İşsizlik psikolojik bir örselenmedir

İş Dünyası
Gizem Gül’ün röportajı İşsizlik hiç şüphesiz, ülkemizin ve dünyanın en önemli sorunlarından bir tanesi. Her ne kadar işsizliğin sonuçları ekonomik olarak ele alınsa da, bireyler üzerindeki psiko...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün röportajı

İşsizlik hiç şüphesiz, ülkemizin ve dünyanın en önemli sorunlarından bir tanesi. Her ne kadar işsizliğin sonuçları ekonomik olarak ele alınsa da, bireyler üzerindeki psikolojik ve fizyolojik etkileri göz ardı edilemez. Hatta bu olumsuz etki işsiz bireyin yalnızca kendisine değil, ailesi ve çevresindeki kişilere de yansıyor. ‘İşsiz Yaşam, İşsizliğin ve İş Güvencesizliğinin Birey ve Aile Üzerindeki Etkileri’ kitabı işsizliğin bireyler üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkilerini ele alıyor. Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan kitap, ODTÜ Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Nebi Sümer ve ODTÜ Psikoloji Bölümü’nde Sosyal Psikoloji alanında doktora yapan Nevin Solak ve Mehmet Harma‘nın uzun ve meşakkatli araştırmalarının bir sonucu olarak karşımızda. Biz de ‘İşsiz Yaşam, İşsizliğin ve İş Güvencesizliğinin Birey ve Aile Üzerindeki Etkileri’ kitabını, kitabın yazarlarından Nevin Solak ile konuştuk.

İlk olarak bize bu kitabın oluşturulma sürecinden bahseder misiniz?

Öncellikle, kitabımıza gösterdiğiniz ilgiden ötürü çok teşekkür ederiz. Bu kitabın oluşturulma hikayesi 2009 yılına kadar uzanır. İşsizliğin toplumumuzun en önemli sorunlarından biri olması, ancak genelde psikoloji araştırmalarında işsiz olmanın salt bir demografik kategori olarak görülmesi ya da işsizliğin iktisatçılar ve siyaset bilimciler tarafından makro düzeyde incelenip psikososyal yönlerinin ihmal edilmesi, bizi bu konuyu araştırmaya iten başlıca nedenlerdendir. Zira işsizlik ekonomik olduğu kadar insanların doğrudan yaşadığı, anlam atfettiği, baş etmek için çareler ürettiği bir insanlık sorunudur. Bu sorunla daha etkili mücadele etmek için bunun kişiye, kişiler arası ve gruplar arası ilişkiler ile sosyal/ekonomik/politik sisteme yansımalarını beraber anlamak gerekir. İşsizliğin sosyal psikolojik boyutları dikkate alınmazsa ne işsizliğin nedenleri ve sonuçları doğru anlaşılacak ne de insan odaklı etkili politikalar geliştirilebilecektir.

İŞSİZLİK YALNIZCA İŞSİZLERİ İLGİLENDİREN BİR KONU DEĞİL

Üstelik, işsizlik sadece işsizleri ilgilendiren bir konu değildir. Çalışanlar da, özellikle kriz dönemlerinde, işini kaybetme korkusu yani iş güvencesizliği yaşayabilmektedir. Trajik olan şudur ki, iş güvencesizliğinin çalışanlar üzerindeki psikolojik etkileri işsizliğin işsizler üzerindeki olumsuz etkileriyle benzerdir. Dolaysıyla, toplumdaki işsizliğin yaygınlığı sadece işsizleri değil, çalışanlar için de psikolojik ve fiziksel sağlığı bozucu bir rol oynamaktadır.

İŞSİZLİĞİN SONUÇLARINI İŞSİZ KALARAK BİZZAT DENEYİMLEMİŞ OLDUK

Bizler de sosyal psikologlar olarak, bireyin ve yakın çevresinin beden ve ruh sağlığını bu denli etkileyen, toplumda dışlanma, yoksulluk ve adaletsizliğe yol açarak gruplar arasında tahakküm ilişkilerini güçlendiren böylesine önemli bir sorunu analiz edip, birtakım çözüm önerileri sunmanın her sosyal bilimcinin görevi olduğunu düşünüyoruz. Bunun yanı sıra, bizler de issizliği hayatımızın belirli dönemlerinde tecrübe ettik ve bizzat ne kadar olumsuz psikolojik sonuçları olduğunu gördük. Bu araştırmaya başlarken 2010 yılında doktora öğrencisiyken, bir dönem işsiz kaldık ve bu süreçte işsizliğin nasıl engellenme, kaygı, öfke, değersizlik duygularını yarattığını ve yakın çevreyle ilişkileri nasıl bozduğunu bizzat gördük.  Dolayısıyla kendi deneyimlerimiz de bizi bu kitabı yazmaya iten önemli nedenlerden biri oldu. İşte bütün bu sebeplerden ötürü, ODTÜ Bilimsel Araştırmalar Koordinatörlüğünün desteği ile işsizliğin ve iş güvencesizliğinin psikososyal boyutlarını incelediğimiz araştırmamıza başladık.

ÇALIŞMAK YALNIZCA EKONOMİK GELİR ELDE ETMEK DEĞİL, PSİKOLOJİK FAYDA SAĞLAMAKTIR

Her ne kadar çoğu zaman yoğun iş temposundan sıkılıp, işimizden şikayetçi olsak tam tersini düşünüp, işsiz kaldığımızı düşünmek de sanki boşluktaymışız hissine kapılmamıza neden oluyor. Çalışmak, bir iş sahibi olmak bir insan için neden ve nasıl önemli?

İş ve çalışma hayatımızın en önemli değerlerindendir. Bir işte çalıştığımız zaman sadece ekonomik bir gelir elde etmiyoruz, aynı zamanda psikolojik faydalar da kazanıyoruz. Zira işimiz kim olduğumuzu, yani kişisel ve sosyal kimliğimizi de önemli ölçüde belirliyor. Dolayısıyla iş sahibi olmak toplumda statü ve saygı kazanmayı, hayatını anlamlandırmayı, kendini değerli hissetmeyi, kendine güven ve saygıyı da beraberinde getirmesi açısından çok önemli. Üstelik çalışmak, günümüzü/zamanımızı yapılandırma, aile üyeleri dışındaki çevreyle de sosyal bağlar kurma, kendimizi ortak bir amacın parçası olarak görme ve anlamlı faaliyetlerle meşgul olma gibi çeşitli diğer ihtiyaçları da karşılıyor. Dolayısıyla, çalışmak sadece gelir kazanımı ile ilgili bir durum değildir, insanın yaşam kalitesini, kimliğini, kendiyle ve toplumla kurduğu ilişkileri belirleyen çok boyutlu bir süreçtir.

İŞSİZLİK PSİKOLOJİK BİR ÖRSELENMEDİR

Kitapta işsizliğin yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda psikolojik bir örselenme olduğunu belirtiyorsunuz. Bunu biraz açabilir miyiz? İşsizlik, işsiz kalan insanı ve çevresindeki kişileri psikolojik olarak nasıl etkiliyor?

İşsizlik yalnızca ekonomik bir kayıp değil, psikolojik bir örselenmedir. İşsizler, önceden de bahsettiğim gibi, ekonomik kaybın yanında çalışmanın kendi hayatları ile kimliklerine anlam veren psikolojik faydalarını da kaybettiğinden, yaşam kaliteleri düşmekte ve çeşitli psikolojik ve fiziksel rahatsızlıklar gösterme eğilimleri artmaktadır. İşsizlik önemli bir stres kaynağıdır. Dolayısıyla işsizlik ümitsizlik, değersizlik, duygularına ve kişinin kendisini kötü hissetmesine yol açmaktadır. Yaptığımız araştırmada işsiz katılımcıların çalışan katılımcılara göre yaşam doyumlarının, iyi olma düzeylerinin düşük olduğunu, başta depresyon olmak üzere daha fazla kaygı, öfke ve hatta psikoz gibi psikolojik rahatsızlıkları bildirdiklerini bulduk. Özellikle de araştırmamızın çarpıcı bir bulgusu işsizlerin çalışanlardan yaklaşık iki kat daha fazla psikolojik rahatsızlık belirtisi gösterdiği yönündedir, işsizler ve çalışanlarda bu psikolojik rahatsızlıklar arasında en belirgin fark depresyon düzeylerindedir.

İŞSİZLİK AİLEYİ DE ETKİLİYOR

Üstelik işsizlik işsizin kendisi kadar yakın çevresini, ailesini de etkilemektedir. İşsizlik evlilik ilişkisini bozucu bir nitelik taşımakta ve evlilikteki mutsuzluğu arttırmaktadır. Çalışmamızın bulgularından biri de işsizlerin çalışanlara göre aile içinde daha fazla çatışma ve gerginlik yaşadığı yönündedir. Bunun yanı sıra, işsizlik ev ve aile ortamındaki fiziki kargaşayı, dağınıklığı ve kaosu da arttırmaktadır. Eve giren gelirdeki azalma hem işsiz kalan birey hem de bakmakla yükümlü olduğu ailesi için önemli bir kaynak kaybı teşkil etmektedir. Dolayısıyla işsizin kendisiyle birlikte ailesi de benzer sorunlarla baş etmek durumunda kalmaktadır.

Rakamlardan yola çıkarak Türkiye’deki işsizliğin boyutlarından söz edecek olursak nasıl bir çerçeve çizebiliriz?

İşsizlik, özellikle son 40 yıldır Türkiye’nin en önemli sorunlarından biridir. Araştırmamıza başladığımız 2010 yılı resmi rakamlarına göre ülkemizdeki işsizlik oranı yüzde 11.9’du ve 3.46 milyon kişi işsizdi. Günümüzde ise, 2012 yılı Aralık dönemi istatistiklerine göre, bu oran yüzde 10,2 olup, 2 milyon 790 bin kişi işsizdir. En yüksek işsizlik yüzde 18’le gençler arasındadır. Üstelik bunlar resmi rakamlar. Kitapta da bahsettiğimiz gibi, iş gücü içinde olması gerekirken iş arama umudunu yitirdiği için işsiz kategorisinde görünmeyenleri de dikkate alırsak bu rakam çok daha yüksek. Bu işsizlik rakamları durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Toplumumuzdaki işsizlerin ağırlıklı olarak kentsel bölgelerde yaşayan evlenmemiş gençler, düşük eğitimliler ve kadınlardan oluştuğu görülmektedir.

Toplumumuzdaki işsizlik örüntüsü ve dinamikleri gelişmekte olan ülkelerin profiline benzerdir. İşsizliği besleyen başlıca etkenlerin başında ise tarıma dayalı istihdamın çözülmesi, iç göç, hızlı nüfus artışı, hızlı sanayileşme ve beraberinde getirdiği nitelikli işgücüne ihtiyaç, bu ihtiyacı karşılamaya göre düzenlenmemiş yetersiz eğitim sistemi ve üretime odaklanmayan ekonomi politikaları gelmektedir.
Biz araştırmamızda, Türkiye’deki işsizliğin tarihsel ve demografik boyutlarını değil, psikolojik ve fiziksel sonuçlarıyla, aile ilişkilere verdiği tahribatı araştırdık. Fakat Türkiye’deki işsizliğin sosyal bağlamını, yani işsizliğin toplumsal ve ekonomik arka planını bilmek, işsizlerin sorunlarını daha iyi anlamamıza, araştırmamızın sonuçlarını da daha iyi analiz etmemize ve etkili çözümler önermemize katkı sağladı.

İŞSİZLİĞİN SONUÇLARI ERKEKLERDE DAHA ÇARPICI

Araştırmanızdan elde edilen bulgular, işsizliğin kadın ve erkek üzerinde farklı etkileri olduğunu ortaya koyuyor. Bu farklılık neden kaynaklanıyor?

İşsizlik hem kadınları hem de erkekleri derinden etkilemektedir. Ancak çalışmamızda işsizliğin psikolojik sağlık, fiziksel sağlık ve sosyal destek algısı gibi değişkenlerde erkeklerin kadınlara göre daha olumsuz etkilendiğini bulduk. Bu sonuç, işsizliğin kadınlar üzerinde olumsuz etkileri olmadığı anlamına gelmemektedir, daha ziyade işsizliğin sonuçları erkeklerde daha çarpıcıdır. Bu sonuç cinsiyet rollerinin içselleştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Erklere atfedilen cinsiyet rolleri bağımsız, ailesine karşı sorumlu, koruyucu, otoriter gibi statü temelindedir. Kadınlara atfedilen cinsiyet rolleri ise kadını eve bağlı, bakım veren ve korunmaya muhtaç özelliklerle tanımlamaktadır. Dolayısıyla, erkeklerde işin yitirilmesi toplumsal statünün yitirilmesiyle ve statüyle ilişkilendirilen cinsiyetçi özelliklerin tehdit edilmesiyle beraber daha fazla olumsuz sonuca yol açmaktadır. Yani erkeklerin hala ağırlıklı olarak “eve para getiren” bir “aile reisi” olarak tanımlanmaları işsizlikten daha fazla etkilenmelerine yol açmaktadır. Kadınların ise “kadının evi yeridir” gibi ayrımcı söylemleri içselleştirmeleri ve toplumda kadının ev işleri ve çocuk bakımı ile uğraşmasının daha fazla kabul görmesi, kadınların işsizliklerine daha kabullenici yaklaşmalarıyla sonuçlanmaktadır.

Bu noktada, işsizliğin toplumda kadına karşı ayrımcılığı pekiştirdiğinin altını çizmek önemlidir. İşsizlik yaygın olduğunda toplumsal cinsiyetçi yaklaşım, önyargılar ve kalıpyargılar daha belirginleşmektedir. Bu süreçte, kadınların bu yargıları içselleştirmemesi ve iş arama motivasyonlarının azalmaması çok önemlidir. Bundan ötürü, işsizlik bireysel gibi görünse de bu tür cinsiyetçi pratiklerle gruplar arasındaki tahakküm ilişkilerini besleyip, sürdüren ve adaletsiz sosyal sistemi meşrulaştırıp, sosyal değişimin önünü kapayan bir süreçtir.

İŞSİZLİK BİR DIŞLANMA SÜRECİDİR

İşsizlik bireysel düzeyde etkilerini gösterirken, aynı zamanda toplumsal düzeyde de pek çok sorunlara yol açıyor. İşsizliğin toplumsal anlamdaki etkileri nelerdir?

İşsizlik kişi, kişiler arası, grup ve sistem düzeyinde pek çok sonuca yol açıyor. İşsizlik, yoksulluk, göç, gelir dağılımında eşitsizlik, dışlanma ve çeşitli sağlık sorunlarını beraberinde getirir. İşsizlik bir damgalama ve dışlanma sürecidir ve işsizi işsizliğinden ötürü suçlayıcı çeşitli açıklamalara (örn., “çalışmak isteyen herkese iş var”), atıflara (örn., “işsizlik iş beğenmeyenlerin suçudur”), ayrımcı söylemlere ve uygulamalara yol açmaktadır. Bütün bu makro ve mikro düzeydeki sonuçlar hem toplumsal düzeyde sosyal gelişmeye hem de toplumun farklı kesimleri arasındaki toplumsal bütünleşmeye ket vurur. Yani, işsizlik bazı grupların diğerlerinden üstün olduğu, adaletsiz ekonomik, sosyal ve politik sistemin adil olduğu ya da bazı dezavantajlı grupların (örn., göçmenler) işsizliğe yol açtığı gibi çeşitli muhafazakar algıların, düşünce ve davranışların pekişmesine yol açar. Bu durum da mevcut statükonun sürmesi, politik muhafazakârlaşmanın getirdiği önyargı, ayrımcılığın pekişmesi, gruplar arası çatışmanın artması ve sosyal değişime direnç ile sonuçlanır. Bundan ötürü, işsizlik sadece işsizlerin değil bütün toplumun ortak sorunudur. 

İŞSİZLİK HASTALIKLARI ARTTIRIYOR

İşsizliğin psikolojik etkilerinin yanı sıra fiziksel etkilerinin de olduğu kitapta vurgulanan noktalardan bir tanesi. İşsizlik fiziksel olarak bedenimize nasıl etki ediyor?

Psikolojik sağlık ve fiziksel sağlık arasında yakın bir ilişki vardır, budan ötürü psikolojik ve fiziksel sağlık sorunları birbirini tetiklemektedir. Araştırmamız, işsizlerin hem psikolojik kökenli somatik hem de fiziksel rahatsızlıkların ortak belirtileri olan uyku sorunları, ağız ve diş sağlığı sorunları, kalp çarpıntısı, aşırı kilo alıp verme, nefes kesilmesi gibi sorunları yaşama sıklığının çalışanlardan fazla olduğunu gösteriyor. Bu sonuçlar, işsizlikte sağlığın bir bütün olarak bozulma riski taşıdığına işaret ediyor. Diğer ülkelerde yapılan çalışmalarda da, işsizlerde ölüm riskinin yüksek olduğu, alkol ve sigara kullanma alışkanlığının daha da arttığı bulunmuş.

UZUN DÖNEM İŞ BULUNMAMASI ÖZGÜVEN KAYBINA NEDEN OLUYOR

İş arayıp bulamayan ve bunun sonucunda işsiz olanlardan başka bir de işsizliği artık kanıksamış, iş aramak için herhangi bir girişimde bulunmayan insanların da var olduğunu görüyoruz. Bu kişilerle ilgili olarak araştırmanızda herhangi bir bulgu elde ettiniz mi? Ve bunun nedeni ne olarak açıklanabilir?

İşsizler arasında iş aramaktan vazgeçmiş, işsizliği kanıksamış kişiler var. Ancak, bizler araştırmamızda işsizler arasındaki iş arama motivasyonun dinamiklerinden ziyade işsizliğin psikososyal sonuçlarına odaklandık. Gelecek araştırmalar, işsizler arasında iş aramanın ve işsizliğin içselleştirilmesinin sosyal psikolojik nedenlerine ve sonuçlarına eğilebilir. Ancak kendi gözlemlerimizden hareketle, işsizliğin içselleştirilmesinin öğrenilmiş çaresizlikle yani kişinin yaşamı üzerindeki kontrol duygusunun azalması, buna karşın çaresizlik, umutsuzluk hissinin artmasıyla ilişkili olduğunu gördük. Özellikle de işsizler, uzun bir dönem iş bulamamışlarsa, bu süreçte hayal kırıklığı, adaletsizlik, engellenme ile karşılaşmışlarsa iş arama konusunda öz güvenlerini kaybetme ve ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanma eğiliminde oluyorlar. Bu tabloya depresyon ve kaygı da eklenince işsizliğin içselleştirilmesi hızlanıyor.

İŞ GÜVENCESİZLİĞİ DE İŞSİZLİK KADAR ÖNEMLİ

İşsizlik kadar iş güvencesizliği de önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. İş güvencesizliğin etkilerini, işsizlik kadar etkili olduğunu söyleyebilir miyiz? O noktada hangi sorunlar baş gösteriyor?

İşsizlik işsizleri etkilediği gibi, iş güvencesizliği de çalışanları olumsuz etkilemektedir. Hem işsizlik hem de iş güvencesizliği hem birey hem de ailesi için önemli stres yaratıcı deneyimlerdir. Söz konusu olgular arasında bazı farklılıklar olmasına rağmen, her iki olgu da birbirini tetiklediğinden bunları yakından ilişkili süreçler olarak ele almak gerekir. İş güvencesizliği işin kaybedilmesine yönelik kaygı ve korku duygularıyla birlikte belirsizlik ve tehdit algılarını içermektedir. Dolayısıyla, bir stres kaynağı olup, psikolojik ve fiziksel açıdan sıkıntıya yol açmaktadır. Yaptığımız çalışmada, yüksek düzeyde (öznel) iş güvencesizliği algılayan çalışanların düşük düzeyde iş güvencesizliği algılan çalışanlara göre psikolojik ve fiziksel sağlıklarının görece kötü olduğunu, çalıştıkları kurumla duygusal bağlılıkların daha zayıf, iş arama motivasyonlarının daha yüksek ve iş doyumlarının daha düşük olduğunu bulduk. Araştırmamızda, işsizliğin ve iş güvencesizliğinin psikososyal etkilerinin genel olarak benzerlik taşıdığını da gördük. Ancak, işsiz, iş güvencesiz ve iş güvenceli olarak sınıflandırdığımız gruplar arasında işsizlerin psikolojik ve fiziksel sağlık ile aile ilişkileri açısından en kötü durumda olduğunu bulduk. Bu sonuçlarımız, işsizliğin yaygınlığı ve etkilerinin çalışanları ve kurumları da etkilediğini gösterdi.

Bu kitap çalışmasının ortaya çıkmasını sağlayan araştırma örneklenmenizden biraz bahsetmek istiyorum. Araştırmaya kaç kişi katıldı ve örnekleminizi nasıl belirlediniz?

Araştırmamıza Türkiye’nin farklı illerinde ikamet eden toplam 930 kişi katıldı. Bu kişilerden 679’u çalışan ve 251’i işsizdi ya da geçici işlerde çalışıyordu. Araştırmanın örneklemini farklı kaynaklardan temin ettik. İşsiz örneklemine İŞKUR aracılığı ile iki yoldan ulaştık. İlk olarak, İŞKUR’a iş bulma amacıyla son 1 yıl içersinde başvuran ve Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Adana, Samsun ve Hakkari ilerinde ikamet eden 1000 kişinin iletişim adresleri veri tabanından tesadüfi olarak seçildi. Daha sonra, tekrar dönüşlü pullu zarflarla katılımcıların adreslerine anketler postalandı. Ancak az sayıda geri dönüş olduğu için daha fazla işsiz katılımcıya ulaşmak için İŞKUR tarafından düzenlenen meslek edindirme kursları derslerine katılan işsizlere ulaşarak onlardan da veri topladık.

Çalışan örneklemi için ise 2010 yılında Bursa’da bulunan büyük bir oto yan sanayi fabrikaları çalışanlarına ve Türk Metal-İş Sendikasına bağlı işçilerden temsili bir gruba ulaştık. Metal-İş Sendikası’ndan uygulama için izin aldık ve sendikanın Ankara’da düzenlenen çeşitli eğitim seminerlerinde Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen işçilere verilen dersler sırasında anket uygulamasını yaptık.

İşsizlik ve iş güvencesizliğinin ülkemizin en önemli sorunlarından olmalarına rağmen bu konuda yeterince araştırma yapılmamasının neye bağlıyorsunuz?

İşsizlik ve iş güvencesizliği konusunda Türkiye’de psikologların yaptığı araştırma sayısı çok azdır. Bunun nedeni, işsizliğin ve iş güvencesizliğinin daha ziyade ekonomik sorunlar olduğuna yönelik yanlış algılardan kaynaklanabilir. Ayrıca, sosyal bilimcilerin hangi konuyu çalıştıkları ve bu konuyu nasıl ele aldıkları da ideolojik süreçlerdir. Yoksulluk, işsizlik, göç, politik muhafazakârlık, feminizm, ırkçılık, sosyal değişim gibi konuları çalışmak sosyal duyarlılıkla ilişkilidir. Sosyal bilimcilerin en önemli sorumluluklarından biri de toplumsal sorunlara duyarlı olmak, bunların nedenleri anlamak ve çözüm için stratejiler geliştirmektir.

On5yirmi5