İslam ekonomisi olur mu?

İslam
İşte Faruk Beşer’in o yazısı… Bendeniz önce o meşhur tarifi değiştirir ve iktisat, sınırsız kaynakları sınırlı ihtiyaçlara göre kullanmasını bilmektir derim. Bu da insanın hem kendini, hem...
EMOJİLE

İşte Faruk Beşer’in o yazısı…

Bendeniz önce o meşhur tarifi değiştirir ve iktisat, sınırsız kaynakları sınırlı ihtiyaçlara göre kullanmasını bilmektir derim. Bu da insanın hem kendini, hem kaynakları, hem de o kaynakların sahibini tanımasını gerektirir. Yani bu da bir imtihandır, tıpkı dere kenarında abdest alırken bile bakalım israf etmeden alabilecek misiniz, denmesi gibi.

Yani ekonomi deyince ilk önce gaye ve ahlak problemi aklıma gelir: Gerek bu kaynaklar, gerekse insan niçin var oldular? Bunların var edeni bu konuda insandan nasıl bir tavır bekliyor? Hem kendine, hem de o kaynaklara karşı… Onları bulma, işleme ve kullanma nihai amaç mıdır, yoksa daha yüce bir amaca araç olarak mı vardırlar? İnsan kimin malını tüketiyor, nasıl ve ne kadar tüketebilir? Kullandıkları için bir teşekkür borcu yok mudur? Kime ve nasıl teşekkür etmelidir? İşte birinci mesele budur. Bilmiyorum bunu rahmetli Sabahattin Zaim Hoca’dan duyduğum Homoekonomikus yerine Homoislamikus ile anlatabilir miyiz?

İkinci olarak, belki yine birincisine bağlı tayyib ve habis kavramları aklıma gelir. Bunlar birer Kur’an kavramıdırlar. Allah der ki; ‘size verdiğim rızıklardan helal ve tayyib olarak yiyin, tayyib olanlar helal, habis olanlar haramdır’. Tayyib, helalin de tertemiz ve sağlıklı olanıdır. ‘Helalü hoş’ kavramı ‘helal ve tayyib’in Türkçesidir. Mesela tıka basa yemek helal olsa da hoş değildir. Hatta bir noktadan sonra haram, yani habis bile olabilir. O halde helal ve haram kavramları da ekonomiye dâhil edilmelidir. Ekonomi sözlüklerine baktığınızda bu kavramları bulamazsınız.

Bunların ardından akla gelecek ve eğer İslam ekonomisi diye bir şey varsa onun belki en temel kavramı olan konu israf meselesidir. Sanırım hem ekonomiyi, hem de İslam’ı bilenler, kapitalist ekonomi ile İslam ekonomisi arasındaki en belirgin farkın burada olduğunu söyleyeceklerdir. Modern kapitalist ekonominin en önemli varlık sebebi tüketimdir. Çünkü tüketim olmadan pazarlama olmaz, pazarlama olmadan üretim olmaz, üretim olmadan da daha çok kazanamazsınız. O halde hedef tüketimi artırmaktır, onu artırmak için de ihtiyaçları artırmak gerekir. İhtiyaçların artması kişiye yeni meşgaleler çıkarır. Bunlar da insanı asıl amacından ve yapması gerekenden alıkoyar. İnsan tüketmek için üreten bir varlık haline getirir. Sadece yiyen, içen ve tüketen olur. Oysa İslam ‘yiyin, için ama israf etmeyin’ der.

‘İsraf edenleri Allah sevmez, saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridirler. Şeytanlar da size geçim korkusu pompalarlar’. Bu şeytanların büyük bir kısmı muhtemelen insan şeytanlarıdır.

İsraf, Allah’ın verdiği her türlü değeri dünyaya, ya da ahirete yaramayacak şekilde, yani boş yere tüketmedir. Bunların gerektiği yerde, ama gereğinden fazla tüketilmesi de israftır. Ve israf tek kelime ile haramdır. O halde, yine eğer varsa, bir İslam ekonomisi gerçek ihtiyaçları ve bu ihtiyaçlar için gereken değerleri ve onların miktarını, en gerçekçi biçimde bulup ortaya koyabilme bilimi olmalıdır.

Müslüman adam şuna inanır: ‘Kişi kıyamet günü şu dört şeyin hesabını vermeden adımını atamaz: Ömrünü nerede tükettin? İlminle ne kadar amel ettin? Malını nereden kazandın, nereye harcadın, bedenini ne ile yıprattın’.

Yazının devamını okumak için tıklayınız!