Hikmetle ve Güzel Öğütle Davet

İslam
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Ramazan’da yoğunlaşan dini duyarlılık atmosferi, İslâm’a daveti kolaylaştırır. Ancak medya araçları yapılan dini sohbetler, ta...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Ramazan’da yoğunlaşan dini duyarlılık atmosferi, İslâm’a daveti kolaylaştırır. Ancak medya araçları yapılan dini sohbetler, tartışmalar Nahl/125. âyette ortaya konan temel ilkelere ne kadar uymaktadır? Dahası, ‘kaş yapalım derken göz çıkarmak’ kabilinden, onarılmaz hatalar mı yapılmaktadır? Görelim: 

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.”

Kur’an-ı Kerim davetin temellerini ve ilkelerini bu esaslara dayandırır; kullanılabilecek yöntemleri ve Peygamberimizin (s) ve ondan sonra O’nun dinine çağrıda bulunacak davetçilerin yollarını belirler.

Davet, Allah yoluna yapılan bir çağrıdır; davetçinin şahsına ve milletine yapılan bir çağrı değil. Bu çağrı ile davetçinin Allah’a karşı görevini yapmaktan öte bir kazancı yoktur; onun ödülü Allah’a aittir.

“Hikmet ile davet etmek”; muhatapların durumlarını ve şartlarını göz önünde bulundurmayı, neyi ne kadar anlatacağına dikkat etmeyi, insanların bünyeleri hazırlanmadan onlara yükümlülükler yağdırmamayı, onlara nasıl hitap edileceğini iyi seçmeyi, şartlara ve durumlara göre hitap yollarını ve yöntemlerini çoğaltmayı gerektirir. Acelecilik, duygusallık ve tepkisellikle işi zora koşup, hikmetin sınırlarını aşmamayı gerektirir. Hikmet; tebliğ sırasında dikkatli ve basiretli olmayı, bunu körü körüne yapmamayı, muhatabının zihin, yetenek ve şartlarını göz önünde bulundurulmayı ve Mesaj’ın bunlara uygun şekilde iletilmesini gerektirir. Keza, aynı metodu herkese uygulamamayı, aksine önce muhatabın hastalığını teşhis etmeyi ve ona göre zihni ve kalbi uyararak tedavi etmeyi gerektirir.

“Güzel öğütle davet etmek”; yumuşak şekilde kalplere girmeyi, tatlılıkla duyguların derinliklerine inmeyi gerektirir. Gereksizce azarlamave zorlamayabaşvurmamayı icap ettirir. Bilgisizlikten veya iyi niyetten kaynaklanmış olabilecek hataları yüze vurmamayı, deşifre etmemeyi zorunlu kılar. Zira öğüt vermedeki yumuşaklık, çoğu zaman katı kalpleri bile doğru yola iletir, birbirinden nefret eden gönülleri kaynaştırır; neticede azarlama, çıkışma ve rencide etmekten daha iyi sonuçlar doğurur

“Güzel öğüt” iki noktayı vurgular:

1) Davetçi muhatabını sadece mantıki ikna metotlarıyla değil aynı zamanda duygularını cezbederek de inandırmaya çalışmalıdır. Yine sadece sapıklık ve kötülüklerin yasak olduğu konusu üzerinde durmamalı, aynı zamanda insan doğasında var olan kötülük aleyhtarı tutumu, karşısındaki insanda da uyandırmaya çalışmalıdır. Bu kötülüklerin sonuçlarıyla da muhatabını uyarmalıdır. Bunun yanı sıra davetçi karşısındakine hidayetin ve iyi amellerin mükemmel ve doğru olduğunu mantıken kabul ettirmeye çalışmakla kalmayıp aynı zamanda onu sevdirmeye de çalışmalıdır.

2) Öğüt, karşıdakinin mutluluğu ve refahınıdüşündüğünü gösterir bir tarzda olmalıdır. Öğüt verenin karşısındakini küçük gördüğünü veya kendi üstünlüğü ile övündüğünü gösterecek hiç bir davranışı olmamalıdır. Aksine karşıdaki kimse, öğüt verenin kendisini düzeltmeye ve mutluluğa ulaştırmaya çabaladığını hissetmelidir.

“En güzel şekilde mücadele etmek”: Bu emir, kişinin tatlı bir dile sahip olması, soylu bir davranış göstermesi, akli, mantıki ve cezbedici fikirler öne sürmesi ve polemik, tartışma ve karşıtlıklar içine düşmemesi gerektiğini ifade eder. Başkalarıyla en güzel şekilde mücadele eden kimse suçlamalara ve iğneli sözlere yönelmez; karşısındakini mat etmek ve tartışmada kendi üstünlüğünün alkışlanması için onunla alay da etmez. Çünkü bu tür davranışlar inatçılık ve dik başlılığa neden olur. Bunun tam tersine öğüt veren kişi karşısındakini alçak gönüllü, samimi ve sade bir şekilde ikna etmeye çalışır ve karşısındakinin çarpık fikir ve kısır döngülere girdiğini gördüğü zaman onun daha çok sapıtmaması için tartışmayı bırakırMuhatabın üzerine yüklenmek yok. Onu horlamak yok. Çirkin görmek yok. Böylece muhatap, davetçinin amacının tartışmada üstün gelmek olmadığına kesin kanaat getirmeli ve davetçi bunu ona hissettirmelidir. Tek amacının gerçeğe ulaşmak olduğunu anlamalıdır. İnsanlarınnefislerinin kendilerine özgü bir gururu ve inadı vardır. Yumuşaklıkla yanaşılmadıkça, savunduğu düşüncesinden vazgeçmez ki, yenildiğini hissetmesin. Tartışmada savunulan görüşün değeri ile kişinin kendi onurunun değeri çabucak birbirine karışır. Bu sefer görüşünden vazgeçmeyi onurundan, saygınlığından ve değerinden ödün vermek şeklinde değerlendirir. “En güzel biçimde tartışmak” ise, bu hassas gurur duygusunu garanti altına alır. Karşısındaki adamın kendi kişiliğinin korunduğunu, değerinin ve onurunun garanti altında olduğunu, davetçinin bir gerçeği dile getirmekten, Allah için bu gerçeğe iletmekten başka amacı olmadığını, kendi kişiliğini güçlendirmek, görüşünü sağlamlaştırmak ve muhatabının görüşünü çürütmek için çalışmadığını gözler önüne serer! Gereksiz tartışmalara girilmez; açıklamak yeterlidir. Bundan sonrası Allah’a kalmıştır (Fî Zılâli’l-Kur’ân, Tefhimü’l-Kur’ân).