Vasat ümmet

İslam
Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı… Arşimet’in, ‘bana yeterli uzunlukta bir çubuk verin dünyayı yerinden kaldırayım’ sözünden uyarlayarak bir zamanlar şöyle de...
EMOJİLE

Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Arşimet’in, ‘bana yeterli uzunlukta bir çubuk verin dünyayı yerinden kaldırayım’ sözünden uyarlayarak bir zamanlar şöyle demiştim: ‘Bana bir düşüncenin iki ucunu söyleyin ben size İslamî olanı söyleyeyim’. Çünkü İslam itidal ve denge dinidir.

İslam dünyası başını kaybettiğinden beri bir o yana bir bu yana çalkalanıp duruyor. İnsanlar sayısınca demesek de gruplar sayısınca İslam ortaya çıktı. “Herkes kendi şâkilesine göre iş yapıyor”. Kimin en doğru olduğunu tespit edecek bir merci yok. Bir kez tespihin imamesi koptu, taneler dağıldı. Tekrar bir araya gelir mi? Allah’ın izniyle gelir. Gidiş de o yöne doğrudur. Allah nurunu tamamlayacaktır. Bu O’nun vadi olduktan sonra biz bundan şüphe etmeyiz.
Dengesini kaybetmiş saatin sarkacı gibi ümmet bir uçtan öbür uca savruluyor.

Başımıza gelenlerin çoğu işin merkezini, ortasını göremememiz ve bilemememizden kaynaklanıyor. Yeterli sayıda âlimimiz, mütefekkirimiz ve mürşidimiz yok. İslam kitaptan çok örnek önderlerden alınır. Mevcutlar bir türlü herkese hitap edemiyor, kendi etrafındakileri ikna ile meşguller. Ama bendeniz bu konuda ciddi bir ilerlemenin yaşandığı kanaatindeyim. Çeşitli samimi gruplar ve tarikatlar bu yöndeki eleştirileri nazarı itibara alıyor olmalılar ki, ilmi faaliyetler yürütmeye başladılar. Enstitüler, araştırma merkezleri, medreseler kuruyorlar. İslamî bir kuruma enstitü denir mi, bunu da tartışmak lazım. Böyle bir isimlendirme başkasının dükkânında kirada olmaya benzer?

Yaşayan filozoflarımızdan (keşke buna da mütefekkir diyebilseydik) Mağribli/Faslı Taha Abdurrahman diyor ki, İslam’ın yeniden dirilişi, onun yeniden kendi kavramlarıyla düşünebilmesine bağlıdır. Ölenleri ihya etmeli, gerek duyulanları yeniden inşa etmeli.

Vasatiyye

Ama bu çalkalanma durulacak ve mecrasını bir kez daha bulacaktır. Bu orta çizginin adına bugün vasatiyye diyorlar. Orta halli, vasat ve itidalli olma demek. İnsanın fıtratı ve tabiatı orta halli olmaktan yanadır. Hukuk bile pek çok meseleyi işin ortasını bularak halleder. Doğru tartı terazinin iki kefesinin tam dengeli olduğu tartıdır. Normal bir insan normal şartlarda ortadan bölüşmeyi kabul eder. Dengeli bir bölüşüme ‘kardeş payı’ denir. Yemin kefareti için verilecek fidyenin miktarını anlatırken Allah taalâ, çoluk çocuğunuza yedirdiğinizin ortalaması kadar olmalı’ (Mâide 5/89) buyurur.

Allah taalâ bu ümmeti onu en bariz vasfı ile överken; “Biz sizi böyle vasat bir ümmet yaptık ki, insanlara şahitler olasınız, Resul de size şahit olsun” buyurur (Bakara 2/153). Yani bu ümmetin en belirgin vasfı vasat olmasıdır. Peki, şahit olma ne demek? Yani Resulüllah size Allah’ın şahidi olsun; O’nun emir ve yasaklarını size anlatsın. Siz de insanlara Resul’ün şahitleri olun, onu tasdik edin, onun öğrettiği dini insanlara anlatın. Ya da burada şahit, gâibin zıddı olabilir. Yani Resul size hakkı ve adaleti yaşamada gaybın temsilcisi olarak görünür/şahit bir örnek olduğu gibi siz de aynı konuda insanlara görünür bir örnek, bir numune olun. Bu durumda şahit, gaip olmayan, görünür olan demek olur.

Müminler günde en az on yedi kez “Allah’ım, bizi sıratı müstakimde kıl” diye dua ederler. Sıratı müstakim; menzili maksuda varma yolunda sağa sola sapmayan, ol orta, dümdüz, dosdoğru yol demek. Ya da Nûr Suresi’nde Allah’ın (cc) kendi nurunu temsil eden mübarek zeytin ağacı için söylediği gibi: ”Ne doğuya ne de batıya mensup” (Nûr 24/35), nev-i şahsına münhasır, orijinal.

Orta yoldan sapma açısından Allah taalâ Ehlikitab’ı defalarca uyarır; “Ey Ehlikitap, dininizde aşırılık yapmayın, Allah’a haktan başkasını söylemeyin…” (Nisa 4/171).

Resulüllah da (sa) bu konuda müminleri vurgu ile uyarır; “Bakın, dikkatinizi çekiyorum, aşırı gidenler helak olurlar…” buyurur ve bunu peş peşe üç kez tekrarlar.

yazının devamını okumak için….