Yolculukta araç içinde namaz nasıl kılınır?
Kişi, eğer secde yapmasına engel olacak bedensel bir arızası yoksa mutlaka namazını secde ederek kılmalıdır.
– Eğer kişi secde yapamıyorsa, ima ile rükû ve secdesini yapar.
– Namazı ayakta kılamayan kişi, namazı yerde ya da sandalyede oturarak kılar. Sandalyede oturarak namaz kılanlar, sadece baş iması ile namazlarını kılar.
– Eğer, kişi yere oturduğu zaman secde yapabiliyorsa, belini yarım eğerek rükû yapar, secdelerini ise secde yaparak tamamlar.
– Kişi oturamayacak kadar hasta veya sakat ise yatarak, ayaklarını kıbleye doğru uzatmış şekilde iken başı ile ima ederek namazını kılar.
– İma yalnız baş ile yapılır, ima yapan kişi rükûda başını yarım eğer, secdelerde de çenesini göğsüne değdirir. İma ile namaz kılmanın genel bakışı bu şekildedir. Yolculukta namaz kılma konusu ise, araca abdestli binilir, kıble şartı aranmaz, namazı kazaya bırakmamak için ima ile kılınır.
Kadınlar cemaatle namazda imama uyarken nasıl niyet etmelidir?
Cemaat ister kadın olsun, ister erkek imama uyulduğu zaman şöyle niyet edilmesi lâzımdır:
Kılınan namaz öğle namazının farzı ise, "Bugünkü öğle namazının farzını kılmaya niyet ettim; uydum bu imama" veya "hazır olan imama" denir. Bu şekilde bir niyet yapılmazsa, imama uymak sahih olmaz.
İmama uyan kimsenin kılacağı namazı belirtmeksizin yalnız: "İmama uydum" veya "iktida ettim" diye niyet etmesi, üstün tutulan görüşe göre yeterli değildir. "İmamla beraber namaz kılmaya niyet ettim" denilmesi de böyledir.
Bir kimse imama uymaya niyet edip namaza başladığı halde imam henüz namaza başlamamış bulunsa bu uyuş, sahih olmamış olur. Hatta "Allah" veya "Ekber" kelimesini imam daha bitirmeden kendisi bitirse, yine imama uymuş olmaz. Fakat ikinci kere olarak tekbir alsa bununla imama uymuş olur.
Cemaatin imama uymaya niyeti, imam "Allahu Ekber" deyip namaza başlamasından sonra olmalıdır ki, bir namaz kılana uyulmuş olsun ve imamdan önce tekbir alınmış olmak ihtimali kalmasın. Bu, İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’in görüşüdür.
İmam Azam’a göre, cemaatin tekbirleri imamın tekbirine yakın olmalıdır; çünkü bunda ibadete acele etme fazileti vardır. O halde niyetin önce olması gerekir. Bununla beraber imam, daha Fatiha suresini bitirmeden tekbir alıp imama uyan kimse, iftitah (başlangıç) tekbirinin sevabına kavuşmuş olur.
Kendisine uyulan imamın kim olduğunu bilmek gerekmez. Hasan olduğu sanılan imamın, Bekir olduğu anlaşılsa, yapılan imama uyma niyetine bir engel teşkil etmez. Ancak Hasan’a uydum diye tayinde bulunarak niyet edildiği halde, imamın başkası olduğu anlaşılsa, iktida (imama uyma) sahih olmamış olur; çünkü bu kayda bağlanmış bir niyettir.
Namazda Türkçe olarak dua edilebilir mi?
"Namazda insanların kelâmından hiçbir şey uygun olmaz. Çünkü namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur’an okumadan ibarettir" (Müsned, V, 447-448; Nesaî, “Sehv”, 20; bk. Müslim, “Mesâcid”, 35; Ebû Dâvûd, “Salât”, 174).
Hadiste geçen "insanların kelâmı" sözü, başka biriyle karşılıklı konuşmak anlamına gelebileceği gibi insanların kendi aralarındaki konuşmaları türünden konuşma, gündelik konuşma ve insan sözü anlamına da gelebilir.
"Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur’an okumadan ibarettir" ifadesi ise, hasr ifade edecek şekilde anlaşılacak olursa, namazda bunların dışında bir şey yapılamayacağı sonucu çıkar. Nitekim bazı Hanefîler bu noktadan hareketle Kur’an lafızları dışında bir şeyle namazda dua edilemeyeceğini söylemişlerdir. Diğer âlimler ise, namazda konuşma yasağının Mekke döneminde geldiğini, halbuki namazdaki özel dua ve zikirlerin pek çoğunun Medine döneminde hadislerle sabit olduğunu ve bu hadislerin "Namaz tesbihten… ibarettir" hadisinin kapsamını daralttığını öne sürerek, namazda her türlü lafızla dua edilebileceğini savunmuşlardır.
Hz. Peygamber bir gün namaz kılarken arkasında bir adamın "Ey Allahım, bana ve Muhammed’e merhamet et, başka da hiç kimseye merhamet etme" diye dua ettiğini duymuş, selâm verdikten sonra bu şekilde dua eden bedevîye dönerek "Geniş olan bir şeyi (Allah’ın rahmetini) daralttın" demiştir (Buhârî, “Edeb”, 27). Hz. Peygamber, namazda bu şekilde dua ettiği için o kişiye namazı yeniden kılmasını söylememiş, sadece bencillik yapmaması için uyarmıştır. Bu olay, namaz kılan kimsenin namazın dua ve münâcâta ayrılmış bu bölümünde Kur’an ve Sünnet lafızları dışında fakat onlara uygun içerikte sözlerle istediği gibi dua edebileceğini göstermektedir.
Hz. Peygamber rükûdan doğrulurken "Semiallahü limen hamideh" demiş, kendisiyle birlikte namaz kılan arkadaşlarından Rifâa "ve leke’l-hamd hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh" diye ilâve etmiş; Hz. Peygamber selâm verince arkaya dönerek "Demin konuşan kimdi?" diye sormuş; Rifâa "Bendim" deyince, bunun üzerine Hz. Peygamber, "Otuz küsur melek gördüm, senin söylediğin o sözü önce yazıp göğe götürmek için birbirleriyle yarışıyorlardı" diyerek, Rifâa’nın ihdas ettiği bu sözü onaylamıştır (bk. Şevkânî, II, 317-322).
Bu hadisler, namazda konuşma yasağının başka biriyle konuşmaya ilişkin olduğunu, içerik bakımından uygun olmak şartıyla, kişinin istediği lafızlarla dua edebileceğini göstermektedir.
Namazda "Ey Allahım, beni evlendir, karnımı doyur" gibi insanların konuşmalarına benzeyen sözler söylenirse, Hanefîler’e göre bunu söyleyen kişinin namazı bozulur. Çünkü bu söz, Kur’an’daki dualara ve Hz. Peygamber’in namazda okuduğu veya okunabileceğini bildirdiği dualara benzememekte, içerik olarak namazın genel çerçevesine aykırı düşmektedir. Fakat Şâfiî, dünyevî bir arzunun gerçekleşmesine yönelik olmakla birlikte sonuçta bunun da bir dua olduğunu, dolayısıyla bu şekilde dua etmekle namazın bozulmayacağını ileri sürmüştür.
Yalnız başına namaz kılarken dışarıdan duyulacak kadar sesli okunabilirmi ?
Kendi başına namaz kılan kişi Sübhâneke duâsını, Eûzü besmeleyi, rükû ve secdelerdeki tesbihleri gizli okuması sünnettir, aşikar okuması mekruhtur.
Seferi olduğumuz zamanki ortam şartları rahatsa, namazımızı tam kılmamızda bir sakınca var mı?
Hanefi mezhebine göre, seferi olan birisinin namazı kasr etmesi vaciptir. Bu bakımdan seferi olan birisinin namazlarını kısaltması gerekir. Ortam ve şartlar rahat dahi olsa seferilikte namazı kısaltmak evladır.
Ne zaman seferi olunacağı konusunda iki ayrı görüş vardır:
1. Mesafeyi esas alanlar. Bu anlayışa göre 90 km kadar bir yolculuğa çıkılırsa seferi sayılacağından namazlarını kısaltır.
2. Zamanı esas alanlar. Bunlara göre üç gün yolculuk yapmak kişiyi seferi yapar. Ancak bu durumda namazlarını kısaltır, yoksa kısaltamazlar.
Sehiv secdesi nasıl yapılır?
Son oturuşta Tehıyyât okunduktan sonra, imam olan kimse sadece sağ tarafına, yalnız kılan ise iki tarafına da selâm verir ve hemen ardından Allahü Ekber diyerek 2 defa secdeye varır. İkinci secdeden sonra doğrulup oturur ve yeniden Tehıyyâtı, salâvat ve duaları okuyarak selâm verir. Böylece sehiv secdesi yerine getirilmiş olur. Namaz kılan kimse şayet selâm verdikten sonra yanıldığını hatırlarsa, yönünü kıbleden çevirmemiş ve henüz konuşmamış ise, sehiv secdesini yapabilir. Fakat yerinden kalkmış, yönünü kıbleden çevirmiş veya konuşmuş ise, artık sehiv secdesi yapamaz. Namaz sahihtir, ancak sehiv secdesi yapılmadığı için sevabı noksandır. Vâciblerden biri, terkedilirse namaz geçerli olur. Ancak vacibi terketmekten dolayı günah işlemiş olur. Sehiv secdesi yapan imama iktida sahihtir.
Sehiv secdesini gerektiren haller nelerdir?
1 – Fâtiha’dan sonra zamm-ı sûre okumadan rükû’a gitmek. Rükû’da iken hatırlarsa, doğrulup sûreyi okur, sonra tekrar rükû’a gider. Namazın sonunda da sehiv secdesi yapar.
2 – Unutarak Fâtiha’yı iki kere okumak.
3 – Vitir namazlarının tekbir ve kunut duasını unutmak. Rükû’da iken hatırlasa, doğrulup kunut okumaz. Sonunda sehiv secdesini yapmakla yetinir.
4 – Dört rek’atlı namazlarda, iki rek’at kıldıktan sonra oturmayı unutarak üçüncü rek’ata kalkmak, yani, ilk oturuşu terketmek. Bu durumda bakılır: Eğer namazı kılan kişi tamamen kalkmış veya kalkmaya daha yakın bir durumda ise, oturmaz; namazı bitirip sonunda sehiv secdesi yapar. Eğer oturmaya daha yakın bir halde ise, oturur; sonunda da sehiv secdesi yapmaz. Tam kalktıktan sonra oturmak ise, namazı bozar.
5 – Birinci oturuşta Tehıyyât’ı okuduktan sonra hemen kalkmayıp salâvatları ve duaları okumak yahut da bir rükün edâ edecek kadar gecikmek. Bu durumda eğer salâvattan okunan kısım bir cümle teşkil eder ise (Allahümme salli alâ Muhammedin demek gibi) namazın sonunda sehiv secdesi yapılır. Fakat okunan kısım bir cümle teşkil etmemişse, sehiv secdesine gerek yoktur.
6 – Dört rek’atlı farz namazlarda, son rek’atta oturmaksızın beşinci rek’ata kalkılacak olsa, beşinci rek’atın kıyam, kırâet ve rükû’u tamamlanıp secdeye gidilmedikçe, dönüp tekrar oturulur. Tehıyyâtdan sonra selâm verilip sehiv secdesi yapılır. Çünkü bu durumda farz olan son oturuş te’hire uğramıştır. Fakat beşinci rek’at için secde yapılmış olursa, bu namaz nâfileye döner. Artık buna bir rek’at daha ilâve ederek, 6 rek’atlık bir nâfile namazı kılınmış olur. Dolayısıyla sehiv secdesi de gerekmez. O farzı yeniden kılması gerekir.
7 – Dört rek’atlı bir farz namazın son ka’desinde teşehhüd miktarı oturduktan sonra kalkan kimse, hemen oturup selâm verir. Tekrar Tehıyyat okumasına gerek yoktur. Hâtta oturmadan ayakta bile selâm verebilir. Zira farz olan oturuşu yapmıştır. Yalnız ayakta selâm vermekle sünneti terketmiş olur. Sonunda ayrıca sehiv secdesi de lâzımdır. Çünkü selâm te’hire uğramıştır.
8 – İmama sonradan yetişen kimse, kendi kıldığı rek’atlar içinde hatâ yaparsa, o hatâsı için sehiv secdesi yapar.
9 – İmamın, açıktan okuması vâcib olan yerlerde gizli; gizli okuması vâcib olan yerlerde de açık okuması… Meselâ öğle namazında Fâtiha ve zamm-ı sûreyi sesli okuması, akşam namazında da içinden okuması gibi. Namazdaki tesbih ve tekbirlerin cehren okunması, sehiv secdesini icab ettirmez.
10 – Namaz içinde Fâtiha okunduktan sonra hangi âyet veya sûreyi okuyacağı bir müddet tefekkür edilse, sehiv secdesi icab eder. Çünkü vâcib te’hire uğramıştır. Bu süre bir ayet okuyacak kadar veya bir rükü ve ya secde yapacak kadar bekleme süresi esas alınır.
Bir rüknü veya bir vacibi yerine getirirken meydana gelecek bir dalgınlık ve bir düşünce ise, sehiv secdesi gerektirmez.
11 – Ta’dîl-i erkânın terki, sehiv secdesini gerektirir.
12 – Namazda sehiv secdesini icab eden birkaç hatâdan dolayı tek sehiv secdesi yeterlidir.
13 – Herhangi bir namazın bir rüknünü tekrar etmek, sehiv secdelerini gerektirir. Bir rekatta iki defa rükü veya üç defa secde yapılması gibi. Birinci ve ikinci rekatlarda Fatiha’nın tekrarlanarak okunması veya arka arkaya okunması veya rüku, secde ve teşehhüdde Kur’an okunması da böyledir. Fakat üçüncü veya dördüncü rekatlarda Fatiha’nın iki defa okunması veya bunlarda Fatiha ile beraber başka bir surenin de okunması yahut yalnız başka bir sürenin okunması sehiv secdelerini gerektirmez. Çünkü bu takdirde bir vacib terk edilmiş veya geciktirilmiş ve Kur’an da meşru olan yerin başkasında okunmuş olmaz. Ancak bu halde rekatlar, önceki, rekatlarden daha fazla uzatılmış ve cemaata da ağırlık verilmiş olursa, kerahetten korunmuş olmaz.
Sehiv secdesinde, iki secde ile Tehıyyât’ı okumak ve selâm vermek vâcibdir. Tehıyyât’dan sonraki salâvat ve dualar ve secdedeki tekbirler ve tesbihler ise sünnettir.
* Bir namaz içinde, o namazın rek’atları sayısında şüphe etmek, namaz kılan kimse vesveseli biri değilse, kılınan namazı iptâl eder. Yeniden kılmak gerekir. Nitekim vakit varken, namazı kılıp kılmadığında tereddüd eden de o namazı kılar. Namazı tamamladıktan sonra rek’at sayısında şüpheye itibar yoktur. Ancak noksan kıldığını kesin olarak anlarsa namazı yeniden kılar.
Sorularlaislamiyet.com