Konuyu anlatacak olan Egemenoğlu Hukuk Bürosu kurucu ortağı Av. Yunus Egemenoğlu’nun Dünya gazetesindeki yazısı.
Ülkemizde son günlerde yaşanan iş kazalarının artışı, akıllara işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği bakımından sorumluluklarının ne boyutta ve nasıl düzenlenmiş olduğu sorularını getiriyor. Bu nedenle, işverenlerin 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çerçevesinde yükümlülüklerini ve bu yükümlüklerini yerine getirmemenin yaptırımlarını incelemek ve sağlıklı bir şekilde aktarabilmek önemlidir. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda işverenler açısından düzenlenen işveren yükümlülükleri dikkate alınarak; işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, mevcut güvenlik ve sağlık şartlarının iyileştirilmesi ile işyeri özelinde acil çözüm önerileri alınmalıdır. İşyeri özelinde riskler tespit edilerek yol haritası belirlenmeli ve operasyonel süreçlere kayıtsız kalınmamalıdır. Kanun kapsamında; yerine getirilmeyen risk değerlendirmesi, kontrol, ölçüm, araştırma ile acil durum planı, yangınla mücadele, ilk yardım ve kanunda yer alan diğer tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesi ilk etapta işveren sorumluluğu açısından önem taşımaktadır. Çalışan sayısı ve tehlike sınıfına göre kademeli şekilde geçişi öngörülen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğunun da göz ardı edilmemesi gerekir.
İşveren vekilleri de sorumlu
İşveren vekili, işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde yer alan kimselerdir. İşveren tarafından verilen bir yetkiye dayanarak hareket etmektedirler bu nedenle İşveren vekili olabilmek için işveren tarafından temsil yetkisinin verilmesi gerekmektedir. Örneğin şirketlerdeki müdürler, işveren tarafından temsil yetkisini almışsa, işveren vekilidir diyebiliriz. Kanun kapsamında işveren vekillerinin de işveren sayılacağı şeklindeki düzenleme, kanun koyucunun işveren tanımını genişletmek arzusunda olduğuna işaret ediyor. Söz konusu tanımlama, ilk başta olumlu bir adım gibi gözükse de; pratikte daha güçlü konumda olan işverenin 6331 Sayılı Kanun kapsamındaki sorumluluklarını önemli ölçüde işveren vekillerine yüklemek ve dolayısıyla kanun kapsamındaki sorumluluklarını hafifletmek bakımından bir çıkış kapısı olarak da değerlendirilebilir.
İş kazalarına dur demek için iş güvenliği şart
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun işaret ettiği üzere; iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve işveren ile çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemek amacıyla tüm işyerleri, kanun kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmelidir. İşyerlerinde tahliye, iş kazası ve meslek hastalıklarının kayıt ve bildirimi, çalışanların sağlık gözetimi, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konusunda bilgilendirilmesi, çalışan temsilcisi ve destek elemanı seçilmesi, iş sağlığı ve güvenliği kurulu oluşturulması ile aynı çalışma alanını birden fazla işverenin paylaşması durumunda ise iş sağlığı ve güvenliği koordinasyonunun sağlanması gibi yükümlülükler bulunmaktadır.
Zorunlu iş sağlığı ve güvenliği eğitimi
Bir diğer yükümlülük ise çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitilmesidir. Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin usul ve esasları hakkında yönetmeliğe göre; çalışanlara yönetmelikte belirtilen asgari konuları içerecek şekilde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesi zorunludur. Verilecek eğitimin süresi ve yenilenme tarihi ise tehlike sınıfına göre değişiklik göstermektedir.
Yükümlülükler sınırlı sayıda mı?
Dikkat edilecek olursa 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda işverenin sorumlulukları öncelikle genel olarak belirlenmeye çalışılmış ve ardından belli başlı sorumluluklar özel olarak düzenlenmiştir. Peki, bu yükümlülükler sınırlı sayıda mıdır? Hızlı gelişen teknoloji nedeniyle, zaman zaman mevzuatın uygulamaya uzak kaldığı bir gerçektir, bundan dolayı kanun yerinde olarak; risklerin korunma ilkeleri altında işverenlere teknik gelişmeleri takip etme yükümlülüğü getirdi. Her ne kadar, Kanun’da belirtilen yükümlülüklerin sınırlı sayıda olup olmadığına net bir cevap olmasa da, bu düzenleme sanki Kanun’daki yükümlülüklerin sınırlı sayıda olmadığı ve genişletilebileceği yönünde bir izlenim bırakmaktadır.
Kaliteli yaşam hakkı için ağır cezalar
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda belirtilen yükümlülüklere uyulmaması durumda işverenlere ağır idari para cezaları öngörülmüştür. İdari para cezaları ile karşılaşma riski dışında işyerinin kapatılması riski de söz konusudur. Çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir husus tespit edildiğinde; bu tehlike giderilinceye kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile çalışanlar dikkate alınarak, işyerinin bir bölümünde veya tamamında iş durdurulabilmektedir. Ayrıca çok tehlikeli sınıfta yer alan maden, metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda iş durdurulmaktadır. Bundan dolayı çalışma hayatının risklerini en aza indirgemek ve idari para cezasının uygulanmaması açısından işverenlerin sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir. Kanun’da yer olan bir başka önemli düzenleme ise; işletmeye başlanmadan önce, büyük endüstriyel kaza oluşabilecek işyerleri için, işyerlerinin büyüklüğüne göre büyük kaza önleme politika belgesi veya güvenlik raporunun işverenlerce hazırlanmasının zorunlu tutulmasıdır.
Özetlemek gerekirse işverenin yükümlülükleri, riskler konusunda gerekli tedbirleri almak ve bu kapsamda çalışanları eğiterek bilgilendirmek, değişen şartlar açısından uygun önlemleri almak, tedbirlere uyulup uyulmadığını denetlemek şeklinde sıralanabilir. İş sağlığı ve güvenliği bakımından genel prensipler belirlenerek, dışarıdan hizmet alıyor olmanın sorumluluğu kaldırmayacağı kanunda düzenlenmiştir.
Hem hukuki hem cezai sorumluluk
Kanun kapsamında işverenler, sorumluluklarını yerine getirmediği takdirde bin 680 TL ile 89 bin 629 TL arasında değişen idari para cezaları ödemek zorunda kalacaktır. Yükümlülüklere uyulmadığı durumda meydana gelecek iş kazalarında; işverenlerin hem hukuki hem cezai sorumluluğu doğmaktadır. Yükümlülüklere uyulmaması; iş kazalarında, işverene yüklenecek kusur oranının artmasına ve buna bağlı olarak ödenmesi muhtemel iş kazası ya da meslek hastalığından kaynaklı maddi ve manevi tazminatların da artmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple; kanun kapsamında yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmesi başta facia şeklinde sonuçlanan kazaların önlenmesini sağlayacak, bunun yanında işyerlerinin hukuki, cezai ve mali açıdan menfaatine olacaktır.
İşverenin cezai sorumluluğu
İşverenin cezai sorumluluğu ise doğrudan özgürlüğünü kısıtlayıcı olabileceği gibi kamu vicdanını da rahatlatmaya yönelik hapis cezaları söz konusudur. Kazalarda işverenin ‘‘kastı’’ söz konusu olmasa da ‘‘taksir’’ ve bazı olaylarda ‘‘bilinçli taksir’’ düzeyinde sorumluluğuna gidilerek cezalandırılması mümkündür.
6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası
Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek, bir başka deyişle en hafif iş kazası yaralanmalarında işveren 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezasıyla yargılanabilmektedir. Yaralanmanın niteliğine göre bu cezalar artmaktadır. Örneğin yaralanma neticesinde kişide duyularından veya organlarından birinin işlevini sürekli yitirmesi söz konusu olmuş ise 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası söz konusu olabilmektedir. Birden fazla kişinin yaralanması söz konusu ile işveren, 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanmaktadır.
“Bir şey olmaz”a daha ağır ceza
İşveren tarafından neticenin öngörüldüğü ancak istenmediği durumlarda ise bilinçli taksir sorumluluğu söz konusu olabilir. Örneğin tamire ihtiyacı olduğunu bildiği halde asansörün gerekli tamirinin yaptırılmaması ve bu nedenle bir kaza meydana gelmesi durumunda işverenin bilinçli taksir sorumluluğundan bahsedebilir. Zira işveren, kaza olmasını istememekle birlikte asansörün tamir edilmesi gerektiğini bilmekte buna rağmen ‘‘bir şey olmayacağı’’ hususunda asansöre/ yetkililere/kendine olan inancıyla gerekli tamiri yaptırmayarak bilinçli taksirle hareket etmektedir. Bu gibi hallerde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Bilinç taksirin kanuni düzenlemesinin gerekçesinde iş kazalarını ve trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı olması amaçlanmıştır çünkü herkes için olduğu gibi işçilerimiz için de yaşam hakkı kutsaldır.
İşverene hapis cezası!
İş kazası neticesinde bir insanın ölümü söz konusu olduğunda ise 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85.maddesinde yer alan taksirle öldürme suçundan dolayı yargılanma yapılacaktır. Bu durumda iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalınması söz konusudur. Eğer birden fazla insanın ölümü ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanması söz konusu ise bu kez işveren, iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile yargılanmaktadır. Taksirle öldürme suçunda da bir önceki bölümde yer verildiği üzere ‘‘bilinçli taksir’’ ile hareket edildiği takdirde cezada artırımlara gidilecektir.