Müslümanları bekleyen “Yedi Yaman Sınav”

İslam
1) Her şeyi unutturan fakirlik: Arapça lügat manası ‘bel kemiği kırık’ demek olan“fakîr” (çoğulu: “fukarâ”), kendine yetecek kazancı olmayan, ihtiyaç sahibi kimse demektir. Kendisinin ve aile efradını...
EMOJİLE

1) Her şeyi unutturan fakirlik: Arapça lügat manası ‘bel kemiği kırık’ demek olan“fakîr” (çoğulu: “fukarâ”), kendine yetecek kazancı olmayan, ihtiyaç sahibi kimse demektir. Kendisinin ve aile efradının karnını doyurmakta, asli ihtiyaçlarını karşılamakta sıkıntı çeken fakir kişi, eğer hiçbir imkâna sahip değilse, buna “miskîn” (çoğ: “mesâkîn”) denir. Râğıp el-İsfahani, Müfredât’ında: “fakîr” kelimesine farklı bir boyut getirerek der ki: ‘Fakirlik; Rasûlüllah’ın, “Neredeyse fakirlik bir küfür olacaktı.” sözünde kastedilen aşırı hırstır ve “Asıl zenginlik gönül zenginliğidir.” (Buhari, Müslim) sözünde kastedilen durumun zıddını ifade eder. ‘Kim kanaati kaybetmişse, mal ona hiçbir fayda vermez’ sözüyle kastedilen de budur.’ Böyle bir insanın geçim telaşı ya da aşırı mal hırsı ve kanaatsizliği, ona Allah’ı, Rabbine karşı ibadet görevlerini ve âhiret hazırlığını unutturabilir. İnsan, böyle bir gaflete düşmemek için vaktinin ve imkânlarının kıymetini çok iyi bilmelidir.

2)İnsanı azdıran ve baştan çıkaran zenginlik: Gönül zengini olmayan, manevî yönü zayıf olan kimseleri, para ve servet baştan çıkarabilir; onları keyfince yaşamaya, gününü gün etmeye, haramlara aldırmamaya teşvik edebilir. Zekât ve benzeri sorumluluklarını yerine getirmeyen,  Allah’ı anmayı ve namaz kılmayı ihmal eden böyle biri, dünya ve ahiretini tümden yitirebilir.

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır. 

“Herhangi birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, ne olur, ölümümü biraz geciktirsen de, sadaka verip iyilik edenlerden olsam!’ demeden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın.

“Allah eceli gelen kimseyi geri bırakmaz. Allah tüm yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Münâfikûn 63/9-11)

3)İnsanın aklını-bedenini bozan hastalık: Hastalık insanı aklen ve bedenen bozabilir. Bir yeri ağrıyıp sızlayan veya akli dengesini yitiren kimse, Allah’a ve insanlara karşı görevlerini yapacak mecâli kendinde bulamayabilir ya da düşünemeyebilir. Böyle bir durumdan Allah’a sığınıp, sağlığı ve boş zamanı en büyük fırsat bilmeli, âhiret için azık hazırlayıp yatırım yapmalıdır.  

4)İnsanı bunaklaştıran ihtiyarlık: Allah Teâlâ, insan hayatı için belli merhaleler takdir etmiştir: doğum, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık gibi. Ölüm, bu aşamaların herhangi birinde aniden gelebilir. Bazen de ömrün son yılları, “erzel-i ömür” denilen yaşlılığın en rezil ve en düşkün hali olarak geçer. Kur’ân-ı Kerim, bu durumu şöyle tasvir eder: 

“Ve sizi Allah yarattı, günü gelince de öldürecek; ve içinizden kimileri, ömrün o en düşkün çağına (erzel-i ömür), insanın bildiği şeyi de bilmez olduğu yaşa kadar alıkonulurlar. Gerçek şu ki Allah, her şeye gücü yeten yegane ilim sahibidir!” (Nahl 16/70) 

Bu durumda insan sağlıklı düşünme melekesini yitirir; nerede ne söylenmesi ve nasıl davranılması gerektiğini bilemez. Adeta yeniden çocukluk çağına döner. O halde insan, sağlığını iyi değerlendirmeli, yarın ne hallere düşebileceğini hesap etmeli ve hadiste belirtilen şu durumlara düşmekten de Allah’a sığınmalıdır:

“Allahım âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, bunaklık derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım.” (Müslim)

5) Ansızın yakalayan ölüm: Kur’ân’da “Her can ölümü tadacaktır” buyuran Yüce Rabbimiz, bu dünya hayatının “aldatıcı bir metâ” olduğunu ihtar eder (Âl-i İmrân 3/185). Dünyaya gelen herkes mutlaka ölecektir ve hiç kimse ne zaman ve nerede öleceğini bilemez (Lokman 31/34). ‘İleride günahlarımı affettiririm; yaş kemâlini bulunca namaza, niyâza başlarım’ diye kendini avutan kimse, tövbe etmeye bile fırsat bulamayabilir. Hatta borcunu, harcını söylemeye, vasiyetini yapmaya bile zamanı kalmayabilir. Ani ölüm düşüncesi, insanı daha uyanık ve tedbirli olmaya sevk eder. Peygamberimiz (s), ölümü çok hatırlayıp ahirete hazırlık yapmayı tavsiye buyurur: 

“Zevkleri bıçak gibi keseni -ölümü- çok hatırlayın!” (Tirmizî) 

“Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır.” (İbni Mâce)

6) Deccâl: Kur’ân-ı Kerim’de Deccâl geçmez. Ancak birçok hadiste Deccâl’in kıyamete yakın zuhur edeceği bildirilir. Arapça “decl” kelimesinin mübâlağa siğası olup ‘çok yalancı, aldatıcı, hilekâr’ manasına gelen Deccâl ile karşılaşmak, imtihan şekillerinin en çetinidir. Çünkü deccâl, insanları baştan çıkarmak ve kendisinin ilâh olduğuna inandırmak için pek hârika şeyler gösterecek, onların gözünü boyayacaktır. İmanı zayıf olanlar ona inanıp kanacak, güçlü olanlara ise, Allah’ın izni ile zarar veremeyecektir. İmtihanların en fenası olan Deccâl’in (çok yalancı, aldatıcı, hilekâr kimsenin) şerrinden Allah’a sığınırız.

7) Belâsı daha büyük ve daha acı olan kıyamet: Kıyamet haktır ve onun ne zaman kopacağını yalnız Allah bilir. Rabbimiz onun saatini gizli tutmaktadır ve o aniden gelecektir. 

“Kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini gizli tutuyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.” (Taha 20/15)

Kıyamet, dünya hayatına dair her şeyin bittiği andır ve hiçbir acı, elem ve kederle ölçülemeyecek kadar korkunç bir olaydır. Kur’ân’daki kıyamet âyetleri o ânın dehşetini bütün açıklığıyla ortaya koyar. 

“O sarsıntının sarsacağı gün, Arkasından onu diğer bir sarsıntı izleyecek. O gün yürekler (dehşet içinde) hoplayacak. Gözler zillet içinde düşecek.” (Naziat 79/6-9)

Kıyametin koptuğu ânı yaşayanlar, en çetin imtihana uğrayacaklardır. İşte öylesi bir çetin belâdan Allah’a sığınmalıyız.

Hasılı; Kıyamet ansızın kopmadan, küçük kıyametimiz olan ölüm gelip çatmadan, düşkün ihtiyarlık, aklı ve bedeni bozan hastalık, azdıran zenginlik ya da herşeyi unutturan yoksulluk kapımızı çalmadan, Allah’ın bize emanet ettiği ömür sermayesinin her ânını fırsat bilmeli ve O’na kullukta acele etmeliyiz.

Abdullah Yıldız/ 40 hadis 40 ders-Pınar yy-kitappinari.com