Bütün Müslümanlar ahlaki yoksunluk ile sınanıyor

İslam
Atasoy Müftüoğlu Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında bugün dünyada tüm Müslümanların hepimiz kavramsal/ilkesel/ahlaki yoksunluklarla sınandığına dikkat çekiyor ve “Ne paha...
EMOJİLE

Atasoy Müftüoğlu Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında bugün dünyada tüm Müslümanların hepimiz kavramsal/ilkesel/ahlaki yoksunluklarla sınandığına dikkat çekiyor ve “Ne pahasına olursa olsun, mezhepçi/milliyetçi/cemaatçi aşırılıklarımızla yüzleşmeye cesaret edebilmeliyiz.” diyor.

Hangi bağlamda olursa olsun, tutkularıyla yaşayan insanlar, bilgeliklere yabancıdırlar. Tutkular, çoğu kez insanları sınırsız/sonsuz sorumsuzluklara, kabalıklara sürüklerler. Bencil tutkular, bu tutku sahiplerini, kendileri için istemedikleri şeyleri, başkaları için fütursuzca isteyebilecek ahlaki bir uçuruma düşürür

Bizler Müslümanlar olarak, hayatları Batılı özne tarafından oluşturulan/dayatılan, yerel seçkinler tarafından da paylaşılan, dil ve gündem tarafından yönlendirilen Doğulu nesneleriz. Bu dilin, Haçlı dili ve gündemi ile yakın ilgisi bulunduğunu kaydetmek gerekir. Batılı özne tarafından zihinsel sömürge durumuna getirildiğimizi, halen bu noktada bulunduğumuzu unuttuğumuz için, normal hayatlar, İslami hayatlar yaşadığımızı sanıyoruz. Seküler ideolojiler tarafından araç olarak kullanılmaktan rahatsız olduğumuz söylenemez. Bugün, zihinsel sömürge durumunda olduğumuz hatırlatıldığında buna inanmak istemiyoruz. Konumumuzu değiştirmek üzere bir çabamız, programımız yok. Aziz İslam’ı bir bilinç biçiminde temsil ediyor olsaydık, konumumuzu değiştirmek üzere, mücadele halinde olacaktık.

Çok derinlere işleyen yabancılaşmalar sebebiyle tahakküm altında bulunduğumuzu hissetmiyor, tahakküm üreten unsurların onayını almaya, takdirlerini, ilgilerini kazanmaya çalışıyoruz. İslami dil, ilkeler, ölçütler, kavramlar büyük ölçüde istikrarsızlaştırılıyor, aşındırılıyor. İstikrarsızlaştırılan, bulanıklaştırılan, her tür iradeye, itaate ikna edilen bir dil ve gündemle İslami anlamda kendimizi gerçekleştirebileceğimizi düşünmek çok büyük bir safdillik olacaktır. Bugün, bütün Müslümanlar, hepimiz kavramsal/ilkesel/ahlaki yoksunluklarla sınanıyoruz.

MANEVİ SEFALET

Her yandan, her yerden manevi/ahlaki sefalet haberleri geliyor. Şimdiye kadar bilim ve tekniğe sahip olmadığımızı ancak, büyük bilgeliklere sahip olduğumuzu iddia ediyor, sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz bu bilgeliklerle avunuyor, avutuluyorduk. Şimdi sadece bilim ve teknik konusunda değil, bilgelik/bilinç/irfan/ahlak konusunda da çok büyük bir yoksunluk içerisinde bulunduğumuzu görüyoruz. Pakistan’da, Irak’ta, Suriye’de Müslümanlar arasında yaşanan sıcak çatışmalara şimdi de Türkiye’de Müslümanlar arasında yaşanan soğuk çatışmalar, soğuk savaş eklenmiş bulunuyor.

Çok soğuk, çok kirli bir gerçeklik karşısında bulunduğumuzu itiraf etmek durumundayız. Batılı/Aydınlanmacı mitolojilerle gereği gibi hesaplaşamamışken, şimdi de kendi mitolojilerimizin ilkellikleriyle yüzleşmek zorunda kalıyoruz.

Emperyal-seküler-liberal sistem hesabına hareket eden, ‘hoşgörü’ ideolojisi temelinde yapılandırıldığı halde, şimdi ‘nefret’ ideolojisi temelinde savaşım veren Neo-nurcu mitolojinin, bütünüyle çıkara dayalı dünyası insanı dehşete düşürüyor. Ahlaki temelde değil, çıkar tutkusu temelinde kendilerini yapılandıranların, çıkarları zarar gördüğünde, bunu normal yollarla ifade etmeleri gerekirken, düşmanlığı/nefrete/hezeyana başvurması ibret verici bir durumdur.

POZİTİVİST ETKİLER

Hangi bağlamda olursa olsun, tutkularıyla yaşayan insanlar, bilgeliklere yabancıdırlar. Tutkular, çoğu kez insanları sınırsız/sonsuz sorumsuzluklara, kabalıklara sürüklerler. Bencil tutkular, bu tutku sahiplerini, kendileri için istemedikleri şeyleri, başkaları için fütursuzca isteyebilecek ahlaki bir uçuruma düşürür. Zihin dünyaları başkalarınca dışarıdan belirlenen bireyle ve toplumlar bir sürü gibi hareket ederler, duygusal otomatlar olarak yaşarlar. Çıkara dayalı soğuk/resmi/acımasız/merhametsiz, kin ve nefret dolu bir dil, yararcı hesaplara dayalı bir dil içimizi karartıyor. Sahici ilişkilerin içimizi ışıtan/ısıtan niteliği adına çok büyük fedakarlıklar üstlenmemiz gerekiyor.

Kendi inanç dünyamıza, değerler sistemimize ait olmayan bir dil, gündem ve hareket tarzıyla çok tuhaf hayatlar, çok tuhaf ilişkiler yaşıyoruz. Maruz kaldığımız pozitivist etkilerin, İslami/ahlaki yanımızı felce uğrattığı görülüyor. İslami anlamda ilişkiler geliştiremediğimiz için, bu anlamda eylemde bulunmadığımız için, İslami amaçlar için değil, pragmatik amaçlar için çaba harcadığımız için, İslami varoluşlardan, tavırlardan, tarzlardan söz edemiyoruz.

Zihinsel, entelektüel bir irade ortaya koyamadığımız için, İslami tartışmalar, İslamcılık tartışmaları, İslami birikim ve içeriğin sınırları içerisinde değil, Batılı özne tarafından seçilen seküler kavramlarla sürdürülebiliyor. Bir aile –kabile –hanedan mezhebi olarak etkinliklerde bulunan Vehhabilik, İslam’ın tarihi, kültürel, medeni, mimari, estetik, edebi mirasını/hafızasını ve İslam tarihi boyunca üretilen her tür fikri/fıkhi/felsefi/hikemi yorumları reddederek lafzi bir yorumu mutlaklaştırıyor.

CEMAATÇİ AŞIRILIKLAR

Şiiler ise, Ahbari ve Batıni yorumları/tevilleri mutlaklaştırarak, Ümmet’i içerisine alan yorumlara yabancılaşıyor. Sünni gelenek de statükoyu – konformizmi, kurulu düzenleri meşrulaştırarak sorunlu/farklı bir yol izliyor. İslami bütünlüğü, mezhepçi/etnik/cemaatçi yorumlarla sınırlandırmak gibi çok açık bir sorunla karşı karşıya bulunduğumuz halde, İslami bütünlüğü değil, mezhepçi/cemaatçi parçaları savunmak gibi cahili tercihlerde bulunabiliyoruz. Ne pahasına olursa olsun, mezhepçi/milliyetçi/cemaatçi aşırılıklarımızla yüzleşmeye cesaret edebilmeliyiz.

Yazının devamını okumak için tıklayınız!