Dindarlık nedir?

İslam
Din-dâr, biri Arapça diğeri Farsça iki kelimeden oluşan Türkçe bir sözcük. Dine sahip olma, dini benimseme anlamında. O halde dinin gereğini kabul eden ve bir dine mensup olan herkes sadece bu kabulle...
EMOJİLE

Din-dâr, biri Arapça diğeri Farsça iki kelimeden oluşan Türkçe bir sözcük. Dine sahip olma, dini benimseme anlamında.

O halde dinin gereğini kabul eden ve bir dine mensup olan herkes sadece bu kabulle dahi dindar sayılabilir. Çünkü bu insan ‘dinsizlik’ ya da ‘dindarlık’ gibi iki tercihten birincisini seçmiş demektir.

Ama ‘dindar insan’ dendiğinde genellikle sadece bu kadarı kastedilmez, göreceli olarak dine daha bağlı insan akla gelir.

Sosyologlar dinin toplumdaki etkisini tespit için bazı dindarlık ölçütleri ararlar ve dindarı aşağı yukarı şöyle tanımlarlar:

Bir kutsala inanan, inançları gereği işler yapan ve dinî bir grubun üyesi olan kimse dindardır.

Bu durum elbette bütün dinler için geçerlidir ancak biz İslam dindarlığı üzerinde durmak istiyoruz.

Allah’tan başka ilah olmadığını kabul eden, yani ‘la-ilahe illallah’ diyen bir insan dine girmiş ve ‘Muhammed Allah’ın kulu ve Rasulüdür’ demekle de Allah’ın yeryüzündeki hâkimiyetini kabul etmiş demektir. Çünkü Allah’a inandığını söylemek O’nun elçisini de kabul etmeyi gerektirir. Ben sana inanıyorum ama elçi gönderdim dediğine inanmıyorum demek, sana kısmen inanıyorum demektir. Böyle bir inanmanın kabul edilmeyeceği açıktır.

Bu kabulü gösteren insanın artık dini vardır, yani bu insan bir anlamda dindardır. Salt böyle bir iman bile insanı cehennemde ebedi kalmaktan kurtardığı için bu eylem aynı zamanda takvanın da ilk adımı sayılır. Yani bu insanda bir ölçüde takva da vardır. Çünkü ‘takva’, insanın Allah’a itaat ederek kendisini azaptan koruması, ise bu insan bunun ilk adımını atmıştır. Sırf bu itaatle bile en azından ebedi azaptan korunmuştur.

Ne var ki, sadece bu sözü söyleyen insanınki ile, mesela Hz. Ebubekir’in dindarlıkları arasında dünyalar kadar farkın ve derecenin olacağı da açıktır.

Aslında dindarlığın bir görünen boyutu bir de kalbe ve imana ilişkin yönü olduğu için bizim bir insanın dindarlığının derecesini tam olarak bilebilmemiz mümkün olamaz. Bunu denizdeki buzdağı gibi düşünebiliriz. Ama yine de birisine diğerlerinin fark edeceği yönüyle dindar, daha dindar diyebileceğimiz ölçütler bulunabilir. Ayrıca görünür olmasa da insanın kendisinin bileceği ölçütler olabilir.

Dindarı aynı zamanda daha iyi bir müslüman olarak da düşünebiliriz. O halde daha iyi bir müslüman nasıl olunur?

Bunu tespit için bir teoriden, diğeri pratikten olmak üzere iki yol izleyebiliriz. Teoriyle şunu kastediyoruz: Mademki dindar insan aynı zamanda iyi bir müslüman demektir ve iyi bir müslüman da aynı zamanda iyi bir mümindir o halde müminin ve müslümanın nasıl olması gerektiğini bildiren naslar işin bu yönünü ortaya koyar:

‘Müminler ancak; hiç şüphe etmeyecek derecede Allah’a ve Rasulü’ne inananlar ve mallarıyla canlarıyla Allah için cihad edenlerdir'(49/15).

‘Ahirete îkan/kesinlik derecesinde inananlardır’ (2/6).

‘Allah anıldığında kalpleri ürperen, imanları artan ve Allah’a güvenenlerdir’ (8/2)

‘Mümin, şerrinden komşusunun emin olduğu kimsedir’ (H).

‘Müslüman, dilinden ve elinden insanların emin oldukları kimsedir’ (H).

Mümin Allah’a güvenen ve kendisine güvenilen insandır.

Bunlar aslında müminin ya da müslümanın tarifinden ziyade, mümin ve müslüman olmakla kazandığı özelliklerdir.

Yazının devamını okumak için tıklayınız!

Yenişafak