Safer ayı uğursuz değil, hayırlı aydır

İslam
Hicrî ayların ikincisi olan safer ayının ilk günlerindeyiz. Halk arasında bu ayın bela ve musibet ayı olduğuna dair görüşler ve namaz, dua tavsiyeleri dilden dile dolaşıyor. Ancak Safer ayının uğ...
EMOJİLE

Hicrî ayların ikincisi olan safer ayının ilk günlerindeyiz. Halk arasında bu ayın bela ve musibet ayı olduğuna dair görüşler ve namaz, dua tavsiyeleri dilden dile dolaşıyor. Ancak Safer ayının uğursuz olması söz konusu olabilir mi? Abdullah Yıldız Safer ayının uğursuzluğu hakkında söylenenlerin kaynağının cahiliyye devri âdeti olduğunu ifade ederek, Safer ayının uğursuz olmadığını şöyle açıklıyor…

Müslüman, yalnızca Yüce Zât’ına teslim olduğu Rabb Teâlâ’nın insanlar için belirlediği zaman ölçüsüne (1) göre hayatını düzenleyen, zaman/vakit bilincine sahip olan insandır.

Müslüman, mümince ‘vakti kuşanan’ insandır. Atasoy Müftüoğlu ağabeyin güzel ifadesiyle; “Bir insan için, bir toplum için, her gün yeni bir imkândır. Her vakit bir kevser’dir. Bir vakte doğan bir servete doğuyor demektir. Bütün vakitler, vakti verenin tasarrufundadır. Vakte girmek, vakte açılmak ve vaktin bilincini taşımak, ancak vaktin yegâne sahibini tanımakla mümkündür.” (2)

Müslüman, ‘Müslüman saati’nin farkında olan; hayatının ritmini, vaktin sahibini anma, O’na ibadet etme, hac, oruç ve özellikle de namaz saatlerine/zamanlarına göre ayarlayan kimsedir.

“Saat’ten kastımız” der Ahmet Haşim; “zamanı ölçen âlet değil, fakat bizzat zamandır.” Ve devam eder: “Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve ananeden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu üslub-ı hayata göre de “saat”lerimiz ve “gün”lerimiz vardı. Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve nihayetini akşamın ziyaları tayin eder… Ecnebi saati iptilasından evvel bu iklimde, iki ucu gecelerin karanlığıyla simsiyah olan ve sırtı, muhtelif evkatın kırmızı, sarı ve lâcivert ateşleriyle yol yol boyalı, azîm bir canavar halinde, bir gece yarısından diğer bir gece yarısına kadar uzanan yirmi dört saatlik “gün” tanılmazdı. Ziyada başlayıp ziyada biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslümanın mesut olduğu günler, işte bu günlerdi; şerefli günlerin vakayiini bu saatlerle ölçtüler…” (3)

Bu saatin/zamanın ayları ve yılı hilâle göre ayarlanır. Ay’ın (kamerin) doğuş ve batışına tabi olan ay hesabına “kamerî aylar” denilir. Bu aylar 12 olup, sırasıyla şunlardır: Muharrem, Safer, Rebîülevvel, Rebîülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce.

Hâlik-ı Zü’l-Celâl ayların 12 olduğu hakkında şöyle buyurur:

“Hakikatte ayların sayısı Allah katında, Allah’ın kitabında -ta gökler ve yeri yarattığı günden beri- on iki aydır. Onlardan dördü haram olanlardır. İşte bu, en doğru hesaptır…” (Tevbe 9/36)

İdrak ettiğimiz ay; Müslüman saatine/zamanına göre Safer ayıdır yani kameri ayların ikincisidir. Resmi vesikalarla hususî mektuplarda ve takvimlerde “Saferu’l-hayr” şeklinde yazılır: Hayırlı Safer!

Rasûlüllah (s.) haram ayların “Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb” ayları olduğunu belirtmiştir. Araplar İslâmiyet’ten önce Haram ayları kutsal tanır; bu aylarda savaştan, yağmacılıktan kaçınırlardı. Ayrıca kendi inançlarınca Kâbe’yi tavaf eder ve hac yaparlardı. Hac ayları olan Zilkade ile Zilhicce’de bir de onu izleyen Muharrem’de savaşmayı kaldırırlar ve bu ayları hürmetli sayıp kesinlikle uyulmasını sağlarlardı. Böylece uzak yerlerden hac için gelenler bu üç ayda hem ibadetlerini yerine getirirler, hem de güven içinde evlerine dönerlerdi. Ancak, birbiri ile çarpışmaya ve talana alışmış olan Araplara fasılasız üç ay barış içinde yaşamak çok ağır geldi. Onun için Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail’den (a.s) beri devam ede gelen bu tertibi keyfi olarak bozmaya; Muharrem ayındaki haramlığı Safer ayına çevirerek, diğer haram ayları ileri geri götürmeye başladılar. Hadiste de belirtildiği üzere; “Muharrem ayını Safer diye isimlendirerek”4, Muharrem’i haram ay olmaktan çıkardılar; haramlığı Safer ayına tehir ettiler. Maksatları ardarda gelen üç haram ayı ikiye indirmek, üçüncüyü bir ay geriye bırakmaktı.

Cenâb-ı Hak, “nesî” adı verilen bu uygulamayı “küfürde artış” olarak niteledi:

“Haram ayları ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılır. Allah’ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O’nun haram kıldığını helal kılmak için haram ayını bir yıl helal sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. Böylece onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe37)

Bu hal hicretin 10. yılına kadar devam etti. Veda Haccında Rasûlüllah (s.) ayların o sene tam yerini bulduğunu açıkladı: “Böyle bir sene helâl, bir sene de haram sayılan bir Safer ayı yoktur.” 

İşte, Safer ayının uğursuzluğu hakkında söylenenlerin asıl menşei işte bu cahiliyye devri âdetidir.

İnsanları, yurdunda rahatça oturmaktan ve dağda, bayırda serbestçe gezip-dolaşmaktan alıkoyan, sakınmaya, korunmaya, korkmaya mecbur eden bu uygulama, Safer ayının “Saferu’l-hayr” diye vasıflandırılmasına rağmen uğursuz sayılmasına sebep olmuştur. 

Safer ayının cahiliye devri Araplarınca uğursuzluk sayılmasını Peygamberimiz (s.) reddetmiştir:

“Hastalığın, sahibinden bir başkasına kendi kendine sirâyeti yoktur, eşyâda uğursuzluk yoktur. Ükey ve baykuş ötmesinin tesiri ve kötülüğü de yoktur. Safer ayında uğursuzluk yoktur. Bunlar Cahiliye hurafeleridir. Fakat ey mümin, sen cüzzamlıdan, aslandan kaçar gibi kaç!” 

Dolayısıyla, ‘Safer ayında evlenilmez, yoksa devam etmez; safer ayında doğan çocuklar uğursuz olur’ vb. inanışlar tamamen batıldır, hurafedir. Yine, Cahiliye devri insanları; Araplar karın boşluğunda yılana benzeyen bir hayvanın yaşadığına, insan acıktığı zaman o hayvanın heyecanlanıp, çok defa sahibini ısırıp öldürdüğüne inanırlardı. Hatta bunu uyuz hastalığından daha bulaşıcı sayarlardı. Keza, Cahiliye devrinde safer ayı uğursuz sayıldığından bu ayda umre yapmak büyük günah kabul edilirdi. 

İşte yukarıdaki hadis, Safer ayının uğursuzluğuna dair tüm batıl inanışları kesin bir dille reddeder.

İmdi, Arap Cahiliyesinin Safer’i uğursuz sayması gibi, Modern Cahiliye de Miladi yılbaşını uğurlu ve kutsal hale getirdi. Yılbaşında işlenen şenaetler, bu güne bir başka olumsuzluk/uğursuzluk yükledi.

Bu arada; Safer ayına özel namaz, dua vb. ibadetlerle ilgili rivayetlerinse aslı bulunmamaktadır.

Ancak, bütün vakitler/zamanlar, aylar, saatler ve ânlar kıymetlidir; vaktin sahibinin kullarına ikram ettiği nimetlerdir ve her biri de kevser hükmündedir. Vaktin kıymetini idrak de, vakti ihsan edeni Rahman’ı anmakla, O’nu gereğince tesbih edip O’na hamd ve senâda bulunmakla mümkündür:

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O´nu sabah-akşam tesbih edin!” (Ahzab 33/41-42)

Dikkat edilirse: İslâm’da bütün ibadetler belli vakitlerle kayıtlanmıştır. Dua, zikir ve tesbih ise belli bir vakte mahsus değildir; sabah-akşam, çok çok, kesintisiz ve süreklidir!

Unutmayın! Unutursanız, unutulursunuz! (Bkz: Tevbe 9/67; Haşr 59/19)

1 Bakara suresinin 189.ayeti, hilâlin insanlar ve özellikle hac için “vakit ölçüsü” olduğunu beyan eder.

2 Bkz: Atasoy Müftüoğlu, “Vakti kuşanmak”, İnsan yay, 2000.

3 Ahmet Haşim, Bütün Eserleri – Dergâh, c.I, nr.3, 16 Mayıs 1337/1921, “Müslüman saati”.

4 Bak. Buhari, Hacc 34, Menakıbu’l-ensar 26, Müslim, Hacc 198, Ebu Davud, Hacc 80.

5 Ebu Davud, Tıp 24.

Timetürk