Prof. Dr. Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı..
Müslümanlar neden bu kadar parçalandı ve neden dinle de mantıkla da izah edemeyeceğimiz böyle garip eylemlere, gruplara ve fikirlere savruldular? Gözlemlediğimiz kadarıyla bunu konuşuyorduk.
Her kötülüğün başında elbette cahillik var. Dinin ana dilini bilmeyen milletler olarak mesela bizler paket programlar kullanmaya mecbur bırakılmışız. Kur’an-ıKerim’i ve sünneti bizzat anlamadığımız gibi, anlamaya kalkışmamızın da sakıncalı olduğu bize empoze edilmiş. Oysa bizim de sıradan Müslümanlar olarak İslam’ın en azından temel prensipleri konusunda okuyup anlayabileceğimiz birkaç tane olsun, ayeti kerime ve hadisi şerif olabilirdi. Okumaya kalkışanlarımız da garip bir tepki ile karşılandılar. Biz kim, Kur’an-ı Kerim’den anlamak kim, baskısına maruz kaldığımız oldu.
Oysa 150 kadar ahkâm ayetini bir tarafa bırakırsak altı bin küsur ayeti kerimeden bütün müminler doğru şeyler anlayabilir. Allah herkesi buna muhatap kılmış ve ‘ey müminler, ey insanlar’ diye hitap etmiş. O ahkâm ayetlerinden de söylediği kadarını yine herkes anlar.
Geriye içtihada, kıyasa ve tefekküre muhtaç konular kalır. Mesela şu anlamdaki ayeti kerimeyi yanlış anlayacak bir Müslüman var mıdır? “Ey müminler, Allah’a ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin yoksa korku ve zaafa düşersiniz, gücünüzü kaybedersiniz. Sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir” (Enfal: 46).
Elbette böyle düşünmekle, herkesin her şeyi anlayabileceğini, her konuda içtihat edip hüküm koyabileceğini söylemek farklı şeylerdir. Tabii ki anlamak zorunda olduğumuz şeylerden biri de haddimizin sınırı ve herkesin her şeyi anlayamayacağıdır.
Kur’an-ı Kerim’den uzaklaştırma anlayışı böyle bir ifrata varınca birileri de bunun tefritini oluşturdu ve ‘Kur’an İslamı‘ gibi bidat bir kavram üretip kendi görüşlerini İslam’ın bin dört yüz yıllık birikiminin önüne koydular. Onları değil bizi dinleyin demek istediler. Hem ‘Kur’an İslamı’ diyorlar, hem de siz onu bizim anlattıklarımızla anlayın demeye getiriyorlar. Eleştirilince de ‘Kur’an İslamı’na karşı mı çıkılır, be hey nadan‘ gibi bir mugalata yapıyorlar. Oysa Allah bu dini sadece ‘İslam’ diye isimlendirdi. Biz bunu da yine Kur’an-ı Kerim’den anlıyoruz.
İslam; Kur’an-ı Kerim ve onun beyanı olan Sünnet, icma ve içtihatların bütünüdür. Onlar Kur’an-ı Kerim’den derin bir bilgi ve nafiz bir zekâ ile anladıklarına da İslam demiyorlar mı? Yani Kur’an-ı Kerim’in anlaşılma meselesi diye bir şey yok mu? O halde anladıklarınıza ne ad vereceksiniz?
Evet, avam Müslümanlar bile Kuranıkerim’den bir miktar anlayabilir, ama anlayamayacakları pek çok şeyin bulunması da tabiidir. O halde herkes haddini bilirse o zaman Kur’an-ı Kerim’in sevad-ı azam olarak gelen anlamı bütün Müslümanların ortak paydası olmuş olur. O zaman İslam adına konuşanların yanlışını avam bile fark edilebilir. Birinin fark edemediğini diğeri eder ve artık kimse Müslümanları bütün olarak ıdlal edemez. Bu anlayışın ille de örgün eğitimle verilmesi de gerekmez. Çeşitli seviyelerde ders halkalarıyla bu bilgilenmenin bir ucundan başlanılabilir.
İşte böyle bir cehalet bizim bütünü görmemize engel oluyor, her fırka kendi arzularını okşayan bazı ayeti kerimeler ve hadisi şerifler üzerine, yine kendi yorumlarıyla bir ideoloji kurup onu İslam olarak anlatıyor. Kimse de bazı açıklamaların Kur’an-ı Kerim’e, İslam’ın özüne aykırı olduğunu söyleyecek gücü kendisinde bulamıyor. Böylece müslümanımız başta Kur’an-ı Kerim’in onaylamadığı ‘Kur’ancılık’la, ideolojik fırkacılık arasında bocalayıp duruyor.
İşin bir de kötü niyetli suiistimalcileri var ve sıradan Müslümanımızın kitaba bağlı olan şeyhle, sahtekârını ayırma gücü olmadığı bu ortamdan yararlanarak mantar gibi biten şeyhler ve dinî (!) televizyonlar da …