Zikrin gücü

İslam
Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı… Zikrin asıl anlamının bilineni hatırlama ve anma olduğunu söyledik. Bu anlamda her şey zikre konu olabilir. Ama mutlak ve tek başına kullanıldığında R...
EMOJİLE

Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Zikrin asıl anlamının bilineni hatırlama ve anma olduğunu söyledik. Bu anlamda her şey zikre konu olabilir. Ama mutlak ve tek başına kullanıldığında ‘zikir’den kastedilen şey tabii ki, Allah’ı hatırlama ve anmadır. Kulun Allah’ı çok zikretmesi istendiğine göre demek ki, tek başına anmanın ve hatırlamanın dahi bir gücü ve yaptırımı vardır.

Kul Allah’ı zikredecek, yani hatırlayıp anacak ki, O’nun büyüklüğünü ve kendi küçüklüğünü, O’nun muktedirliğini ve kendi acizliğini, O’nun ihtiyaçsızlığını ve kendi pür muhtaçlığını, her şeyin O’nun ol demesiyle olabileceğini anlamış ve ceberut olmaktan kurtulmuş olsun. Bunun zıddı O’nu unutmak, hesaba katmamak ve nefsinin arzularına göre yaşamaktır. İlahsız bir insan olamayacağına göre, Allah’ı anmayan kul kendi nefsini ilah edinmiş olur. Bunun için Allah “Siz hiç nefsinin arzularını ilahı edineni görmüyor musunuz?”( Casiye /23) buyurur.

O halde kulun Allah’ı zikretmemesinin sonucu, kendi nefsini, ya da bir başka kişi veya şeyi O’nun yerine koyması ve Allah’ı unutması olacaktır. Böylece insan kendi yerini ve konumunu da unutmuş olacaktır. Bu yüzden “Allah’ı unuttukları için O’nun da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın” (Haşr/19) denmiştir. Kişinin kendisini unutmasının adı yabancılaşmadır. Hz. Âdem’in hatası da unutması sebebiyledir (Taha/115). Ve bunun için ‘insan’ kelimesinin, ‘unutma anlamındaki ‘nisyan’ kelimesinden türetildiği söylenir. Çizgisini sürekli unutma eğiliminde olan insan günde en az beş kez namaz kılmakla en büyük ve en planlı zikri gerçekleştirmiş olacaktır. Aslında Miraç olayında anlatılan, namazın elli vakitten beş vakte indirilmesi meselesini Allah’la bir pazarlık gibi düşünenler böyle bir şey olamayacağını söyleyip çıkarlar. Oysa bunun bize anlattığı şey insanın unutkanlığına dikkat çekme ve beş yerine elli vakit kılmasının ancak ona Rabbini hakkıyla hatırlatacağını öğretmedir. O halde insan beş vakti, Allah’ı anarak öyle kılmalıdır ki, elli vaktin semeresini elde edebilmiş olsun demektir.

Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendisine ve bir yorumla Hz. Peygamber’e zikir dediğini gördük. Bu durum, İslam’ın doğru anlaşılabilmesi için Hz. Peygamber’in de hatırlanması, sünnetinin hesaba katılması anlamına gelir.

Hulasa insanoğlunun yapabileceği en büyük zikir namazdır. Yani Kur’an-ı Kerim namazı da zikir diye isimlendirir. Allah, “namazı, beni zikir için kıl” (Taha/14) buyurur. Demek namazın kılınış gayesi zikirdir, Allah’ı anmadır. Oysa gafil kul namazında Allah’ı çok az hatırlar, bu sebeple de kıldığımız namazlar etkisini göstermez.

Gerçekten de şu tavsiyeye uyanlar namazın kendilerindeki etkisini fiilen göreceklerdir. “Namazı dosdoğru kıl. İşte bu namaz insanı büyük ve küçük günahlardan alıkoyar. Allah’ı zikretmek en büyük meseledir” (Ankebut/45). Demek ki, böyle bir sonuç doğuracak namaz ‘dosdoğru’ kılınan namazdır ve namazın ‘dosdoğru’ olabilmesi de Allah’ı anarak kılınmasıyla olur. Bunun içindir ki, Hz. Peygamber (sa), “Kişinin kıldığı namazından nasibi, düşünerek kıldığı kadardır” der. “Namaz kılarken kişinin öteye beriye her bir bakışı, şeytanın onun sevabından kapıp kaçması demektir” buyurur. Çünkü namaz kılanın gözü bir şeye takıldığı zaman bu süre zarfında o Allah’ı düşünemeyecektir ve sevabından o kadar kaybetmiş olacaktır.

Bazı sufîler yukarıdaki ayete, ‘namaz kılın, Allah’ı zikretmek ise daha da büyüktür’ gibi bir anlam verirler ve bununla namazın dışındaki vird edilmiş günlük zikirlerin kastedildiğini sanırlar. Oysa ayetin bunu söylemediğini biraz bilgisi olan herkes anlar.

Demek ki, Kur’an-ı Kerim, bizzat kendisini ve namazı zikir diye vasıflıyor. En büyük zikir bunlardır. Buna bağlı olarak Cuma namazı için de, “Allah’ın zikrine koşun” (Cuma/9) denir. Yani Cuma namazı adeta iki kez zikirdir. Bir, namaz olduğu için, iki, onda ümmetin haftalık duyuruları hatırlatıldığı için. Bu ayetin ardından ilginç bir şekilde ‘Cuma namazı bitince hemen dağılın, rızık arayın, Allah’ı da çokça zikredin” denir. Demek ki, ticaret de ziraat da zikirle, yani Allah anılarak, hesaba katılarak yapılmalıdır.

Kur’an-ı Kerim, namazın her bir rüknünde okunan sure ve tespihler için de zikir kelimesini kullanır. “Aklıselim sahipleri Allah’ı ayakta da, otururken de, yanları üstü yatarken de zikrederler…” (Nisa/191).

Anlamını düşünerek ‘La İlahe İllellah’ gibi sözleri söylemek de zikirdir. Hz. Peygamber dilin tekrarladığı zikirlerde en faziletlisinin bu olduğunu söyler (Tirmizî). Bir başka yerde mutlak anlamda en faziletli zikrin Kur’aı Kerim olduğu söylenir (İbn Huzeyme).

Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber, Cuma namazı, belli evrad ve tespihler ve her işinde Allah’ı akla getirme. İşte Kur’an-ı Kerim bunlara zikir diyor. Dahası var.

  • Universitas terbaik Tapanuli
  • tutorial dan tips zeverix.com
  • https://insidesumatera.com/
  • https://prediksi-gopay178.com/
  • https://margasari.desa.id/
  • https://sendangkulon.desa.id/