Kendilerine tuzak kuranlar

İslam
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Yüce Rabbimiz, En’âm suresinin 122-123. âyetlerinde şöyle buyuruyor: “…İşte, kâfirlere yapmakta oldukları böyle süslü/çekici g...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Yüce Rabbimiz, En’âm suresinin 122-123. âyetlerinde şöyle buyuruyor:

“…İşte, kâfirlere yapmakta oldukları böyle süslü/çekici gösterilir. Böylece biz, her ülkenin (karyenin) önde gelenlerini -orada hileli düzenler kursunlar diye- oranın suçlu/günahkârları kıldık. Oysa onlar, hileli düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar.” (En’âm 6/122-123)

Doğru Yol‘açağrıldıkları halde eğri yollarda yürümeyi tercih edenlere yaptıklarını güzel göstermesi Allah’ın yasasıdır. Onlar zamanla karanlığı sevmeye başlar; karanlıklar içinde körler gibi el yordamıyla yürümekten ve hayatları boyunca sürüklenip gitmekten hoşlanır hale gelirler. Kendilerine her kötü şey, sevmeye ve yapmaya değer, her gülünçlük de bir hikmet parıltısı olarak görünür (Tefhimü’l-Kur’ân).

“Her ülkenin (karyenin) önde gelenlerini…”ifadesindeki “karye”, sözlükte ‘köy, kasaba‘ demek olup Kur’an’da ‘belde, şehir/kent, ülke‘ gibi daha genel mânada da kullanılır. 

İyilerin ve kötülerin bel­li olması için Allah’ın koyduğu yasa uyarınca, henüz müşrik zorbaların hâkim olduğu Mekke’de olduğu gibi, gerek o dönemdeki gerekse geçmişteki nice top­lumlarda, şehir ve ülkelerde de insanları hak ve hayırdan alıkoymak amacıy­la hile ve tuzaklar kuran yöneticiler olmuştur. Allah böylece insanları kötüler ve kötülüklerle imtihan eder ki imanda, hak ve hayır yolunda sebat edenler de inanç zafiyetinden ötürü kötülüğe teslim olanlar da belli olsun. Aslında hakka karşı tuzak kurmaya kalkışanlar, şuurunda ve farkında olmadan, ancak kendilerine tuzak kurmuş olur, kendi ruhlarını ve ebedî hayatlarını tahrip ederler (Kur’ân Yolu).

Şehid üstad Seyyid Kutub, bu âyeti şöyle yorumlar:

Her kentte -büyük kent ve başkentte- büyüklük taslayan suçlulardan bir grubun Allah’ın dinine karşı düşmanca bir tavır takınmaya yatkın olmaları her zaman için geçerli olan bir kuraldır. Çünkü Allah’ın dini ise, bu büyüklük taslayanların insanlara haksızlık aracı yaptıkları iktidardan, insanları kendilerine kul konumuna getirdikleri rablıktan ve insanları köleleştirmek için kullandıkları hâkimiyetten soyutlanmaları noktasında başlamaktadır. Tüm bu nitelikleri Allah’ın dini, tek başına insanların Rabbi, insanların sahibi ve insanların ilahı olan Allah’a vermektedir.

Yüce Allah’ın peygamberlerini hakikatle birlikte göndermesi fıtratın özünde yer eden bir kuraldır. Bu gerçek sayesinde ilâhlık taslayanlar ilâhlıktan, rablıktan ve egemenlikten soyutlanırlar. Bu yüzden Allah’ın dinine ve O’nun peygamberlerine düşmanlıklarını açığa vururlar. Sonra da kentlerde çeşitli komplolar kurar; aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Hak ve hakikate karşı başlattıkları savaşta batıl ve sapıklığın yayılmasında ve görünüşte korkutucu olan komplolarla insanları değersiz hale getirmekte, cinlerden şeytanlarla yardımlaşırlar. Bu, her zaman için geçerli bir kuraldır… Ve savaş kaçınılmazdır. Çünkü bu savaş, Allah’ın dininin başta gelen ilke (egemenliği bütünüyle Allah’a özgü kılmak) ile kentlerdeki suçluların ihtirasları, hatta bizzat varlıkları arasındaki eksiksiz çelişkiye dayanır. Bir peygamberin bu savaşa girişmekten başka seçeneği yoktur. Peygambere inananların da savaşa girişmekten ve sonuna kadar bu savaşı sürdürmekten başka yapacakları bir şey yoktur. 

Bu ayette Allah Teâlâ dostlarına güvence verir: Büyüklük taslayan suçluların komploları ne kadar büyük ve sürekli olursa olsun, sonuçta kendilerinden başka kimseye bir şey dokunduramayacaklardır. Kuşkusuz müminler bu savaşa tek başlarına girişmiyorlar, bu savaşta yardımcıları ve dostları Allah’tır. O kendilerine yeter. Ve O komplocuların komplolarını başlarına geçirir (Fî Zılâli’l-Kur’ân).

Merhum Muhammed Hamdi Yazır da bu âyeti şöyle anlar:

‘Böyle her karyede de ileri gelenleri o memleketin suçluları kıldık ki, o memlekette kötülükler yapsınlar, hileler, hilekârlıklar yapsınlar. Oysa onlar, o hileyi başkalarına değil, ancak kendilerine yapıyorlar, başkalarını aldatıyoruz sanıyorlar, oysa kendilerini aldatıyorlar da haberleri olmuyor. Bulunduğu ve özellikle başında bulunduğu memlekette hakka ve o memleketin halkına karşı kötülük yapan, hile ve hilekârlıkla entrika çeviren o büyük mücrimler bilmezler ki, aldattıkları vatandaşlar başkaları değil, yine kendileridir. Onların zararları, aldanmaları, kendilerinin zararları, aldanmalarıdır. 

Bilmezler ki, halkın zararı, ülkenin zararıdır ve ülkenin zararı, herkesten önce o ülkenin başında bulunanların zararıdır. Bilmezler ki, o ülke düşünce, ilk önce düşen kendileri olacaktır. Bilmezler ki, Hak Teâlâ aldanmaz. Hakka kötülük yapmaya çalışanların o kötülükleri, “Kötü tuzak, ancak sahibine dolanır” (Fâtır, 35/43) âyeti gereği sonunda kendilerini kuşatır, başlarına patlar‘ (Hak Dini Kur’ân Dili).

Nitekim içerde ve dışarda hileli tuzak kuranların tuzakları kendi ellerinde ve başlarında patlıyor…