Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…
Namaz Bir Tevhid Eylemi kitabımızda, namaza başlamadan önce “tebettül”de bulunmanın yani dünyaya veda edercesine ve son namazını kılacakmış gibi namaza durmanın önemini vurgulamıştık:
Kul, namaz kılmak için Allah’ın huzuruna çıktığında dünyayı adeta terk etmeli, Allah’tan başka her şeyi unutup onlara veda etmelidir. Kalbindeki her tür dünyevi heva ve hevesi atıp O’na yönelmelidir…
“Rabbinin adını an ve her şeyden kalbini boşaltarak (tebtîl) O’na bütün kalbinle yönel (tebettel) O, doğu’nun da, batı’nın da Rabb’idir, O’ndan başka ilah yoktur. Yalnız O’nu vekil tut.” (Müzzemmil/8-9)
Âyette geçen “tebettül”; kelime anlamı olarak ‘kesivermek’ demektir. Yani Allah’tan başka her şeyden ve herkesten ilgi ve alakayı kesmek, dünyayı ve dünyevi sevgileri gönülden silip atıvermektir. Kur’ân’da (Âl-i İmran/14) dikkat çekildiği üzere, ‘insanlar için sevimli kılınıp tezyin edilen; kadınlardan, oğullardan, kantar kantar altın ve gümüşten (paradan), nişanlı atlar ve develerden (taşıtlardan), ekinlerden” ilgi ve alakayı kesivermek, onları unutuvermek… Tüm sevgileri, ilgi ve alakaları “doğu’nun ve batı’nın Rabbi” olan Allah’a yöneltmek… İşte, namaz kılmak için Allah’ın huzuruna duran mümin, ancak bu suretle Yüce Rabb’inin “ve tebettel ileyhi tebtîlâ” buyruğunu yerine getirmiş olabilir…
Evet, mümin kul, namaza başlamadan dünyaya ait bütün düşünceleri bir kenara bırakabilmelidir. Kalbi meşgul eden şeyleri bir kenara bırakmadan zaten Allah’a gereği gibi yönelip kalbini O’na açmak mümkün değildir. Allah’tan başkalarının ilahlığını reddetmeden Allah’ın ilahlığını kabul nasıl mümkün değilse, tağut’u reddetmeyen kalbin Allah’a yönelmesi nasıl imkânsızsa (Bakara/256), dünyevi ilgi ve sevgilerden yeterince boşalmamış bir kalbin de “Âlemlerin Rabbi” Allah’a yönelmesi mümkün olmaz…
Abdullah b. Ömer’den (r.a) gelen bir hadiste Efendimiz (s): “Dünyaya veda eden kimsenin namaz kıldığı gibi namaz kıl! Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor!” der (Albânî, Câmi’, 3776).
Bu açıklamalara şu hadisi de ekleyelim: “Namazı Allah’ı görüyormuş gibi kılın.” (Müslim, İman 57)
Yine Hz. Ebu Eyyûb’dan (r.a.) aktarılan bir rivayete göre: Rasûlüllah’a (s.) bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Rasulü! Bana (dini) öğret ve fakat çok özlü olsun!” dedi. Rasûlüllah (s.): “Namazına kalktığın vakit (dünyaya) veda edenin (namazı gibi) namaz kıl. Sonradan (pişman olup) özür dileyeceğin söz söyleme. İnsanların elinde bulunanlardan ümidini kesmeye azmet!” buyurdular. (İbn Mace, Zühd 15 (4171).)
İbn Mâce’nin “Sünen”ini Türkçe’ye tercüme ve şerh eden merhum Haydar Hatipoğlu, “Vedâ edenin namazı” ifadesinden maksadın, dünyadan ayrılmak üzere olan müminin kıldığı son namaz olabileceği üzerinde durur ve hadis-i şerifteki namazla ilgili cümleyi şöyle anlar:
‘Sanki sen son namazını kılıyorsun. Bu itibarla namazını dikkatli, huzurlu, manevi zevk ve iştiyakla, huşû içinde kıl… Namaza durduğun zaman bütün dünyayı hatırından çıkart, tam anlamıyla Allah’a yönel, O’nun huzurunda olduğunu bir an bile unutma; böylece dünyaya veda etmiş gibi ol.”
Müminleri namaz kılmaya başlamadan önce uyarmak üzere şu hadis-i şerifi, bazı camilerimizin duvarlarında levha olarak görürüz:”Salli salâte müveddi’ın, ke-enne-ke lâ tusalli ba’dehâ: (Dünyaya) vedâ edenin kıldığı namaz(gibi namaz)ı kıl; sen o namazdan sonra namaz kılamayacakmışsın gibi.”
Peygamberimizin (s.) bu tavsiye ve talimatlarının ashabı tarafından en güzel şekilde uygulandığını, onları takip eden ilk nesillerin de buna riayet ettiklerini biliyoruz. Ancak sonraki nesiller, bu çok güzel uygulamayı zamanla ihmal ettiler ve sadece “saflarınızı düzeltiniz” nebevî uyarısıyla yetinir oldular…
Geçen yıl, Mescid-i Aksâ’da bir sabah namazı öncesinde ŞeyhYusuf Ebû Sinine‘nin cemaate dönüp
“Sallû salâte müveddi’ın ve hâşi’ın: (Dünyaya) veda edip huşû duyan kişinin kıldığı namazı kılın!” uyarısını işitince müthiş heyecan duydum. Ve bu muhteşem sünneti canlandırma arzusuna kapıldım…
Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez hocamızla bu hatıramı paylaştığımda, kendisi de geçen yıl Mescid-i Aksâ’da namaz kılarken Ebû Sinine‘den aynı uyarıyı işittiğini söyledi ve yaklaşık on yıl önce Türkmenistan’ın Merv kentindeki iki sahabenin (Büreyde el-Eslemî ve Haris el-Ğıfârî -r.a.-) kabirlerini ziyareti öncesi, bir camide yaşlı bir imamdan “sallû salâte müveddi’ın” uyarısını işittiğini ve Merv’de tanık olduğu bu “yaşayan sünnet”in kaynağını dönüşte Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde Büreyde el-Eslemi‘nin şu rivayetinde bulduğunu aktardı: “Bir akşam namazı idi… Rasulüllah namaz için mihraba geçti; ellerini tekbir alacakmış gibi kaldırdı ama tekbir almadı ve bekledi; sonra tekbir alacakmış gibi ellerini kaldırdı ama tekbir almadı, bekledi. Ta ki vaktin çıkmasından korktuk. Sonra, ashabına döndü:
“Veccihû gulûbeküm ilallah ve sallû salâte müveddi’ın: Kalplerinizi Allah’a yöneltin ve (dünyaya) veda edenin (kıldığı) namazı kılın!” buyurdu. İşte Merv’de ve Kudüs’te yaşayan sünnetin kaynağı!…
Gelin bu muhteşem sünneti hep birlikte ihyâ edelim de her namazımızı son namazımızgibi kılalım.