“Dönün Mısır’a (Zulüm Diyarına)!”

İslam
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Kur’ân-ı Kerim, Hz. Musa’nın (a.s) İsrailoğullarını Firavun zulmünden kurtarma mücadelesine geniş yer verir. Bakara 47-61.âyetlerinde bu ö...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Kur’ân-ı Kerim, Hz. Musa’nın (a.s) İsrailoğullarını Firavun zulmünden kurtarma mücadelesine geniş yer verir. Bakara 47-61.âyetlerinde bu özgürlük mücadelesi özetlenir: ‘Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi ve sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın’ hitabı ile İsrailoğullarına ve belli zamanlarda dalâlet içinde yaşayan milletlere karşı ilâhî dini benimsemeleri sebebiyle Allah’ın kendilerine üstünlük lûtfettiği topluluklara, bu üstünlüğün Tevhid geleneğine sahip olmalarından kaynaklandığı, dinin ilke ve kurallarından saptıklarında ise üstünlüklerini kaybettikleri hatırlatılır. 48.âyette ise şu uyarı yapılır: “Ve hiç kimsenin, kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korkup-sakının.”

Kıssanın devamından anlaşılır ki, İsrailoğulları Allah’ın lütfu ile Firavun zulmünden kurtulduklarını unutmuşlar, duyarsızlaşmışlar ve Allah’ın verdiği türlü nimetlere nankörlük etmeye başlamışlardı:

“Sizi, en dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı anın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıyorlarken, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan (zorlu bir sınav) vardı.” “Ve sizden dolayı denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun’un adamlarını -siz seyredip dururken- boğduğumuzu da hatırlayın.” “Hani Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve (böylece) zalimler olmuştunuz.” “Bundan sonra belki şükredersiniz diye sizi bağışladık.” (Bakara 49-52)

Burada sözü edilen ‘buzağıya tapma’ olayı, Tevhid inancından saparak bozulan İsrailoğullarının dünya metaını putlaştırmalarını simgeler. 53.âyette, onların hidayete ermeleri için ‘Musa’ya Kitabı ve Furkan’ı verdiğini’ belirten Rabbimiz,54.âyette: Musa’nın, kavmine: “Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, sizi kusursuzca yaratana tevbe edip nefislerinizi öldürün; bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.’ dediğini hatırlatır…

A’râf sûresindeki bilgilere göre, Sînâ dağından dönen Musa’nın (a.s), buzağıya tapmalarına çok sert tepki göstermesinin ardından Allah Teala, onları, şükredip ıslah olmalarına bir fırsat vermek üzere bağışlamış; bu arada Hz. Mûsâ, onlardan, tövbe edip Allah’tan af dilemelerini istemiş ve“Nefislerinizi öldürün” demiştir. Fakat İsrailoğulları tevbe edip yanlışlarını düzeltmek yerine şımarıp isyan etmişler; ‘Ey Musa, biz Allah’ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız.’ demişlerdir. Bunun üzerine onları “yıldırım çarpmış”; sonra yine şükretsinler diye Allah onları ölümlerinden sonra diriltmiştir: “Bulutları üzerinize gölgelendirdik ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin iyisinden yiyin (dedik). Onlar bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.” (Bakara 55-56)

Evet, İsrailoğulları Mısır’daki Firavun zulmünden kurtulup Sina’ya geldiklerinde, başlarını sokacak bir yerleri bile yoktu. Allah, onları güneşin yakıcı sıcağından korumak için bulutlar gönderdi. Kudret helvası ve bıldırcın eti ise, verimsiz arazide onları doyurmak için verdiği nimetlerdi. Rabbimiz onlara: “Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken ‘dileğimiz bağışlamandır’ deyin de hatalarınızı bağışlayalım…”  dediğini hatırlattıktan sonra, onların “kendilerine söylenen sözü başkasıyla değiştirme” zulümleri sebebiyle üzerlerine “gökten iğrenç bir azap indirdiğini” beyan eder. Ve: “Musa kavmi için su aradığı zaman biz ona: “Asanı taşa vur” demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti…” buyurur. (Bakara 57-60)

Bütün bu nimetler karşısında onların tavrı ise 61.âyette beyan edilir: “Siz (ise şöyle) demiştiniz: ‘Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın.’ (O zaman Musa da) ‘Hayırlı olanı, değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) inin/dönün Mısır’a! Çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz var’ demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah’tan bir gazaba uğradılar…”

Yüzyıllarca Mısır’da kalan İsrailoğulları, oranın maddeci kültürüyle dejenere olmuş; ikinci sınıf insan muamelesi görmeleri sebebiyle günlük rahatlarından öte bir gaye tanımayan; imanözgürlükbağımsızlık gibi yüksek değerler uğruna sıkıntılara katlanmayı göze alamayacak kadarkorkak ve sinik bir toplum haline gelmişlerdi. Hz. Musa’ya (a.s) tam bir sadâkatle inanıp bağlanmaları, onun öğretisini benimseyip amaçlarını gerçekleştirme yolunda her sıkıntıya katlanmaları gerekirken, hâlâ Mısır’da iken yaşadıkları sıradan hayatı özlüyor, bir tek yemekle yetinemeyeceklerini söylüyor ve Musa’dan çeşitli sebzeler istiyorlardı. Oysa bunlar, Hz. Musa’nın çizdiği yüce ideale göre çok bayağı maddi isteklerdi. Açıkçası onlar, özgürlüklerini, nispi rahatlık içinde oldukları esaret ile değiştirmek istiyorlardı…

İmdi, özgürlüğün kıymetini bilemeyip esaret ve zulmü isteyenlere; “dönün Mısır’a” deme zamanı!