Prof. Dr. Hyrettin Karaman Yenişafak gazetesindeki bir seri şeklinde yazacağı “Orucun bedene ve ruha tesiri (1)” başlıklı yazısında: “Allah rızası için bedenin/nefsin bazı arzularına sınır koyunca iman ve iradenin, nefse karşı kazandığı zaferin hazzı yaşanmaya başlanır.” diyor. İşte o yazı…
Şüphesiz oruç bedenin olduğu kadar ruhun, nefsin de terbiyesini amaçlıyor. Bedenin aç kalmasıyla ruhun doyması arasında sıkı bir ilişki vardır.
Bedenin bütün isteklerini tatmin etmek insanın bütün dikkat ve ihtimamını bedene çevirmesine sebep olur. Allah rızası için bedenin/nefsin bazı arzularına sınır koyunca iman ve iradenin, nefse karşı kazandığı zaferin hazzı yaşanmaya başlanır. Bu haz, aynı zamanda Seven ve Sevgili Yaratıcı ile bir çeşit vuslatın hazzıdır; “Beni Rabbim bir başka şekilde gıdalandırıyor” buyuran Sevgili Peygamberimiz’in bu yüce halinden nasiplenmektir.
Oruç sadece aç kalmaktan da ibaret değildir. Diğer zamanlarda helal olan gıdaları ve zevkleri bile oruç ibadetinde Allah rızası için terk eden mümin, O’nun, oruçluya da oruçlu olmayana da yasakladığı fiil ve davranışlardan elbette uzak duracaktır. Oruç ibadetinin sağladığı irade gücü, sair zamanlarda da mümince yaşamanın yollarını açacaktır. Oruç ibadetinin ihtiva ettiği “yeme, içme, cinsel temas” yasaklarından daha önemlisi “zikir”dir; yani devamlı olarak Allah kulluğu duygu ve şuurunun mevcut olması, oruç halinin bunu sağlamasıdır.
Ramazan’ın da oruçtan ibaret olduğu gibi yanlış ve yaygın bir kanaat vardır; oysa Ramazan bir ibadetler demetidir.
Ramazan vesilesiyle girilen yoğun manevi havayı bütün bir yıla yaymak ve sürdürebilmek için Ramazan’da oruç tutmanın yanında -başka zamanlara nispetler- daha ziyade Kur’an okuruz, bu aya mahsus namazlar kılarız, yoksulların ihtiyaçlarını temin ederiz, gafletimiz azalır, zikrimiz artar, insanlarla ilişkilerimizde “oruçlu olduğumuzu düşünerek” daha müsamahalı, merhametli, sevecen, sabırlı oluruz. Sofralarımızda müsafirler bulundururuz…