Hicret, medeniyet, aşure

İslam
İşte Faruk Beşer’in yazısının önemli noktaları… Muharrem Ayı Hicrî takvime göre senenin ilk ayı. Güneş Allah’ın bir ayeti olduğu gibi Ay da bir ayeti. Güneş devrini 365 günde tamamla...
EMOJİLE

İşte Faruk Beşer’in yazısının önemli noktaları…

Muharrem Ayı Hicrî takvime göre senenin ilk ayı.

Güneş Allah’ın bir ayeti olduğu gibi Ay da bir ayeti.

Güneş devrini 365 günde tamamlarken, Ay 355 günde tamamlar. İkisine de bu düzeni veren Allah. Yani Güneş Hıristiyanların, Ay müslümanların değil. ‘Güneş de Ay da dakik bir hesapla çalışır… Senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz diye’.

‘Allah katında ayların sayısı on ikidir. Yeri ve semayı yarattığından beri Allah’ın kitabında bu böyledir. Bunların dördü haram aylardır ve dosdoğru din de budur…’ (9/36).

Haram aylar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Safer olduğuna göre Allah katında sene hesabı kameri takvimle olmalıdır. O’nun tercihi budur.

Haram aylar, saygı gösterilip savaş yapılmaması gereken aylardır. Senenin dört ayı böylece savaşsız geçerse geri kalanında barışı sağlamak kolaylaşır.

Allah Rasulü’nün hicreti aslında Muharrem’de olmamıştır. Müteakip Safer ayında başlamış, Rabiulevvel Ayının 12. Pazartesi günü Kuba’ya ulaşılmıştır. Ama Muharrem senenin ilk ayı olduğu için başlangıcını hicretten alan takvimin ilk ayı yine Muharrem’dir.

Miladi takvime damgasını vuran olay Hz. İsa’nın doğumu olduğu gibi, Hicrî takvime damgasını vuran olay da Hicrettir. Hicret, yani özgürlüğe kaçış.

Ve çok ilginçtir ki, Allah Rasulü’nün doğumu da hicreti gibi yine bir Rabiulevvel Ayının 12. Pazartesi gecesidir. Ama asıl doğum Hicrettir ki, takvime esas alınan odur. Yani ümmetin doğumu Allah Rasulü’nün doğumundan önemli tutulmuş gibidir.

Ve bütün peygamberlerin hayatında hicret vardır. Hz. Âdem Cennetten dünyaya, İbrahim ve İsmail Harran’dan Mekke’ye, Yakub ve Yusuf Kenan’dan Mısır’a, Musa önce Mısıra sonra tekrar Filistin’e, Yunus önce denize sonra tekrar karaya hicret etmişler ya da ettirilmişlerdir.

Allah Rasulü en çok sevdiği şehir olan, Şehirlerin Anası Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir.

Hatta başta Efendimizin Miracı olmak üzere bütün peygamberlerin öyle ya da böyle bir miraçları da vardır. Yani onlar dünyadan da hicret ettirilmişlerdir.

Denebilir ki hayatında hicret olmayan hiç bir büyük insan yoktur. Bunu hicret etmeden büyük olunmaz diye de anlayabilirsiniz.

Çünkü hicret insanı dünyadan ve ona bağlanmaktan koparır, insana daha büyük dünyaları gösterir, bunun kapısını açar.

Çok eskilerden beri dikkatimi çeker, Allah (cc) ‘Yeryüzünü sizin emrinize verdi, o halde onun omuzlarında dolaşın ve Allah’ın rızkını yiyin. Dönüş yine de O’nadır’ (67/15), ‘Allah yeryüzünü size döşek gibi serdi, yollarına, caddelerine girip dolaşasınız diye’ (71/20-21) derken müminlere adeta küresel bir ticaret vizyonu vermektedir.

Omuz insanın en güçlü olduğu bölgesidir.

Tarih boyunca en büyük medeniyetleri hep muhacirler kurmuşlardır.

Amerika’nın hızlı büyümesinin sebebi muhacirlerdir. Muhacirler olmasa Avrupa çoktan çökmüştü.

Onun için Allah kendi uğrunda hicret edenlere hem dünya da hem ukbada bolluk vereceğini vadeder (4/100).

Efendimizin hicretinden bizim alacağımız en büyük ders, sebeplere sarılma onları ihmal etmeme ve muhteşem bir planlamadır. Ben Allah’ın Rasulüyüm, bana nasılsa yardım eder, beni korur demeden gereken bütün tedbirleri sonuna kadar almış, maddi planda hiçbir şeyi ihmal etmemiştir.

Bu sebeple Muharremi ve hicreti bir aşureye mahkûm etmek sığlık olur. Kaldı ki, Aşure günü gerçekleştiği söylenen ve vaiz efendilerimizin sayıp durduğu olayların çoğunun o günde vuku bulduğuna dair deliller yoktur. Ama güzel vaaz malzemesi oluştururlar.

Hz. Musa’nın Firavun’dan kurtuluşunu bunlardan istisna etmemiz gerekir.

Bir de Hüseyni’mizin ve beraberindeki yetmiş sahabinin şehit edilişini. Onu her andığımızda acılar duyarız, ona rahmet dileriz.

Bütün müslümanlar Hüseyin’i şehit eden Yezidi zihniyete lanet ederler.

Bu gün ‘lebbeyk ya Hüseyn’ deyip kan döken zihniyetin de o zihniyetten farkı yoktur. İkisi de lanetliktir.

Yazının devamını okumak için tıklayınız!