“İslamofobi bir insan hakkı ihlalidir”

İslam
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, himayelerinde gerçekleştirilen ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ile Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünce (BYEGM) The Grand Tarabya Otel’de düzenlenen &#...
EMOJİLE

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, himayelerinde gerçekleştirilen ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ile Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünce (BYEGM) The Grand Tarabya Otel’de düzenlenen “Hukuk ve Medya Bağlamında Uluslararası İslamofobi Konferansı”nın açılışında yaptığı konuşmada, birbirinden önemli konu başlıklarının, dünyanın çeşitli bölgelerinden, alanında uzman kişiler tarafından tartışılması ve yorumlanmasının Türkiye’nin ve dünyanın entelektüel hayatına ciddi katkılar sunacağına inandığını ifade etti.

İletişim teknolojisindeki yeniliklerle, sınırların kağıt üstünde kaldığı bir dünyada, karşılıklı bağımlılıkla birlikte kültürlerarası diyalog ve işbirliği alanlarının her geçen gün geliştiğini belirten Arınç, “Aynı zamanda, birlikte yaşama düşüncesine karşı; nefret, dışlama, yabancı düşmanlığı, ırkçı söylem ve eylemlerde de ciddi anlamda artışlar olmaktadır. Son derece sinsi şekilde ilerleyen ırkçılık, ayrımcılık, köktencilik, aşırılık gibi sorunlar adeta toplumlara ölümcül bir virüs gibi nüfuz etmeye çalışıyor. İşte bu virüslerden birisi de İslamofobidir” diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Arınç, 11 Eylül saldırılarının yıldönümünün yaşandığını ve sadece Amerika’da değil, başta Avrupa olmak üzere çok geniş bir coğrafyada, sistemli bir şekilde nefret ideolojisinin propagandasının yapıldığını kaydetti.

Bu noktada İslamofobinin, İslam’ın ve dolayısıyla Müslümanların, Batı toplumları için potansiyel bir tehdit olduğu algısına dayanan bir “nefret ideolojisi” olarak yaygınlaştığına işaret eden Arınç, şunları kaydetti:

“Konferansın hemen başında çok başarılı bir sunum gerçekleştirildi. Burada gördüklerimiz bizi etkiledi ve doğrusu korkuttu. Siyatçilerinden, medyada ve sokak gösterilerinde yapılan davranışlar ve sözler işin hangi boyuta geldiğini doğrusu açıkça gösterdi. İslamofobinin nasıl ve ne zaman ortaya çıktığı tartışılsa da, geçmişten kalan bazı izler taşımakla birlikte bu kavramın kullanımı ve politik izdüşümleri son yüzyılda ortaya çıkmıştır. Modern dönemde farklı yönleriyle ortaya çıkan İslamofobi, aynı zamanda bir baskı aracıdır. ‘İslam ve demokrasi yan yana gelmez’ teorisinden beslenen bu baskının ana hedefi, İslam ve demokrasiyi birlikte özümseyen coğrafyaların sorun adacıklarına dönüşmesidir.

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da paydaş olduğu bu toplantıda şunu net olarak ifade diyorum, Müslümanlar özünde demokrattır. Bir başka deyişle Müslüman bir insanın demokrat olmasını engelleyecek hiçbir dini kural yoktur. Elbette her dinin mensupları farklı siyasal tercihlerde bulunabilir. Fakat bir hüküm cümlesi olarak sadece ‘demokrat Müslüman olmaz’ denilirse bu çok büyük bir yanlış olur. Bunun en önemli örneği, kendi hükümetimizin, kendi partimizin tüzüğünde, muhafazakar demokrat yazan bir parti oluşumuzdur. AK Parti, dünya devletleri arasında hem medeniyetler çatışması, hem de demokrasiye karşı İslam’ın tehdit olduğu tezlerini çökerten nadide bir örnek konumundadır.”

İslam dünyası rencide ediliyor

İslamofobi üzerinden siyasal alanda oluşturulmaya çalışılan “siyasi İslam tehdidi” yaklaşımını da tehlikeli bulduğunu belirten Arınç, demokratik seçimlerle işbaşına gelen hükümetlerin el çektirilmesinin tek yönteminin de yine demokratik seçimler olduğunu vurguladı.

Arınç, demokrasinin en temel özelliği olan azınlıkların iktidar olma yollarının açık olduğu rejimlerde, değişim ve dönüşümün tek yolunun yine demokratik yöntemler olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: 

“Bir seçimden diğerine kadar geçen süre zarfında, azınlıkta olanların da her türlü meşru ve hukuki talebi de saygıyla karşılanmalıdır. Bu gerçeklere rağmen, ne yazık ki, ‘İslam ve terörizm’, ‘İslam ve baskıcı rejim’ kavramları yerli ve yersiz, son derece sorumsuz şekilde yan yana getiriliyor ve bu şekilde ayrımcılık körükleniyor. Toplumlara pompalanan antipatiler, derin kaygıların ortaya çıkmasına, toplumların birbirine şüpheyle bakmasına sebep oluyor. Güven yerine, korku ve şüphenin hakim olduğu bir toplumsal algı oluşuyor.

Biz hiçbir semavi dinin teröre pirim vermeyeceğine inanıyoruz. Nasıl ki, Hristiyanlık, Musevilik terör ile yan yana getirilmezse yüce dinimiz İslam’a da bu iftira yakıştırılamaz. Akıl ve vicdan sahibi herkesin bu iftiraya karşı durması, bir insanlık görevidir. Dünyada hiçbir terör eylemi ve terör örgütü, o eylemi yapanların ya da o örgütün mensuplarının dini inançlarıyla değerlendirilmezken, maalesef bazı terör eylemlerinin ardından 2 milyara yakın nüfusa sahip İslam dünyası hedef gösterilmekte, rencide edilmektedir. Terör saldırıları ile insanları katleden, masum insanlara zarar veren, toplumların güvenliğini tedirgin edenler, dinleri ne olursa olsun sadece birer canidirler.”

Özet bir haber bombardımanı yaşıyoruz

Arınç, enformasyon teknolojisindeki gelişmeler sayesinde, milyonlarca insanın olaylar hakkında anında bilgi sahibi olduğunu belirterek, şunları söyledi: 

“Akademik ve derin analizler yerine, özet bir haber bombardımanı yaşamaktayız. Toplumlar, dinler, kişiler, ülkeler hakkındaki bilgiler, anlık ve herhangi bir doğruluk testine tabi tutulmadan, muhataplarına iletilmektedir. Medyanın acil ve anlık haber alma ihtiyacına karşılık, dinler ve toplumlar arası ilişkiler, uzun ve sağlam temellere dayanmaktadır. Medyanın haber tüketimi, toplumsal ilişkilerde günlük etkiler bırakırken, medeniyet ilişkileri, uzun yıllar ve derin bir tarih ile oluşmuş dengeler üzerine kuruludur.” 

“İslamofobi, bir insan hakkı ihlalidir”

Bülent Arınç, Nazizmin bile İslam ile karşılaştırıldığını anlatarak, şunları kaydetti:

“Üzülerek belirtmek istiyorum ki, her fırsatta, insan hakları, özgürlükler, bireysel haklar, kültürel çeşitlilik gibi evrensel değerlerin savunucusu olduğunu dile getiren Batı medyasının İslam ve Müslümanlara yönelik kullandığı dil, son derece sorunludur. Bu konuda, sevgili Peygamberimize hakaret içeren film sırasında yaşanılanlar, olumsuz bir örnek olarak ayrıca irdelenmelidir. Bu kötü örnekten sonra, uluslararası medya sektöründe ‘tahrik ve ifade özgürlüğü’ arasındaki belirsizliğin netleşmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hangi noktadan bakarsak bakalım İslamofobi, bir insan hakkı ihlalidir ve Müslümanların insanlık onuruna yapılan bir saldırıdır. Bu hak ihlalini besleyici ve tetikleyici iletişim stratejilerinin dünya barışına hiçbir katkısı olmayacaktır. Medyanın toplumları bilgilendirmek ve farkındalık oluşturmak gibi önemli bir görevi varken, İslamofobi gibi bir nefret ideolojisinin parçası olması güvenilirliği ve objektifliği zedelemektedir.”

AA