İki kutuptan Muhammed Kutup!

İslam
İşte Ali Bulaç’ın o yazısı… 1970 yılında Diyarbakır’dan iş aramak üzere İstanbul’a gelen bir genç. Annesini kaybetmiş, derin bir üzüntü içinde. Çaresizce bu büyük şehirde tutunmaya çalışıy...
EMOJİLE

İşte Ali Bulaç’ın o yazısı…

1970 yılında Diyarbakır’dan iş aramak üzere İstanbul’a gelen bir genç. Annesini kaybetmiş, derin bir üzüntü içinde. Çaresizce bu büyük şehirde tutunmaya çalışıyor. Mekanı Eminönü-Küçükpazar ve elbette Galata Köprüsü. Günlerce ve aylarca iş arar, bulamaz.

Umudunu kaybetmek üzere, umudu tükenmeye yüz tuttukça öfkesi de artmakta, zaten ruhunda potansiyel olarak var olan muhalefet ve direniş giderek patlama noktasına gelmektedir. Öfkesini açığa vurabileceği en uygun mecra TİP görünmektedir. Çetin Altan ve diğer sosyalist-komünist muhalifler yeri göğü birbirine katmakta; kızgınları, dışlanmışları, mağdurları ve umudunu kaybedenleri etraflarında toplamaktadırlar. Şu var ki o dönemde adalet arayışını komünist mecrada aramak o kadar kolay değil, zira Komünizmle Mücadele dernekleri, sağ muhafazakâr çevrelerin tamamı, mukaddesatçılar komünizme karşı büyük mücadele başlatmışlardır.

Bu genç aldırmadan “komünistlikse komünistlik” deyip TİP’e kaydolmak üzere Bab-ı Ali yokuşuna yönelir. MTTB’nin tam oraya gelmişken sokağın başındaki Sönmez Neşriyat’ın vitrininde bir kitap gözüne çarpar: “20. Asrın Cahiliyeti”. İsmi onu öylesine cezp eder ki, içeri girer, vitrindeki kitabın fiyatını sorar. Kapakta 10 TL yazar. Genç, cebindeki parayı çıkarır bakar, son parası da 10 TL’dir. Tezgahtaki adama; “Bana 9 liraya verirsen alırım, bütün param bu. 1 liram kalsın.” Adam tebessüm ederek kitabı verir. Genç, kitabı alır ve gerisin geri Galata Köprüsü’nün altına döner. Kitabı okumaya başlar. Bitirinceye kadar elinden bırakmaz. Bitirdiğinde kararını verir: “Benim Müslüman olmam lazım. Bu ülkenin adaletsizliğine, sürüp giden zulümlere ancak İslam içinde mücadele verdiğimde hedefime ulaşabilirim. Hem İslam adalet ve onur kazandırdığı gibi özgürlük ve ahlak da getirir.” Ve o genç bugün 70’lere merdiven dayamış, hâlâ okuduğu ilk İslamî kitabın heyecanı ile mücadelesine devam eder, on akademisyenden daha fazla kitap okur.

20. Asrın Cahiliyeti’nin yazarı geçen hafta Cidde’de 95 yaşında bu dünyadan irtihal eden Muhammed Kutup’tur; Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun. Kitabını okuyup da komünist olmaktan vazgeçen ve İslam’ı seçip bugüne kadar aynı azimle mücadelesine devam eden değerli dostum, kardeşim Necati Aktülün’dür. Aktülün, benim 1975’te mezun olduktan sonra öğretmenlik yerine yazarlığı seçmemde birinci derecede rol oynayan, bir avuç arkadaşla Düşünce Dergisi ve Yayınları’nın kuruluşunda, İnsan Yayınları ve Zaman Gazetesi’nin 1986’da kurulurken 3 ortağı arasında yer alan değerli bir insandır.

Konumuz Muhammed Kutup!

İslam dünyasının tanınmış fikir ve dava adamlarından Muhammed Kutup, 1919 yılında Mısır’da dünyaya gelmişti, şehid Seyyid Kutup’un kardeşidir. Seyyid Kutup gibi hem bir fikir adamı hem önemli bir âlimdi, hayatı çilelerle geçti ama bir gün olsa sapma, zaaf veya gevşeklik göstermedi. 1966 operasyonundan sonra Mısır’da Nasır’ın yargıya verdiği direktifle tutuklandı, yıllarca hapis yattı, hapisten çıkınca Suudi Arabistan’a iltica etti. Kardeşi ve diğer İhvan’ın önde gelenlerine karşı başlatılan operasyonun gerekçesi “Hükümete komplo düzenlemek, Nasır’ı devirmeyi hedefleyen eylemler içinde yer almak”tı. Suçlamaların tamamı iftira ve töhmetti. Hür Subaylar, Kral Faruk’a karşı Müslüman Kardeşler’in desteğini alarak iktidar oldular; rakiplerini tasfiye ettikten sonra iktidarı onlara destek veren paydaşlarıyla paylaşmak istemediler. İhvan’ı en güçlü, halka yayılmış, İsrail’le süren savaşlarda en önde kahramanca çarpışan ve sömürgecilere karşı cihad ruhunu uyandırıp Mısır toplumunu mobilize eden bir güç görüyorlardı. Müslüman Kardeşler’in sistem içinde etkili olmaları durumunda politikaların mahiyeti değişecek, milliyetçi-sosyalist Nasır ve çizgisi etkili olmayacaktı. Onları yalan, iftira ve asılsız suçlamalarla tutuklayıp zindanlara attılar; başta Seyyid Kutup ve Abdulkadir Udeh olmak üzere liderlerini idam edip 2011 yılına kadar sürecek mihnet dönemini başlattılar. Mursi’yi askerî darbe ile devirenler de seleflerinin mirasını takip ettiler. Darbecilere göre Müslüman Kardeşler “siyasi bir parti değil bir cemaattir, devlet ve siyaset içindeki adamları emirlerini İhvan’ın liderinden almaktadırlar. Bir cemaat, cemaatliğini bilmeli, siyasete ve devlet idaresine karışmamalı.”

Muhammed Kutup, Türkiye’yi çok sever, sık sık ülkemize gelir haftalarca kalırdı. Beliğ bir Arapçası vardı. Bir sohbetinde şöyle demişti: “Türklerin Arapların ilimlerine itimatları çok. Öyle ki bir Arap vaiz hapşıracak olsa hemen bunu ‘İslam’a göre hapşırma’ diye Türkçeye çevirirler. Ben kitabımı yazarım daha Arapçasını bitirmeden Türkler basma hazırlığına girişir.” Tabii ki Türkiye’den büyük beklentileri vardı, bunu her fırsatta dile getirirdi. Bir sohbetinde de şöyle demişti: “Türklerin ev içindeki terlik kullanmalarına hayranım. Kapıdan girince terlik giyerler, banyoya girerken terliği değiştirirler. Tuvalette de başka terlik giyerler.”

Benim ve neslimin fikrî hayatı, İslamî bilinci ve politik perspektifi üzerinde ağabeyi şehit Seyyid Kutup ve Ebu’l-A’la Mevdudi gibi büyük etkisi oldu. Beni çok etkileyen iki kitabı ‘20. Asrın Cahiliyeti’ ve ‘Taklitlerin Çarpışması’ idi. Karl Marx, Darwin ve Freud üzerinde önemle duruyor, 20. yüzyıl düşüncesinin bu üç kaynaktan beslendiğini anlatmaya çalışıyordu. Sanat ve edebiyata büyük yatkınlığı vardı, İslam ve sanat konusunda iyi bir kitabı var. Esasında hapse düşünceye kadar daha çok sanat ve edebiyatla ilgileniyordu. Mekkî ve Medenî ayetlerin karakteristik özellikleri ve farklılıkları üzerine iki ciltlik kitabı önemlidir. 35’e yakın kitap telif etti: Bunların içinde İslam ve Materyalizme Göre İnsan, İslam’ın Etrafındaki Şüpheler, İslam Terbiye Metodu ve Ahlak, Biz Müslüman mıyız?, İslam’a Göre İnsan Psikolojisi, Çağdaş Fikir Akımları hemen akla gelenlerdir.

Muhammed Kutup, aktif siyasetten uzak bir hayat yaşadı. Hem yaşadığı ülkede buna müsait ortam yoktu hem esasında onun değerlendirmesine göre siyasetin öncelikle sağlam bir İslamî fikrî zemin üzerinde inşa edilmesi gerekirdi. İslam dünyasında eksik olan şey siyasal hareketlerin veya Müslüman kimliğiyle siyaset yapanların nasıl bir İslamî siyaset konusunda yeterli fikir ve donanıma sahip olamamasıdır. Bu siyasetçilerin hata ve yanlışlıkları, zulüm ve yolsuzlukları hep İslamiyet’e fatura edilmektedir, oysa bu siyasetçiler hiçbir zaman kelamî ve fıkhî sağlam siyaset nasıl olur diye herhangi bir endişe duymamış, sadece Müslüman toplumların ezilmişliklerini, dışlanmışlıklarını dillendirip siyaset yapmışlardır.

Başta rahmetli Muhammed Kutup olmak üzere 20. asrın önemli İslam düşünürlerinin kitaplarının, Arapçayı ve Türkçeyi iyi bilenler tarafından yeniden basılmalarında büyük zaruret var. Özellikle Kutuplar’ın ve Mevdudi’nin piyasadaki kitaplarını mutlaka yeniden basmalı. Bu konuda en şanslı olanları Prof. Muhammed Hamidullah’tır; kitapları sağlam tercümelerle yeniden basılmaktadır.

Muhammed Kutup, şehit ağabeyi gibi gökkubbemizin kutuplarından biriydi. İki kardeş muazzam hizmetlerde bulundular, Mağrip’ten Endonezya’ya kadar İslam dünyası üzerinde etkili oldular. Her ikisi de nur içinde yatsın.  

Yazının devamını okumak için tıklayınız!