İbadette ölçülü olmak…

İslam
Sahâbeden üç kişi, “Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır” düşüncesi ile O’ndan daha çok ibadet yapmayı kararlaştırırlar.  İçlerinden biri:...
EMOJİLE

Sahâbeden üç kişi, “Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır” düşüncesi ile O’ndan daha çok ibadet yapmayı kararlaştırırlar. 

İçlerinden biri: “Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım.” der. 

İkincisi: “Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim.”;

Üçüncüsü ise: “Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim.” der. 

Bu durumu öğrenen Peygamberimiz (s)onların yanına gelir ve kendilerine şunları söyler:

“Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve en çok sakınanınızım. Fakat ben bazan oruç tutuyor, bazan tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor, hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir.” (Buhârî, Müslim)

Asr-ı saadetten yansıyan bu fotoğraf karesinde de, yine sahabenin ‘sürekli ibadet halinde olma’ gayretlerini görmekteyiz. Bu hadiste adları zikredilmeyen üç kişi, Ali b. Ebû Tâlib, Abdullah b. Amr ve Osman b. Maz’ûn (r.anhüm) oldukları söylenir. Peygamberimizin farz ibadetler dışında evinde yaptığı nâfile ibadetleri öğrenmek üzere gelen bu üç sahâbe, Hz. Peygamber’in (s) nâfile ibadetlerini kendileri için az bulurlar. Bunun sebebini de, onun geçmiş ve gelecek günahlarının Allah tarafından affedilmiş olmasına bağlarlar. Kendilerini, Allah Rasûlü’nden (s) daha fazla ibadet etmeye memur ve mecbur hisseden bu güzide sahabeler, Peygamberimiz (s) tarafından şiddetle uyarılırlar: 

“Allah’tan en çok korkanınız (haşyet duyanınız) ve sakınanınız (en takvâlı olanınız) benim…”

Üç sahabeye üç konuda (namaz, oruç ve evlenme) dengeli olmayı tavsiye buyuran Rasûlüllah’ın (s) benzer durumlarda da ashabını uyardığını öğreniyoruz. 

Her Hakkı Sahibine Vermek

Hz.Peygamber (s), Selmân (ra) ile Ebû’d-Derdâ’yı (ra) kardeş yapmıştı. Selmân, Ebü’d-Derdâ’yı sıkça ziyaret ederdi. Bir ziyaretinde onun hanımı Ümmü’d-Derdâ’yı (r.anhâ) hayli eskimiş elbiseler içinde gördü. Ona: ‘Bu halin ne?’ diye sorunca, kadın: 

‘Kardeşin Ebü’d-Derdâ dünya malı ve zevklerine önem vermez’, dedi. 

O sırada Ebü’d-Derdâ eve geldi ve hazırlattığı yemeği Selmân’a ikram edip:

‘Buyurun, yemeğinizi yiyin, ben oruçluyum’, dedi. Selmân:

‘Sen yemedikçe ben de yemem’, diye karşılık verdi. 

Bunun üzerine Ebü’d-Derdâ sofraya oturup yemek yedi. Gece olunca Ebü’d-Derdâ teheccüd namazı kılmaya hazırlandı. Selmân ona: ‘Uyu’ dedi. Ebü’d-Derdâ uyudu, bir müddet sonra tekrar kalkmaya davrandı. Selmân yine: ‘Uyu’, diyerek onu kaldırmadı. Gecenin sonlarına doğru Selmân: ‘Şimdi kalk’, dedi ve her ikisi birlikte namaz kıldılar. Sonra Selmân, Ebü’d-Derdâ’ya şöyle dedi:

‘Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, ailenin hakkı vardır. Hak sahiplerinin her birine haklarını ver.’

Daha sonra Ebü’d-Derdâ (ra), Hz.Peygamber’e (s) gidip olup biteni anlattı. Nebî (s):

“Selmân doğru söylemiş” buyurdu. (Buhari)

Anlaşılan o ki, Selmân (ra), Ebü’d-Derdâ’ya (ra), Peygamberimiz’den (s) öğrendiği tavsiyelerde bulunuyor; “üzerinde Rabbinin, nefsinin ve ailesinin hakları bulunduğu” hakikatini hatırlatıyor. Ebü’d-Derdâ (ra), bu olayı Rasûlüllah’a (s) arzedince; O da (s) Selmân’ı (ra) tasdik ediyor.

Bu olaydan, ashab-ı kiramın birbirini uyarıp eğiten örnek bir nesil olduğunu, bunu yaparken de şaşmaz ölçü olarak Kur’ân’ı ve sünnet-i Rasûlüllah’ı esas aldıklarını öğreniyoruz. Keza, birbirini uyarırken, oldukça kibar ve nazik davrandıklarını da görüyoruz. Selman, “kardeşi” Ebû’d-Derdâ’nın hanımı Ümmü’d-Derdâ’yı (r.anhâ) oldukça eskimiş elbiseler içinde görünce, buna bîgâne kalmıyor; Ümmü’d-Derdâ ise, kocasından şikâyet etmek yerine, onun dünyayı önemsemeyen faziletli kişiliğini hatırlatmakla yetiniyor. Nihayet Selman (ra), Ebû’d-Derdâ’nın (ra) nafile oruç tutma ve gece namazı kılma konusunu abarttığını da görünce, onun hem eşini hem de nefsini ihmal ettiği kanaatine vararak, oldukça nezih ve kardeşçe bir üslûpla kendisini uyarıyor. Sonra Peygamberimiz de (s) bunu onaylıyor.

Abdullah Yıldız/ 40 hadis 40 ders-Pınar yykitappinari.com