Peygamber Efendimizin Hilfü’l-fudûl’a Katılması
Mekke’de canlı bir ticaret hayatı vardı. Ancak ticaret için buraya gelen insanlar, zaman zaman haksızlığa uğruyorlardı. Yemen’den gelen bir tüccar getirdiği ürünleri Âs b. Vâil’e satmış ancak parasını alamamıştı. Âs b. Vâil ile aralarını bozmak istemeyen kabileler, tüccarın yardım talebini geri çevirdi. Bunun üzerine tüccar, Ebu Kubeys dağına çıkarak dokunaklı bir konuşma yaptı. Uğradığı zulümden dolayı Mekkelileri kendisine yardım etmeye çağırdı. Hz. Peygamber’in amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib başta olmak üzere bazı Mekkeliler harekete geçti. Hâşimoğulları, Muttaliboğulları, Zühreoğulları, Teymoğulları ve Esedoğullarını temsil edildiği bir toplantı yapıldı. Hâşimoğullarını temsilen Peygamberimiz ve amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib katıldı. Hz. Peygamber’in amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib başta olmak üzere bazı Mekkeliler harekete geçti. Toplantıda, Mekke’de birisine haksızlık yapıldığında hakkı kendisine teslim edilinceye kadar birlikte hareket edeceklerine dair yemin ettiler. Kureyşliler, bu antlaşmaya bir fazilet yemini olarak Hilfü’l-fudûl ismini verdi. Âs b. Vâil’e giderek tacirin sattığı malın karşılığını kendisinden alıp sahibine iade ettiler. Hilfü’l-fudûl’de bulunanlar yeminlerine sadık kalmışlar, haksızlığa uğrayanlara yardım etmeyi sürdürmüşlerdir. Emevilerin ilk yıllarına kadar devam eden bu antlaşma, son üyenin vefat etmesiyle fiilen son bulmuştur.
Peygamber Efendimizin Ticaret Hayatı
Mekke’nin coğrafi konumu ve iklimi, sakinlerine ticaret dışında pek bir seçenek bırakmıyordu. Bu nedenle Mekkeliler komşu ülkelerle ticaretlerini artırmanın yollarını aradılar. Şam, Yemen, Irak, Habeşistan ile ticari antlaşmalar yapmışlardır. Hz. Muhammed (s.a.v.), babası Abdullah gibi ticaret ile meşgul oldu. Bu dönemde ticari ortaklıklar kurarak tecrübe kazandı. Rahmet Elçisi bu ortaklıklardan birisini Cahiliye Dönemi’nde Kays b. es-Saib ile yapmıştı.
Kays b. es-Saib, Hz. Peygamber ile ortaklıklarını şöyle anlatmaktadır:
“Muhammed (s.a.v.) Mekke dışına seyahate çıktığında kendisine bir iş tevdi etsem döndüğünde beni tamamen razı edecek bir şekilde hesap görmeden evine gitmezdi. Buna karşılık bana bir iş havale ettiği durumlarda, yolculuktan döndüğümde herkes kendi malı ve kârıyla ilgili sorular sorarken o, işin akıbetini değil, sağlık ve sıhhatimi sormakla yetinirdi.
Peygamber Efendimizin ilk eşi Hz. Hatice validemizdir. Huveylid b. Esed’in kızı olan Hz. Hatice’ye Cahiliye Dönemi’nde iffetinden dolayı “Tâhire” denilirdi. Dul bir hanım olan Hatice (r.a.); büyük bir mal varlığına sahipti. Malını işletmek için ticari ortaklıklar kurardı.
Hz. Peygamber yirmili yaşlarını geçtiği sıralarda Ebu Talib’in işleri bozulmuştu. Bu esnada güvenilir bir yardımcı arayan Hz. Hatice Şam’a gidecek olan kervanını Hz. Muhammed’e (s.a.v.) teslim etti. Hz. Hatice, Peygamber Efendimizin yanına yardımcısı Meysere’yi görevlendirdi ve onları Şam’a uğurladı. Resulullah bu yolculuktan oldukça yüksek kâr elde ederek döndü. Meysere, Hz. Peygamber hakkında edindiği birçok olumlu intibayı Hz. Hatice ile paylaştı. Bu süreçten sonra Hz. Hatice, Nefîse bint Münye aracılığıyla Hz. Muhammed’e (s.a.v.) evlilik teklif etti. Yaptığı istişarelerden sonra Hz. Peygamber, amcaları ile birlikte Hz. Hatice’nin evine giderek onu ailesinden istedi. İki tarafın da uygun bulmasından sonra Hz. Muhammed (s.a.v.) Hz. Hatice ile nikahlanarak mutlu bir yuva kurdu.
Resulullah ile Hz. Hatice’nin Kasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma, Abdullah adında altı çocukları oldu. Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ilk çocuğu Kâsım’a nispetle Ebu’l-Kâsım denildi. Abdullah ve Kâsım İslam’dan önce vefat etmiştir. Abdullah ve Kâsım İslam’dan önce vefat etmiştir. Ancak Hz. Fâtıma dışındaki kızları da kendisinden önce vefat etmiştir. Peygamberimizin soyu Fâtıma (r.a.) ile devam etmiştir.
Hz. Peygamber, kurduğu mutlu yuvada hayatının yirmi beş yılını Hz. Hatice ile geçirmiştir. Hz. Hatice hicretten yaklaşık üç yıl kadar önce vefat etmiştir.
Peygamber Efendimizin Kâbe Hakemliği
Yağan şiddetli yağmurlar zaman zaman seller oluşturur ve Kâbe’nin zarar görmesine neden olurdu. O dönemde Kâbe’nin üzeri açık ve duvar yüksekliği bir adam boyundan fazlaydı. Hz. Peygamber yaklaşık otuz beş yaşında iken yine bir sel felaketi yaşanmış ve Kâbe büyük ölçüde tahrip olmuştu. Mekkeliler Kâbe’yi yeniden inşa ederek duvarlarını yükseltmeye ve yapının üzerini örtmeye karar verdiler. Rum tüccarlarından birinin karaya vuran gemisinin kerestesi bu amaçla satın alınıp Mekke’ye nakledildi. Böylece Kâbe yeniden inşa edilmeye başlandı. Hz. Peygamber, amcası Abbas ile birlikte inşaat malzemesini taşıyanlardan biriydi. Kâbe’nin tamiratı, Hacerülesved hizasına gelince durdu. Çünkü her kabile onu yerine koymanın kendilerinin hakkı olduğunu düşünüyor, yeminler ederek rakiplerini savaşa çağırıyordu.
Kureyş kabilesinin en yaşlısı Ebu Ümeyye b. Muğîre bir teklifte bulundu. Buna göre mescidin kapısından ilk giren kimse hüküm verecekti. Teklif kabul görünce gelecek olan hakemi beklemeye koyuldular. Kapıdan gelen Hz. Muhammed (s.a.v.) idi.
Hz. Muhammed (s.a.v.) hırkasını çıkarıp yere serdi. Hacerülesved’i kendi eliyle onun içine koydu. Sonra her kabileden bir kişinin örtüyü tutarak kaldırmalarını istedi. Yerleştirileceği yerin hizasına gelince Hz. Peygamber, Hacerülesved’i elleriyle yerine yerleştirdi.
Peygamberimizin Nübüvvet Öncesi Ahlaki Olgunluğu
Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatı boyunca peygamberliğine uygun örnek bir yaşantı sürmüştür. İslam Öncesi Dönem’de en bilinen ve öne çıkan özelliği “eminliği” olmuştur. Ona bu sıfatı bizzat veren Mekkeliler, peygamberlik mücadelesi sonrasında kendisine şair, sihirbaz, kâhin diyerek iftira etmişlerdir. Ancak onun güvenilirliğine söz söyleyememişlerdir. Hz. Peygamber, tebliğinin başlangıcında, “Şu dağın ardında düşman var, üzerinize baskın düzenleyecek desem bana inanır mısınız?” diye sorduğunda muhataplarının cevabı “Elbette inanırız çünkü şimdiye kadar senin yalan söylediğini hiç duymadık.” olmuştu.
Peygamberimizin Hira’da Tefekkür Günleri
Peygamberimiz, hiçbir zaman putlara tapmamış, cahiliyenin çirkin âdetlerinden de uzak durmuştu. Allah Resulü, putlara tapmanın anlamsızlığını kavramıştı. Ancak nasıl hareket edeceğini bilemiyordu. İçinde bulunduğu durumu tefekkür edebilmek için yalnızlığı tercih eder olmuştu. Allah Resulü inziva hayatını tercih ederek bir nevi dedesinin yolunu takip etmiştir. Zira Abdülmuttalib ve Mekkeli bazı hanifler Ramazan ayı boyunca Hira’da inzivaya çekilir, bu süre içinde fakirlere ikramı arttırır ve Kâbe’yi tavaf ederlerdi.
Peygamberimiz, kırklı yaşlarına doğru Ramazan aylarını Hira’nın zirvesine yakın küçük bir mağarada geçirmeye başladı. İnziva niyetiyle evinden uzaklaşan Hz. Peygamber, yanına biraz azık alıyor ve Kâbe’yi uzaktan gören bu mağarada derin düşüncelere dalıyordu. Gün içinde aynen gerçekleşen rüyalar görüyordu. Bazen kendisine selam verildiğini işitiyor ancak çevresinde ağaçlar ve taşlardan başka bir şey göremiyordu. Peygamber Efendimizin yaşadığı bu tecrübeler bir anlamda indirilecek vahye ruhunu ve zihnini hazırlamıştı.