Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…
Müslüman isek şunları bilmemiz ve gereğini yerine getirmemiz zorunludur:
Mal mülk Allah’ındır, biz de O’na aidiz, vücudumuz ve mülkümüz bize O’nun emanetidir, nasıl kullanacağımızı da Kitabında açıklamış, Güzel Örnek Elçisi ile de uygulamayı göstermiştir.
Birkaç âyeti hatırlayalım:
“Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma!/Çünkü savurganlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan da Rabbine karşı çok nankördür” (İsra: 26-27).
“Onların mallarında yoksunun ve isteyen yoksulun hakkı vardır” (Zâriyât: 19).
33. “Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah lütfundan ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetlerini korusunlar. Bedelini ödeyerek hür olmak isteyen köle ve câriyelerinizin -kendilerinde hayır görürseniz- tekliflerini kabul edin. Allah’ın size verdiği malından da onlara verin. Namuslu yaşamak isterlerse, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için câriyelerinizi fuhuş yapmaya zorlamayın. Kim onları zorlarsa bilinsin ki Allah, onların zorlanmaları sebebiyle bağışlayıcıdır, esirgeyicidir (Nur:33).
Bu âyetlerde malın mülkün Allah’a ait olduğu ve kullarına emaneten verdiği servette ihtiyaç sahiplerinin hakkı bulunduğu apaçık ifade edilmiştir. Bir insanın temel ihtiyacı bulunduğu ve başkasında da ihtiyacından fazlası var olduğu halde eğer bu yoksulun ihtiyacı karşılanmazsa “hakkı yenmiş” olmaktadır.
Elbette bir zengin, ihtiyaç sahiplerine bütün mülkünü dağıtıp o da yoksullar arasına katılacak değildir; bu davranış problemi çözmez. Ama müminler yoksulluğa çare bulmak üzere teşkilatlanır, lüksü ve israfı terk eder, her biri hesapça kendine düşeni (bu miktar zekattan fazla da olsa hak olarak) öderse toplum içinde temel ihtiyaçlarından mahrum kimse kalmaz.
“Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır” (Kehf: 46).
“İyi davranışlar” diye çevirdiğimiz ve kalıcı olduğu açıklanan “sâlihât” hem inanmayı hem de İslâm’ın yapılmasını emrettiği ve hoş karşıladığı, ahlâkî değerlere uygun işleri, ibadetleri ve güzel davranışları ifade etmektedir.
Şimdi bir bakalım âyet ne diyor, biz ne yapıyoruz:
Efendimiz bir tek kız çocuğunu bile iyi eğitip topluma katan ana babayı cennetle müjdelediği halde bazı kimseler oğlan doğurmadı diye karı boşamaya kalkışıyorlar.
Mensubiyet olarak Müslüman olanların pek çoğu ömrünün ve mesâîsinin çoğunu servet edinme, maddi güzellikler, refah, lüks için harcıyorlar, sıra ebediyete yolcu olmaya gelince ömür sermayesini uğrunda harcadığı şeylerin bir iğnesini bile kefene koyup öte dünyaya taşıyamıyorlar.