Müslümanlar sorumluluk almalı

İslam
Nihat Hatipoğlu’nu Sabah gazetesindeki yazısı… Dünyanın hali ortada. Ortadoğu’da oynanan kirli satrancın yansımaları diğer ülkelerde de görülmeye başlandı. Ne Ortadoğu’da Müslü...
EMOJİLE

Nihat Hatipoğlu’nu Sabah gazetesindeki yazısı…

Dünyanın hali ortada.

Ortadoğu’da oynanan kirli satrancın yansımaları diğer ülkelerde de görülmeye başlandı. Ne Ortadoğu’da Müslüman hayatını kaybetsin, ne de başka ülkelerde günahsız siviller.

Olayların İslam’a zarar veren boyutu günden güne derinleşiyor. Bu iyi değil. İslama zarar veriliyor. İslamı kötülemek için hayli malzeme ve gerekçe var. Müslümanların dünyadaki varlığına zarar veriliyor. Dünya insanı daha da keskinleşiyor. İslam düşmanlığı bir gelenek veya kültür haline gelir de; daha çocuk yaşta olan nesillerin kulağına, İslam ve şiddet, İslam ve terör özdeştir diye fısıldanırsa bu çağımızın en büyük krizine dönüşür.

Müslümanların gayesi; bütün yeryüzünü İslamla tanıştırmak olmalıdır.
Çünkü bütün insanlar bize göre; İslam’a davet edileceklerin kapsama alanı içindedir.
Peki, bu görüntüyle bunu nasıl yapacağız? Şiddet, kaos, kavga, bomba ve benzeri tahribatla sarsılmış insanı İslam’a nasıl davet edeceğiz?

Hz. Peygamber (s.a.v.) zor görülen Hudeybiye anlaşmasını imzaladığında, Müslümanlarla müşrikler arasında ateşkes sağlandığında, bunu İslam’ı tebliğ için altın fırsat bildi. Ve İslam’ı barış ortamı içinde yayma imkanına erişti.

Gençlerimiz sivriliyor. Bazı gençler, Kur’an-ı Kerim’in olağanüstü dönemlerde indirilmiş bazı ahkamını yanlış yorumlar oldular. Buradan ayetlerin tarihselliği safsatasına destek verdiğim anlaşılmasın. Bazı gençler, Ayetleri sağlıklı anlayamıyorlar. Sünneti de dışladıkları için ayetleri ve ahkamı kendilerine göre anlama modasına kapıldılar. Diğer yanda; İslam ülkelerinde yıllarca uygulanmış zulüm, kötü idare, dışlanmışlık, hor görülme gençleri daha da keskinleştirdi.

Gençlere özgüven vermeliyiz. Onları Kur’an-ı Kerim ve Sevgili Elçinin (s.a.v.) ahlakıyla buluşturmalıyız. Hz. Resul’ün toleransını, affediciliğini, ince siyasetini, hakim anlayışını, kuşatıcılığını gençlere anlatmalıyız.

İslam’ın yeryüzünü insansızlaştırmaya karşı olduğunu anlatmalıyız. Zulme razı olma, ama zulme de taraf olma demeliyiz. İnsanları kurban vererek veya kurban ederek bir yere varamayız.

Dış ülkelerin İslam ülkelerine karışmalarına engel olmanın yolu; güçlü ve caydırıcı olmaktır. Öldürmek, kaos, sindirme değil.

Günahsız bir insanı – kim olursa olsun – öldürmek insanlığı öldürmek gibidir. Kur’an-ı Kerim öyle buyuruyor.

Bunu söylerken İslam ülkelerinde her gün yüzlerce insanın hayatını kaybetmesini sinek gibi değersiz gören bağnazların da bir ders alabileceği ümidiyle söyledim. İnsanlığın; Ortadoğu ülkelerinde akan kanı durdurmak için de bütün ilgili güçlere ve ülkelere seslenmesi lazım.Seyirci kalması değil.

Yeniden şuurlu bir Müslümanlaştırma, yeniden şuurlu bir temel kaynaklara dönüş yolu açılmalıdır. Müslümanın misyonu gençlere anlatılmalı. Akaid öğretilmeli.
Fıkıh öğretilmeli.Alimlere saygı öğretilmeli. Hadis öğretilmeli. Kur’an-ı Kerimi doğru anlamak ve okumak öğretilmeli.

Herkesin kendine göre bir din oluşturamayacağı öğretilmeli. Dine dokunmanın, ilahi emirleri keyfi yorumlamanın bir felaketin yolunu açacağı anlatılmalıdır.

Bunları; bütün kaos ve kanın sebebi – haşa – Müslümanlardır veya İslam’dır gibi karalayıcı, çirkin ve kahredici bir kamuoyu oluşturmanın önüne geçebilmek için yazıyorum. Yolu doğru yola çevirmeliyiz. Sırat-ı Müstakim’e.

Fatiha’nın dediği sıratı müstakim. Aksi halde geleceğin günahkarları oluruz.
Ve elbette en sonda, en önemli soruyu sormalıyız. Neden bu çifte Standard. Nasıl bir medeniyet bu.

Suriye,Irak ve diğer bölgelerde her gün yüzlerce insan hayatını kaybediyor, ama dünya bunu bir hamburger haberi kadar dahi önemsemiyor.Görmüyor.
Susuyor. Haber niteliğinde bile görmüyor.

Burnu kanadığında bunu haber yapanlar, İslam âlemindeki bu kana neden duyarsızlar? Yoksa bu coğrayada ölüme itilenler insan değiller mi?

Adem’in çocukları değiller mi? Avrupalı, sorumlu gazeteciler, politikacılar bu çifte standardı görmeliler.Yoksa hepimiz kaybederiz.

Hz.Peygamber (SAV)’den ilk duyduğum sözler

Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye geldiğinde, başta Yahudiler olmak üzere bütün Medine’liler O’nu yakından tanımak için fırsat kolladılar. 
 Bunlardan birisi ve belki de en önemlilerinden birisi de Yahudi Hibri (çok bilgili olduğu kadar önder olma özelliği de taşıyan) Abdullah bin Selam’dı. 
 Abdullah bin Selam diyor ki; Medine’de O’nu yakından görmek ve konuştuğu şeyleri dinlemek için yaklaştım.
Yüzünü ilk gördüğümde kendi kendime şöyle dedim: Vallahi bu yüz bir yalancı yüzü olamaz. Sonra yaklaştım sözlerini duyayım diye. O’ndan ilk duyduğum söz şuydu: 
 “Ey insanlar. Selamı yayın.
Yemek yedirin. Akrabalık bağını koparmayın. İnsanlar uykudayken namaz kılın. Cennete de esenlikle girin.” (Tirmizi, 3/313; MAce,3251, Darimi, 1/340) 
 İnsanlığa ve İslam’a davet eden Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu üslubudur.
Temiz, duru, kuşatan, ümit veren, vicdanı harekete geçiren üslup. 
 Hz. Peygamberin hadislerine düşmanlık eden insanlara sormak gerekiyor: bu sözlerin neresine itirazınız var. Gönül temizleyen bu hadisleri görmeyecek; yoruma açık birkaç rivayeti esas kabul edip bütün hadislere düşmanlık edeceksiniz!
Yazık. 
 Hangi İslam hayırlıdır 
 Bu soruyu bir buçuk asır önce Sahabe Hz. Peygamber (s.a.v.)’e soruyor:
Ey Allah’ın Resulü! Hangi İslam hayırlıdır? Dinin hangi ölçülerini hareket noktası yapalım:
 Efendimiz (s.a.v.) cevap buyurdu: 
 “Yemek yedirmen ve bilsen de bilmesen de her karşılaştığına selam vermen” (Ebu Davud,5194; Nesai, 5000, İbn Mace, 3253) 
 Hadis ve Hz. Peygamber (s.a.v.) iki problemi ufak bir dokunuşla gündeme getiriyor: Düşkün olanlara, muhtaçlara, ikram et. Ve ayrı- gayri gözetmeden her gördüğünü güler yüzle karşıla. 

Cennet’in önündeki engel 
 Kur’an-ı Kerim; cennete girmek için hamle yapan insanı; yokuşa sarmış, yokuş çıkmaya çalışan birine benzetir.
Yokuşu geçmesi lazım. Peki yokuşu nasıl aşacak. Cevabını da veriyor: 
 “Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? Bir boynu çözmek (Bir köleye özgürlük vermek) tir; Ya da açlık gününde doyurmaktır, yakın olan bir yetimi veya çok düşkün bir yoksulu (yedirmektir) sonra iman edenlerden; sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar sağ yanın adamlarıdır (Ashabı Meymene) Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashabı Meş’eme) ‘Kapıları kilitlenmiş’ bir ateş onların üzerindedir.” (Beled Suresi, 12-20) 
Ahlakı düzgün olanlar başkasının çaresizliğini görebilenler, eli açık olanlar, yetimi doyuranlar, belki de önlerine sırat gibi konulacak olan akabeyi – engeli, yokuşu aşabilirler. 

***

Gerek bu ayetler ve gerekse de önceki hadisler; Müslümanca duruşu anlatırken hiçbir fiili ibadete (namaz, oruç, zekat gibi) işaret etmeden ahlaka vurgu yapıyor. Bence bunun üzerinde durmak lazım. Bu; namaz, oruç gibi ibadetlerin – haşa – değersiz olduğunu göstermiyor.

Bilakis dinin bunlardan ibaret olmadığını gösteriyor. Din sadece ibadet değil, bir o kadar ahlaktır, dürüstlüktür, okşamadır, doyurmadır, merhamettir.
Selamdır. Yani insanlıktır, vicdandır da aynı zamanda.

yazının devamını okumak için…