Şeytanın yaptığı bir gıdıklamadan ibarettir

İslam
Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazıs… İslam gıda rejimini konuşurken fıtrata dair bir iki noktaya daha işaret edelim. Allah (cc) buyurur; “Öyle insanlar vardır ki, dünya haya...
EMOJİLE

Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazıs…

İslam gıda rejimini konuşurken fıtrata dair bir iki noktaya daha işaret edelim.
Allah (cc) buyurur; “Öyle insanlar vardır ki, dünya hayatıyla ilgili sözleri sizi hayrete düşürür, ama hakikate sırtını dönerse dünyada fesat çıkarmak, harsı da nesli de helak etmek için koşuşturur. Oysa Allah fesadı sevmez. Ona Allah’tan kork deseler, gururu onu günaha sevk der. Canı cehenneme! Ne kötü bir yataktır o!”. (Bakara/204-6). Bu ayeti kerimeler müthiş bir bilimsel gerçeğe işaret ediyor gibidir. Fıtratı ve ilahi hakikatleri hesaba katmayan modern bilimin insanı hayretlere düşürecek buluşlar yapabileceğine, bununla birlikte dünyada çok büyük bozulmalara ve fesada sebep olacağına dikkat çekiyorlar.

‘Hars’ ekin demektir. Bir zamanlar kültür kavramı Türkçe’ye ‘hars’ diye çevrilmişti. Çünkü kültür de ekin demekti. Sonra kültüre ‘ekin’ dediler, o da tutmadı, tekrar kültüre dönüldü. Çünkü kavramlar bütün içerikleriyle birlikte bir başka dile çevrilemez.

Ayetteki ‘hars’ ve ‘nesil’ kelimelerinin mecaz olma ihtimali vardır. Öyle ise ‘hars’ ekin demek olmakla beraber kültür diye anlaşılması da mümkündür. Nesli helak etme de dölü değil de yine mecaz olarak bütün insanlık için böyle ahlaki bir yozlaştırmayı anlatıyor olabilir. Ama hem harsı hem de nesli helak etme, kelimelerin hakikat anlamıyla bitkilerin ve canlıların genleriyle oynayıp onların fıtratlarını bozma demek olduğu da açıktır. Fesat, düzeni bozma, dağıtma demektir. Bugün için genetiğin bitkilere ve hayvanlara müdahale etmesini ve GDO’lar oluşturmasını böyle anlayabiliriz. Aynı şey bitkiler ve tohumlar için de söz konusudur. O halde bu durum bir bozma/fesat ve Allah’ın fıtratına müdahale sayılmalıdır ve bu ayetler bu tehlikeye dikkat çekiyor demek olur.

Ardından gelen ayette ise, “Öyle insanlar da vardır ki, Allah’ın rızasını kazanabilmek için canını bile verir. Allah kullarına Raûf’tur/çok şefkatlidir (Bakara/207)” denmiş olması da anlamlıdır. Allah’ın sistemini bozmaktansa ölmeyi tercih eder. Ama Allah da çok şefkatli ve merhametlidir; kendi rızasını arayanı mahrum edecek değildir ya.

Fıtrat meselesini açmışken şu ayeti kerimeleri de tekrar zikredip bu faslı kapatalım:
“Allah’ın lanetlisi şeytan dedi ki, yemin olsun ben senin kullarından belli bir pay alacağım. Yemin olsun onları saptıracağım, yemin olsun onları kuruntulara boğacağım, yemin olsun onlara emredeceğim de davarların kulaklarını kesecekler. Yemin olsun onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını bozacaklar… Evet, her kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse o çok açık bir ziyandadır (Nisa/118-119)”.
Yani şeytanın bu söylediklerini yapanlar Allah’ı bırakıp ona uymuş, onu dost edinmiş olurlar.

Bu ayeti kerime işaret ediyor ki, şeytanın insanı saptırmasının önemli araçlarından biri insandaki dünyevi beklentiler, kuruntular ve hırstır. Bunlar bir arada bulunduğunda insanın gözü kararır ve asıl kalıcı olan dünyayı düşünemez olur, peşin olanı ister. Aslında herkesin dünyadan bir ölçüde beklentilerinin bulunması normaldir. Ama insanın asıl ya da bütün derdi dünya olur ve ona ulaşmada bir ölçüsü de bulunmazsa şeytanın oyununa gelebilir.

Şeytan işi olduğu anlaşılan bu fiillerin nerede başlayıp nerede bittiği çok açık değildir. Müşrik Araplar bir dişi deve beş kez doğurur ve beşincisinde erkek yavru yaparsa ona ‘Bahîra‘ derler ve hiç ilişilmemek üzere onu salıverirlerdi. Bahîra olduğu anlaşılsın diye de kulaklarını keserlerdi. Ayette bu cahiliye âdetine işaret edildiği açıktır. Ancak bunun bütün zamanlar için bir uyarı olduğu hesaba katılırsa ayetin, gelişmekte olan genetik biliminin sorumsuz davranışlarına da işaretler taşıyor olması muhtemeldir. Gen değişimiyle hayvanların fıtratının bozulması, hücre kopyalama, GDO bitki ve hayvanların oluşturulması ve benzeri şeylerin Allah’ın yaratışını bozma anlamına gelmesi mümkündür.

Ama bütün bu işlerde şeytanın gücü sadece bir fısıldamadan ibarettir, gerisini onun dostu olan insanlar yaparlar. Tıpkı şu fıkranın anlattığı gibi:

Kadın yeni doğurmuş ineğini sağmak için körpe buzağısını zayıf bir iple yanı başına bağlamış. Yavru anasını emmek için hoplayıp zıplayınca ip kopmuş, annesinin memesine koşarken çarpıp süt kovasını devirmiş. Kadın hışımla kovayı buzağının kafasına indirince inek de bir boynuz sallayıp kadını cansız yere sermiş. Gürültüyü duyan kocası gelip karısını yerde ölü görünce silahını çekip ineği vurmuş. Silah sesi duyan kayınpederi ahıra koşmuş, damadının elinde silah, kızını yerde cansız görünce o da çekip damadını öldürmüş. Şeytan ise kenarda kıs kıs gülüyormuş. Bütün suçu bana yüklerler, peki burada benim buzağıyı hafif gıdıklamaktan başka yaptığım bir şey var mı, demiş.