Maruf olanı emredin, münker olanı engelleyin!

İslam
Merhum İmam Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn’de o kadar güzel ve hassas bir usûl takip etmiştir ki, eserin kitap ve bab başlıkları iyice düşünülür, sıralanan âyet ve hadislerin muhtevası bir bütünlük içinde e...
EMOJİLE

Merhum İmam Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn’de o kadar güzel ve hassas bir usûl takip etmiştir ki, eserin kitap ve bab başlıkları iyice düşünülür, sıralanan âyet ve hadislerin muhtevası bir bütünlük içinde ele alınırsa, konu daha derinlemesine kavranabilir. Burada “nasihat”ten sonra “maruf’u emr ve münker’i nehy” konusunun getirilmesi çok anlamlıdır. Zira nasihatın neden ve nasıl yapılması gerektiği burada anlaşılacaktır. Çünkü “el-emr bil-maruf ve’n-nehy ani’l-münker” dinin temellerindendir. Bu esasın tam ve doğru anlaşılabilmesi için, “ma’rûf” ve “münker”in ne olduğunu doğru öğrenmeliyiz.

Ma’rûf; İslâm’ın emrettiği, iyi olarak kabul ettiği ve Allah’a taatin içinde saydığı her şeydir.

Münker ise; bunun zıddı olup, İslâm’ın yasakladığı, iyi saymadığı, dinin emirlerine aykırı bulduğu ve Allah’a karşı gelme, isyan ve günah olarak gördüğü şeylerdir.

Ma’rûf’un ve münkerin ölçüsü, bunların Kur’an ve Sünnet’le belirlenmiş olmasıdır. Başka bir ölçü ile bunları tayin ve tesbite yönelmek, nefsîliğe, hevâ ve hevese uymak olur. İnsanlar arasında yaygınlık kazanmış her örf ve âdet ma’ruf olmayabilir hatta bunların çoğu bâtıl ve çirkin de olabilir. Bunun tersi de mümkündür. O halde bunları iyice tanımak, birbirinden ayırmak gerekir. Dolayısıyla, maruf’u emir ve münker’den nehiy görevini yerine getirmek için, öncelikle İslâm’ı iyi ve doğru bilmek zorunludur.

Ma’ruf’u emir ve münkerden nehiy vazifesi, müslümanlar üzerine bir farzdır. Bunun farziyeti Kitab ve Sünnet’le sabittir. Aynı zamanda bu farz, İslâm’ın en büyük farzlarından biri ve dinin temelidir. İslâm nizamı bu sayede kemâle erer ve yücelir. Bu görevi yerine getirecek bir grubun teşekkülü farz-ı kifâyedir. İslâm ümmeti, bu görevi yerine getirecek bir cemaat yetiştirmek mecburiyetindedir. Bu yerine getirilmediği takdirde, bütün ümmet sorumluluktan kurtulamaz.

Kur’ân-ı Kerim, inkârcı münafıkların öncelikli misyonunu, “kötülüğü emredip iyilikten menetme”; mümin Müslümanların öncelikli misyonunu da “iyiliği emredip kötülükten menetme” olarak zikreder:

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyilikten menederler.” (Tevbe 9/67) “Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler, kötülükten menederler.” (Tevbe 9/71)

Demek ki; inananlarla inanmayanların farkı, ma’rufu emir ve münkerden nehiy konusunda ortaya çıkar. Yani bu görev, bir anlamda iman ve nifakı ortaya çıkaran bir turnusol kâğıdı hükmünü alır.

Bir iktidarın rengi de, namaz, zekât ve yine marufu emir ve münkerden nehiyle belirginleşir:

“Onlar, öyle kimselerdir ki, kendilerine yeryüzünde iktidar verdiğimiz takdirde, namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.” (Hac 22/41)

Hâkim olduğu coğrafyada iyilikleri yayıp kötülükleri engellemek, bunun için gerekli her tedbiri almak Müslüman bir yönetimin en başta gelen görevidir. Bu görevi hakkıyla yapacak profesyonel ekipler yetiştirmek ve buna hizmet edecek son derece donanımlı kurumlar oluşturmak, dar anlamda İslami cemaatlerin ve iktidarların, en genel anlamda ise ümmetin vazgeçilemez sorumluluğudur.

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun.” (Âl-i İmrân 3/104)

Bu âyet, ümmete iyiliği emir, kötülükten nehiy görevini bir farz olarak yüklemiştir. Âlimler, “sizden bir grup/cemaat bulunsun” talimatına, ‘savaştan dönenleri uyaracak dinde derinleşmiş bir ekip oluşturmayı’ tavsiye eden Tevbe 9/122’deki ifadeye ve benzer naslara dayanarak bu görevin farz-ı kifaye olduğuna kani iselerse de; başka naslardan hareketle, iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevinin bütün inananlar için umumî bir nitelik arzettiğini yani farz-ı ayın olduğunu söyleyenler de çoktur.

Nitekim Âl-i İmran/104.âyeti, “Siz hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk olun.” şeklinde anlayanlar da vardır. Bu âyetin peşinden gelen “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz.” (Âl-i İmrân 3/110) âyetinin bu görevi tüm ümmete teşmil etmesi, aynı görüşü güçlendirmektedir. Kaldı ki, “Siz insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?” (Bakara 2/44); “Yapmadığınız şeyi söylemeniz, Allah katında en sevilmeyen iştir” (Saf 61/3) gibi âyetler, mümin toplumun her ferdinin iyiliği emir, kötülükten nehiyle görevli olduğuna delil teşkil eder. Elbette, uzman bir ekibin veya yönetimin yapacağı görevler fertlerden beklenemez. Ancak her fert, gücünün yettiği ölçüde maruf’u emir ve münker’den nehiy ile sorumludur. Bu görev, fertlerin birikim ve konumlarına göre de farklılık arzederse de hiç kimse kendini bu sorumluluğun dışında tutamaz. Şer’î mükellefiyeti olan kadın ve erkek her müslüman ferdin, gücü oranında maruf’u emir ve münker’den nehiy görevi yapması ve İslâmî tebliğde bulunması farz-ı ayındır.

Âl-i İmran/104’te “hayr’a çağırmak” 110’da da “hayırlı ümmet olmak” emrediliyor. “Hayır” ise, din veya dünya ile ilgili bir iyiliği içeren her şeydir, yani tevhîd akidesine, İslâm’a uygun olan her söz, iş ve davranıştır. İşte “iyiliği emir ve kötülükten nehiy” de “hayr”ın en önemli kısmını teşkil eder.

40 Ders 40 Hadis/ Pınar yayınları-kitappinari.com