Prof. Dr. Hayrettin Karaman Yenişafak gazetesinde “Ehl-i sünnet Müslümanlığı”nı yazarken: “Mevdûdî’yi, Seyyid Kutub’u, Sibâ’î’yi, Muhammmed Hamîdullah’ı… mezhepsiz, reformcu, Ehl-i sünnet dışı ilan eden “Ehl-i sünnet çerçevelerini” ise tenkide bile değer bulmuyorum.” dediği yazısı..
”Ehl-i sünnet” kavram çerçevesi ve bu Müslümanlığa yönelen tehlikeler konusundaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Müslümanlık (İslam) Ehl-i sünnetten ibaret değildir; diğer İslam mezheplerinin mensuplarıyla da –mezhepçilik ve mezhep misyonerliği yapmaksızın- ümmet bilinci ve din kardeşliği çerçevesinde iyi ilişkiler kurmak, ortak düşman ve tehlikelere karşı dayanışmak gereklidir.
İlk iki asırda başka mezhepler olmadığı gibi Ehl-i sünnet diye de bir mezheb yoktur; Peygamberimiz’in (s.a.) ve ashabının anlattığı, yaşadığı, örneklendirdiği İslam vardır, iman sade ve sağlamdır, daha sonraki felsefî-kelam tartışmalarından da eser yoktur. Hâricîlerden başlayarak itikad konusunda, daha önce bulunmayan ve bilinmeyen sapkın görüşler ortaya çıktıkça “sahih İslam”ın nitelikleri bu sapkın düşüncelere göre (onları dışlayarak) tarif edilmeye başlamış ve zaman içinde de bu tarif formülleri az çok değişmiştir.
Ehl-i sünnet ve cemâ’at, Peygamberimiz’in ve ashabının İslam anlayış ve uygulamalarının temel ilkelerini benimseyen ve ümmet birliğini bozmayan, ümmetten ayrılan fırkalara katılmayan “ümmetin ana gövdesini ve İslam anlayışını” temsil etmektedir.
Sayımlara göre ümmetin yüzde doksanı Ehl-i sünnettir, ancak bu yalnızca bir sayım aidiyetinden ibarettir. Ehl-i sünnet’in iman, ibadet, ahlak ve hayat tarzını benimsemiş olup yaşayan Müslümanlar sayılsa bu sayının hayli azalacağında şüphe yoktur; hem itikad hem de amel ve ahlak bakımından ıslaha muhtaç çok önemli arızları vardır.
Vehhâbîlik, Şiilik gibi mezhepler dinin ve insanın tabiatına uygun düşmediği için bilhassa ülkemizde tutunma ve galip mezhep haline gelme şansı bence sıfırdır. Bazı fertler ve gruplarda bu mezheplere ait inanç ve temayüllerin bulunması geçmişten beri vardır, ama marjinal kalmaya mahkum olmuştur.
Ehl-i sünnet İslam’ına (sahih Müslümanlığa) yönelen tehlike bu marjinal mezheplerden ziyade bütün dünyayı etkisi altına alan kapalı veya açık dinsizlik ve eksiltilmiş dinin yaygınlaşmasıdır. Sekülerleşme de insan hayatında dini eksiltmenin bir çeşididir. Bu tehlikeye karşı mektep, medrese, tarikat, cemaat ayırmadan hep birlikte ve detaylarda kaybolmadan mücadele etmemiz gerekiyor. Bu maksatla özel eğitim ve öğretim faaliyetleri yanında okullardaki dini dersler, İmam hatip okulları ve İlahiyat fakülteleri amaca uygun iyileştirmelere devam edilerek etkili bir şekilde kullanılmalıdır.
Ehl-i sünnetin çerçevesini ümmetin alimlerinin şûrasında çizmek (güncelleştirmek) gerekiyor.
Dünkü yazımda Ehl-i sünnetin temel metinlerinden birinden bazı nakiller yapmıştım; buna göre Allah’tan başka, O’nun yarattığı şeyler vardır, bunlar hayal ve vehim değildir, sahih bilgiye ulaşma yoları kullanılarak bilinebilirler.
Vahdet-i vücudcu tasavvufa göre Allahtan başkası yoktur; bizim var sandıklarımız his ve akıl katında idrak dilen vehimler ve hayallerdir. Hakikat bilgisine de akıl, vahiy (zahiri) ve duyu organlarıyla değil, ilham ve keşifle ulaşılabilir.
Görüldüğü gibi burada önemli bir ihtilaf vardır; eğer bu iki gruptan birini Ehl-i sünnet ve Müslüman, diğerini öteki sayarsanız ümmeti bölmüş, çerçeveyi tehlikeli bir şekilde daraltmış olursunuz.
Ehl-i sünnet tarihimizde selef, Mâturîdiyye ve Eş’ariyye olarak kabul edilegelmiştir.
Ebu Hanife-Mâturîdî-Ahmed Yesevî çizgisini alır, Şâfii-Eş’arî-Gazzalî çizgisini ihmal ederseniz yine çerçeve bozulmuş olur.
Bu iki kelam çizgisi ile sûfîlerin çizgilerinde -hem kendi içlerinde, hem de diğerleriyle aralarında- önemli ölçüde farklı anlayışlar, yorumlar, kabuller vardır; bazı mutaassıp taraftarlar bu yüzden dışlama yoluna sapmış, yalnızca kendilerini Ehl-i sünnet bilmiş, diğerlerini ise dışarıda değerlendirmişlerdir. Sahih olan yaklaşım, ana çizgiden ve selef döneminin temel ilkelerinden sapmadıkça tamamının Ehl-i sünnet çerçevesi içinde değerlendirilmesidir.
Mevdûdî’yi, Seyyid Kutub’u, Sibâ’î’yi, Muhammmed Hamîdullah’ı… mezhepsiz, reformcu, Ehl-i sünnet dışı ilan eden “Ehl-i sünnet çerçevelerini” ise tenkide bile değer bulmuyorum.