Ramazan ayında namaz bilinci kazanmak

İslam
Abdullah Yıldızın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Bütün rahmeti, bereketi ve feyzi ile idrak etmekte olduğumuz Ramazan ayının ilk on günü geride kaldı. Sayılı günler çabuk geçiyor. Oruç elbette s...
EMOJİLE

Abdullah Yıldızın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Bütün rahmeti, bereketi ve feyzi ile idrak etmekte olduğumuz Ramazan ayının ilk on günü geride kaldı. Sayılı günler çabuk geçiyor. Oruç elbette sabır işidir ve bir hadis-i şerifte buyurulduğu üzere, “Oruç sabrın yarısıdır.” (İbn Mâce, Sıyâm 44) Ancak, bu güzel ibadet yılda bir ay; Ramazan ayında ifa edilir. Sabır sebat gerektiren ve insanı sürekli ve kesintisiz olarak Rabbi ile buluşturan ibadet ise namazdır.

 “Sabırla ve namazla yardım dileyin; şüphesiz bu, huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara 45)

Yaklaşık yüzde 70’ten fazlası oruç tutan halkımızın yine yüzde 70’ten fazlasının beş vakit namaz kılmıyor/kılamıyor oluşu, her duyarlı müminin ciddiyetle çare araması gereken en temel derdimizdir.

Günde beş kez bizi huzura taşıyan namaza devam edebilmek, senede bir ay tutulan oruçtan daha fazla bir sabır ve sebat işidir. Bu yüzden Rabbimiz sadece namazı dosdoğru kılmayı emretmekle yetinmemiş; ona devam etmeyi ve onun güçlüklerine sabredip göğüs germeyi de emretmiştir. Şu âyetler, ‘namaz’ın ‘sabır’, ‘sebat’ ve ‘azim’ gerektiren bir amel olduğunu apaçık ortaya koyar:

“Ailene namazı emret, kendin de o(nun güçlükleri)ne sabret!” (Tâhâ 132)

“(Lokman, oğluna): ‘Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve (bu hususlarda) başına gelene sabret! Doğrusu bunlar azim/kararlılık gerektiren işlerdendir.’ (dedi).” (Lokman 17)

Namaz; bir anlamda irade ve sabır eğitimidir. Bitmeden, tükenmeden, bir ömür boyu, her türlü psikolojik hal ve ortamda namaza devam edebilmek, Allah’tan hakkıyla korkan salih kulların vasfıdır. Böylesine kesintisiz ve sürekli bir namaz, mümini sabırlı, iradeli, azim ve sebat sahibi bir insan kılar.

Namaza devam etmek, sadece zor ve güç anlarda önem kazanan bir haslet değildir. Huzur ve refah ortamında da namaza devam edebilmek, şüphesiz bir sabır ve sebat işidir. Hatta diyebiliriz ki; rahat, huzurlu ve imkânların bol olduğu ortam ve zamanlarda namazı sürekli kılıp muhafaza edebilmek, sıkıntılı ve meşakkatli anlarda namaza devam etmekten daha güç bir iştir.

Şu âyetler, böylesi ortamlarda müminin namaz konusunda gösterebileceği gevşekliğe dikkat çeker:

“Onlar yeryüzünde kendilerini iktidar sahibi kıldığımız takdirde namazı ikame ederler…”  (Hacc 41)

“Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alışveriş, Allah’ı anmak, namazı ikame etmek ve zekatı vermekten kendilerini alıkoymaz.” (Nûr 37)

Allahu Teâlâ, kullarının hangi hallerde gevşeyip namazı ihmal edebileceklerini en iyi bilendir. İşte bu âyetlerde; iktidar sahibi olmanın, madden kuvvetli olmanın, alışveriş ve ticaretle meşgul olmanın, Allah’ı anmayı unutturabileceğine ve namazı ihmale sebep olabileceğine işaret vardır. Bu yüzdendir ki, Allah Azze ve Celle böyle ortada kalma ihtimali olan namazlara özellikle titizlik gösterilmesini ister:

“Namazların hepsini ve hele ‘salât-ı vustâ’yı muhafaza ediniz!” (Bakara 238)

Ayette geçen salât-ı vustânın, ikindi namazı olduğu yolundaki görüş ve rivayetler kuvvetlidir. Bu da, meşgalelerin daha çok ikindi vaktine tesadüf etmesi ve böylece bu namazın ortada kalma ihtimalinin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak, ‘salât-ı vustâ’nın ikindi namazı olduğu kesin değildir. Kaldı ki, meşguliyet ve engeller diğer namazlara da tesadüf edebilir. Dolayısıyla denebilir ki; her şahıs için, engellerin çokluğu sebebiyle kılınması müşkil olan ve ortada kalan namaz hangisi ise, onun hakkında en efdal olan namaz ve ‘salât-ı vustâ’ da odur. Üstelik, ikindi dışındaki namazların da salât-ı vustâ olabileceği yolundaki rivayetlerin varlığı bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Şu halde salât-ı vustâ, beş vakit namazdan biridir ve namaza itinayı temin için kesin olarak belirtilmemiştir (Bak: Elmalılı Tefsiri). Sözgelişi, sabah namazını en çok terk edip ortada bırakan birisi için, en efdal olan ve en fazla itina gösterilmesi gereken namaz, yani salât-ı vustâ sabah namazıdır.

Meâric 34, Mü’minûn 9 ve En‘âm 92 âyetlerinde geçtiği üzere; namazın dosdoğru kılınması, ayakta tutulması ve devamlılığına ilaveten muhafazası da sözkonusudur. Şu âyetler bu bakımdan anlamlıdır:

“Namaz kılanlar -ki onlar namazlarında devamlıdırlar-; mallarında isteyene ve mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlar; Ceza gününün doğruluğuna inananlar; Rablerinin azabından korkanlar; -ki, Rablerinin azabından emin olunmaz-; mahrem yerlerini (ırzlarını) koruyanlar -ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna, çünkü onlara bir şey denemez, bundan ötesini arayanlar ise, onlar taşkınların ta kendileridir-; emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler; şahitliklerini yapanlar; namazlarını koruyanlar; İşte bunlar, cennetlerde ikramlara mazhar kılınırlar.” (Meâric 22-35)

Sonuç: Oruçlu ağızlarla Ramazan ayında daha bir huşu ve coşku ile kıldığımız beş vakit namazı; yılın bütün günlerinde aynı bilinçle kesintisiz ve sürekli hale getirmek için herkes üzerine düşeni yapmalı.