“Her devirde Hz. Hüseyin ile Yezid vardır”

İslam
Gizem Gül’ün röportajı Bugün İslam dininde önemli bir yeri olan Aşure Günü’nü kutluyoruz. Muharrem ayını ve Aşure gününü Tassavvuf Araştırmacısı Yazar Cemalnur Sargut ile konuştuk. Mu...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün röportajı

Bugün İslam dininde önemli bir yeri olan Aşure Günü’nü kutluyoruz. Muharrem ayını ve Aşure gününü Tassavvuf Araştırmacısı Yazar Cemalnur Sargut ile konuştuk.

Muharrem ayının önemi nereden geliyor? Öncelikle bize bundan bahseder misiniz?

Muharrem ayı, eski hicrî veya kamerî dediğimiz ayın hareketine göre hesap edilen aylardan ilkidir. Hicrî tarih, Hz. Muhammed (s.a.s.)‘ in Mekke’den Medine’ye göç edişi ile başlar. Hicretin takvim başlangıcı olarak kabul edilmesi, Hz. Ömer devrinde olmuştur. Onun devrine gelinceye kadar Araplar, düzenli bir tarih belirleme sistemine sahip değillerdi. Fil vakası gibi önemli olayları kıstas olarak benimsemişlerdi. Hz. Ömer devrinde, Hz. Peygamber‟in Mekke‟den Medine‟ye hicret ettiği yıl (Miladi 622), İslâmî takvimin başlangıç yılı (Hicri 1) olarak, Muharrem ayı da bu takvimin ilk ayı olarak kabul edildi.

Bu bakımdam Muharrem ayının birinci günü bizim yılbaşı diye bildiğimiz harika bir geleneğimiz teşekkül etmiştir. Ama bu son 60-70 sene içinde unutulmuştur. Muharrem’in  1. gününde büyükler tarafından bereket parası verilirdi. Bu hem yeni bir senenin muhasebesi hem de eski senenin yeni bir sene ile karşılaştırılması, hem de yeni senede kazanılacak hayatın ilk tenbihi idi. Çünkü hayat çok kazançlı olabilir ama, bereketli olmayabilir. Hayat çok sıhhatli geçebilir ama sıhhatinin bereketi olmayabilir. Mühim olan maddi ve manevi rızkın birarada yürümesidir.

Bereketin bizde ifade ettiği mana: 1. Hayırlı olması, 2. Faydalı olması, 3. Allah’tan gelir olması. Yani Allah’tan geldiğinin idrak edilmesidir. Haram işe karışmayacak. Bu rızıktan hem faydalanılacak, hem de faydalandırılacak. Ömür ve sıhhat için de bu böyle böylece bereketli olup hayırlı işlerde kullanılacak. Aksi halde yaşanmış hayat, diğer canlıların yaşadığı hayattan farksız hale gelir.

Muharrem ayının ikinci önemi peygamberler tarihi açısından ortaya çıkar. Mesela Hz. Adem’in cennetten çıktıktan sonraki ilk tövbesi, ilk defa kabul olunmuş, Hz. Yunus balığın karnındani Hz. İbrahim ateşten kurtulmuştur. Hz. Musa’nın Mısır’dan çıkması ve Hz. Nuh’un tufandan kurtuluşu sayılabilir.

İslam tarihinin en trajik  olaylarından biri olan Kerbela olayı da bu ayda gerçekleşmiştir. Hz. Hüseyin’in aile ve efradı Aşure gününde Kerbela’da şehit edilmişlerdir

Muharrem’in 10.gününe denk gelen Aşure günü neden önemlidir?

Peygamberler tarihi açısından aşağıdaki olayların Aşure günü gerçekleştiği söylenir.

1- Allah, Hz. Musa’ya aşure gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2- Hz. Nuh, gemisini Cudi Dağı’nin üzerine aşure günü demirlemiştir.
3– Hz. Yunus, balığın karnından aşure günü kurtulmuştur.
4- Hz. Adem’in tövbesi aşure günü kabul edilmiştir.
5- Hz. Yusuf, kardeslerinin atmiş olduğu kuyudan aşure günü çıkartılmıştır.
6- Hz. İsa o gün dünyaya gelmiş ve o gün semaya yükseltilmiştir.
7- Hz. Davut’un tövbesi o gün kabul edilmiştir.
8- Hz. İbrahim’in oğlu Hz. ismail o gün doğmuştur.
9- Hz. Yakup’un, oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye baslamıştır.
10-Hz. Eyyub, hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.

İslam tarihi açısından 10 Muharrem’de özellikle Ehlibeytin, Peygamber soyuna saygısı olan insanların çok acıklı bir hadise ile karşılaştıklarını görüyoruz. 10 Muharrem’de Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbela’da şehadeti var.

KERBELA BİR İBRETLER, HAKİKATLER HADİSESİDİR

İslam tarihinin en üzücü  olaylarından biri olan Kerbela olayı da bu ayda gerçekleşmiştir. Hz. Hüseyin’in ve arkadaşları Aşure gününde Kerbela’da şehit edilmişlerdir. Kerbela olayı nedir? Önemi nereden kaynaklanmaktadır?

Kerbela hadisesine çoğu kişi bir eziyetler, acılar hadisesi diye bakar. Kerbela hadisesi bir ibretler, hakikatler hadisesidir. Hz. Hüseyin’in mübarek başını ezelden, istekle verişi, manasının, her hatırlandığında, insanın Yezid olan nefsiyle mücadele etmesi için ne büyük bir gayret göstermesi gerektiğini bize öğretir. Her yeni seneyi karşılayışımız, insanın hak ve adalet için kendi çapında cihat etmesi gerektiğini, bu cihadın da her zaman, o devirde olduğu gibi kılıçla değil, bazen kalemle, bazen, gönülle, bazen aşkla, bazen edeple, kavrayarak, kucaklayarak verilmesi gerektiğini bize öğretir. Cihat insanın harekete geçişi ve Allah için mücadele edişidir. Hz. Hüseyin bu hakikatin idrak edilmesi için başını feda etmiştir. Bunu ezelde kabullenmiştir Hz. Hüseyin.

Bu devirde de Hz. Hüseyin ve Yezid vardır. Önemli olan biz hangi noktadayız. İnsanın nefsanî arzuları çalışmasına, vatanına olan hizmetine mani olacak noktada ağır basıyor mu? İçimizdeki Hüseyin ruhumuz, çalışma ve hizmet aşkımızdır. Her türlü güzellik doğruluk Hz. Hüseyin’dir. Nefsimize ait arzu ve isteklerimiz, kinimiz, gururumuz, Yezid’i temsil eder. İnsan senelerce Yezid’e küfredip onun ordusunda kalmış olabilir. Allah bizi bundan korusun ve kendi vücudumuz içinde Hüseyinler’i aşikar edip, boyunlarını vurmamak şerefini, bize nail etsin inşallah…

Kerbela olayı İslam’da mezheplerin ortaya çıkmasına neden olan olaylardan biridir. Bu mezhepler nasıl ortaya çıkmıştır?

Asrı Saadet, her şeyin vahiy ile halledildiği, her müşkülün Hz. Peygamber Efendimiz’e sorularak çözüldüğü, hiç kimsenin de itiraz etmediği huzur içinde yaşanan bir devirdi. Harp var, şehitler var, işkenceler vardı ama Müslümanlar da mevcuttu. Çünkü ikilik ve nifak yoktu.

Hz. Osman’ın şehadetinden sonra ortaya üçlü bir İslâm çıkar. Bugün maâlesef otuz türlüsü var. Bugünü değerlendiremezsek, geçmişi anlatmanın hiç faydası yok. Bu üçlü İslâm anlayışından birincisi, gerçekten saf Müslümanlar. Hz. Peygamber Efendimizin getirdiği İslâmı yaşayan Hz. Hüseyin’in etrafında toplanan Mekke ve Medineliler. İkincisi, Hariciler: Yarı Bedeviler. İnanmış ama, imanını bildiği ile takviye edememiş insanlar. Bunlar her şeyi sadece ilk cümlesi ile anlayanlar. Namaz kılmayan adam kâfirdir diyor ve İslâm adına kafasını kesiyor. Üçüncüsü: Muaviyenin etrafında toplanan İslâmın ilk devirlerinde çok fedakâr davranan, ‘bunun nimetlerinden bizde istifade edelim, saltanat paraya tabi olacak, bunu bileğimizle hak ettik’ diyen ve hızla maddeye yönelen bir grup. Bu iki grup arasındaki mücadele Hz. Peygamber Efendimiz’in Hz. Ali hakkında söylediği bütün hadisler bilindiği, Allah’ın arslanı olarak bütün İslâm tarihinde Hz. Ali’nin yeri belli olduğu halde Muaviye’yi büyük bir grup destekledi. Hz. Ali Siffin olayında savaşı kazandığı halde, Kur’an-ı Kerîm sahifelerini mızraklarının ucuna takıp, Kur’an-ı Kerîm için savaşıyoruz, diyerek karşı tarafı tesir altında bıraktılar.

KERBELA İSLAM’DA MEZHEP AYRILIĞININ TEMEL NEDENLERİNDEN BİRİ

Hz. Ali’nin Sıffın savaşının  sonunda meseleyi hakemlere devretmeye rıza göstermesiyle Hz. Ali’nin ordusundan ayrılan bir grup ortaya çıktı. Sonuçta Hz. Ali bunlarla savaşmak zorunda kaldı. Kendisi de bir Harici tarafından şehit edildi.

Daha sonra Hz. Hasan’ın baskıyla halifeliği Muaviye’ye bırakmak zorunda kalması, en sonunda da Hz. Hüseyin ve Yezid arasında gerçekleşen Kerbela Savaşı ile bu ayrım derinleşmiş ve İslam’da mezhep ayrılığının temel nedenlerinden biri olmuştu.

Diğer dinlerin muharrem ayına bakışları nasıldır? Neden kutsal kabul ederler?

Peygamberler tarihi ile ilgili hemen tüm önemli olayların bu ayda meydana gelmesi sebebiyle Muharrem ayı ve Aşure Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Medine’ye hicret ettikten sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını  öğrendi. Bu orucun sebebi  Aşure gününün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gün olup Hz. Musa (a.s.)nın şükür olarak bugün oruç tutmasıydı. Hz. İsa’nın da doğumunun ve göğe yükselmesi nin de Aşure gününde gerçekleşmesi sebebiyle Muharrem ayı Hıristiyanlar için de mukaddestir. Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren ve İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında da İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.

Aşure bir gelenek olarak nasıl ortaya çıkmıştır? Aşure’de neden çeşitli yiyecekler kullanılıyor. Ve dağıtma geleneği nereden geliyor?

Aşure pişirme geleneğinin Hz. Nuh’tan kalan bir sünnet olduğunu kaynaklar yazıyor. Yani büyük tufandan sonra gemi karaya oturduğunda, Hz. Nuh kalan erzakla Allah’a şükür etmek maksadıyla  tümünü karıştırıp tatlandırarak aşure olarak bildiğimiz tatlı- yiyecek pişirmiş. Tüm müminler de bu yemeği- tatlıyı yiyerek kendilerini tufan azabından kurtardığı ve selamete eriştirdiği için Allah’a hamd etmişlerdir.

Bunun dışında toplumumuzda “Kim aşure gününde bir şey tasadduk ederse Allah ona Uhud dağı kadar sevap verir ve kıyamet günü o sevaplar mizana konur” hadisine binaen aşure gününde sadaka vermek amacıyla da aşure pişirilmektedir. Konu komşuya akrabaya yoksula dağıtılmaktadır.

MUHARREM’İN İLK 10 GÜNÜNDE BOL SU HARCANMAZ, DÜĞÜN VE EĞLENCE YAPILMAZ

Allah Resulü (sas) “Aşure günü peygamberlerin oruç tuttukları bir gündür. Siz de o gün oruç tutunuz.” buyurmuştur. Muharrem ayı ve Aşure gününde oruç tutmanın öneminden bize bahsedebilir misiniz? Ve muharrem ayını nasıl değerlendirilmeliyiz?

Peygamber Efendimiz Medine’ye teşrif ettikleri zaman Medinedeki Yahudiler, Muharremi çok iyi biliyorlar. Muharrem’in onuncu günü Hz.Musa’nın firavundan kurtulmasının sevinciyle oruç tutuyorlar. Müslümanlar Peygamber Efendimize Kur’an’ı Kerim’de Nuh ile ilgili ayetler olduğunu Nuh Peygamber’le alakalı olayların anlatıldığını, bu sebeple Muharrem’de oruç tutmak istediklerini söylüyorlar. Hz. Peygamber de “Tutulabilir fakat Yahudilere benzememek şartı ile. Yani bir gün değil iki gün oruç tutabilirsiniz” buyuruyorlar.

Müslümanlıkta matem yoktur. Ama Hz. Peygamber torununa ve hanedan soyuna yapılan zulümlerden, çektikleri sıkıntılardan dolayı, hürmeten, 1 Muharrem’den 10 Muharrem’e kadar bol su harcanmaz, yeni bir şey alınmaz, hediyeleşilmez, düğün ve eğlence yapılmaz.

Alevilerin Muharrem ayında tuttukları oruç Peygamber Efendimiz’in tuttuğu oruçla aynı mıdır?

Aleviler Muharrem ayında 12 İmam’ın aşkına 12 gün oruç tutarlar.  Ramazan orucu farz kılınınca Peygamber Efendimiz  Aşure gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı. Ancak, Peygamber Efendimizin: "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur” hadis-i şerifi, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir.

Muharrem ayıyla birlikte Hicri takvime göre yeni bir yıla giriyoruz. Hicri takvim’in başlangıcında Mekke’den Medine’ye hicret esas alınmıştır. Peki biz manevi olarak ruh dünyamıza nasıl hicret edeceğiz?

Halktan Hakk’a ya da nefisden ruha hicretin gerçekleşmesi için yapılan mücadelenin hepsi cihaddır. Büyük cihad kötülüğü emreden nefse karşıdır. Burada nefs ile savaş nefsin kendisiyle değil onun meşru olmayan aşırı arzuları, hevesi, hırsı ve bencilliği ile savaşmak, bunları şer’in ve aklın egemenliği altında dengeye oturtmak demektir. Hz. Hucviri’nin dediği gibi “nefs mücadelesinin gayesi kötü sıfatları yok etmektir, kendisini değil. İnsan nefsine hakim olursa ondan zarar gelmez.” Peygamberimize sormuşlar “Hangi hicret daha hayırlıdır? Şöyle cevap vermiş: “İsyandan hicret.”

Ancak bu yolda başarılı olmak için manevi bir yol göstericiye, söylediğini hal etmiş yani kendi nefsiyle cihadını gerçekleştirmiş, ruhunu aşikar etmiş kamil bir örneğe mutlaka ihtiyaç vardır. 

On5yirmi5