Ne sağ ne sol, yol varsa orta yol

İslam
Prof.Dr.Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı… Vasatiyye/Ortayolculuk fikri ilk kez Aristoteles‘te görülür. O, ünlü “altın orta” öğretisini geliştirmiştir. Buna g...
EMOJİLE

Prof.Dr.Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Vasatiyye/Ortayolculuk fikri ilk kez Aristoteles‘te görülür. O, ünlü “altın orta” öğretisini geliştirmiştir. Buna göre erdem, her ikisi de erdemsizlik olan iki uç arasındaki orta noktadır. Örneğin cömertlik, savurganlıkla cimriliğin, cesaret çılgınlıkla ödlekliğin, özsaygı kibirle kendini hor görmenin, ölçülülük arsızlıkla çekingenliğin ortasıdır. Amaç daima dengeli bir kişi olmaktır. Aristoteles’e göre mutluluğu elde etmenin yolu budur.” (B. Magee, Felsefenin Öyküsü)

Aristo’nun bu ifrat-tefrit ve adalet teorisini müslüman düşünürler, muhtemelen hikmet müminin yitiğidir diye almış ve tıpkı felsefeye yaptıkları gibi bunu da İslam’a uyarlamışlar, o kadar ki, pek çok müfessir bile bunun İslamlaştırılmış halini Fatiha’daki ‘Sırat-ı müstakîm‘i açıklama sadedinde kullanmıştır. Belki de bu zaten bütün dinlerin ve hikmet kaynaklı düşüncelerin ortak kabulüdür.

Daha önce de söylediklerimi tekrarlıyorum; İslam ahlakçıları da faziletli/erdemli davranışı anlatırken bunu şöyle bir tasnifle anlatırlar:

İnsanın varlığını sürdürebilmesi için ona üç temel güç verilmiştir: Şehvet, öfke ve akıl.
Bu noktada şöyle küçük bir açıklama da yapalım: Şehvet, bizim ‘iştah’ dediğimiz ‘iştiha’ ile aynı şeydir. Cinsel arzulara şehvet dendiği gibi, yeme içme arzusuna da şehvet denir. Ayırmak için bu ikincisine bazen ‘şehvet-i batın’ derler.

İşte insana verilen bu güçlerin tefrit/yetersiz olan, ifrat/aşırı olan ve itidalli/dengeli olan uçları ve ortası vardır.

Şehvetin tefriti, zevksizliktir/humûd. İfratı, her iştahı çektiğine sınır tanımadan saldırmadır/fücur. Dengelisi ise iffettir.

Öfkenin üç mertebesi; ödleklik/cebanet, gözü dönmüşlük/tehevvür ve şecaattir/cesaret.
Aklın üç mertebesi ise; saflık/gabavet, hakkı batıl, batılı hak gösterecek derecede bir zekâ ishali/cerbeze ve her şeyi olduğu gibi anlama kabiliyeti/hikmettir.

Malum, hikmetin bir anlamı da eşyayı olduğu gibi tanımadır. Hadis diye nakledilen “Allah’ım, bana eşyayı olduğu gibi tanıt” duası meşhurdur.

Bu üç gücün orta mertebeleri, yani: iffet, şecaat ve hikmet hayatın adalet çizgisini, itidali, orta yolu yani vasatiyyeyi oluşturur, ahlakta ve erdemde istenen budur. Diğer uçlar zulümdür, anormalliktir ve insanın ahsen-i takvim çizgisinden sapmasıdır.

Aklın yolu birdir deyimi tam da burasını anlatır.

Kuranı Kerim’in müsenna/ikili üslubu

Endülüslü meşhur Usulcu Şatıbî Kuranı Kerim’in bu üslubuna dikkat çeker. Söylediklerinin özeti şudur: Kuranı Kerim’e tek yönlü bakarsanız meseleyi yanlış anlarsınız. Sadece ümit veren/terğib ayetlere baktığınızda Allah’ın herkesi bağışlayacağını, kimsenin ceza görmeyeceğini sanırsınız. Korkutan/terhib ayetlere baktığınızda en küçük suçlardan bile cehennemi boylayacağınızı sanırsınız. Oysa bunlar beraber düşünüldüğünde itidal/denge bulunmuş olur. Kuranı Kerim’in muhataplarının konumuna ve durumuna göre konuştuğu anlaşılıyor. Belagat muktezay-ı hale göre konuşmaktır. Tasavvufun beyne’l-havfi ve’r-recâ, yani korku ile ümit arasında olmak dediği şey budur.

Kuranı Kerim’deki, hatta Sünnetteki bu dengeyi görememenin iki temel sebebi olabilir: Cehalet ve taassup/fanatizm. Anlamak istediği konuyla ilgili bütün ayetleri bilmeyenler işin sadece bir ucundan tutmuş ve adaletten uzaklaşmış olurlar. Mezhebine, meşrebine ya da nefsinin arzularına taassup gösteren de Kuranı Kerim’e kendi istediğini söyletmiş olur. Bu ikincisine aynı zamanda ideolojik İslam da diyebiliriz.

Şatıbi der ki, mesela Hariciler Kuranı Kerim’deki ‘hüküm yalnız Allah’a aittir‘ ayeti kerimesine tutunarak Hz. Ali’nin, Sıffîn Savaşında hakemi kabul etmesi sebebiyle onu tekfir ettiler. Ali, Allah’ın hükmünü bırakıp başkasının hükmünü aldı. Bu sebeple kâfir oldu dediler. Oysa yine Kuranı Kerim’deki bir başka ayeti de hesaba katmış ve ikisini birlikte düşünmüş olsalardı Hz. Ali’nin yaptığının Allah’ın hükmünü kabul etmeme olmadığını anlarlardı. Anlaşmazlığa düşüp boşanmanın eşiğine gelen karı kocanın kendi akrabalarından birer hakem tayin ederek sulh aramalarını da yine Kuranı Kerim emreder.

yazının devamını okumak için…