremizi güzelliklerle doldurmalıyız. Mesela en basitinden güzel giyinmeli, güzel kokmalı, güzel konuşmalı, yumuşak huylu olmalı, bulunduğumuz mekânı temiz tutmalı, ona güzellik katacak reformlar yapmalıyız. Top oynuyorsak o topu Muhammed Salah gibi oynamalı, resim çiziyorsak BobRoss gibi çizmeli, cami inşa ediyorsak Mimar Sinan gibi düşünmeli, Boks yapıyorsak Muhammed Ali gibi yapmalıyız. Beste yapıyorsan Mustafa Itri gibi bestemelisin. Mutlaka yaptığımız işe estetik katmalıyız. Sen bir çaycıysan müşteriye çayı öyle bir sunmalısın ki tekrar içsin. Bir öğretmensen dersi öyle canlı anlatmalısın ki öğrenci derste dirilsin.

Bir gün ders aldığım bir hocam benden arkadaşlarıma tatlı ikram etmemi onlara servis yapmamı söyledi. Bende genelde yaptığım bir işi güzel yapmaya ona güzellik katmaya çalışırım. O günde keyfim yerindeydi galiba, tatlıları paketlerinden çıkardım tabağın üstüne papatya şeklinde düzdüm ve arkadaşlarıma o şekilde sundum. Hocam da (Allah ondan razı olsun) işte ben sana o yüzden bu görevi verdim dedi. Yani aslında bakarsan çok basit bir örnek. Ama karşındaki insanı etkilemek için bu bize Rabbimizin bir lütfu.

İnsanın doğması, büyümesi, olgunlaşması gibi, sanat ve estetiğin de sürekli gelişmekte ve değişmekte olduğuna şahit oluyoruz.  Günümüzde İslami anlamda büyük bir sanat ve estetik boşluğu olduğunu her alanda dışa bağlı olduğumuz gibi sanatta ve estetikte de batıya bağlı kaldığımızı kendi muhayyellerimizi oluşturamadığımızı söyleyebilirim. En basitinden kılık kıyafetimizde deney tahtası olduğumuzu, müziklerimizde aşırı sapmalar olduğunu ve kendi müziğimizi yapamadığımızı, mimarimizde gittikçe kötüye gittiğimizi görebiliyoruz. Bunun başlıca nedeni toplum olarak estetik ve sanat anlayışını kaybedişimiz ve günü kurtarmaya çalışmamız. Artık çocuklarımızı bile okullara sadece diploma almaları ve memur olmaları için gönderiyoruz. Onlardan Mimar Sinan, Mustafa Itri, Mehmet Şevki Efendi olmalarını istemiyoruz. Onlarda diplomaları birer taklitçi, bütün duygularını sindirmiş yönlendirilmeye tamamen açık kurgulamayan, düşünmeyen, çaba göstermeyen kanı çekilmiş damar haline geliyor. Şimdi bizler koca bir medeniyetin evlatları olarak İslam sanat estetiğini yeniden olduğu yerlere çıkarmak, geçmişimizin estetik anlayışını kavramak, geçmişi günümüzle harmanlayarak müzikte, resimde, şiirde, mimaride, kılık kıyafette her alanda yeniden İslam estetiği demek zorundayız. İslam’da sanat ve estetik haram olamaz, ama bazılarının yaptığı sanat haram olabilir. Mesela müzikte kadere, zamana, dünyaya, insana küfreden bir anlayış İslam sanatı ile bağdaşmaz. Mimaride heykeltıraş İslam’la bağdaşmaz. Yırtık pantolon, vücut hatlarını belli eden kıyafetler İslam’la bağdaşamaz. Güzel ve doğru olanı seçmek bizi sanatta yeniden var edecek ve Rabbimizin rızasını kazanacak amellere sevk edecektir.