Biz eskiden de böyle miydik?

İslam
Prof. DR. Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı… Bu darbe kalkışması çok büyük hayırlara vesile oldu diyesim geliyor. Göremediğimiz pek çok şeyi görmemize vesile oldu. Sıradan vata...
EMOJİLE

Prof. DR. Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Bu darbe kalkışması çok büyük hayırlara vesile oldu diyesim geliyor. Göremediğimiz pek çok şeyi görmemize vesile oldu. Sıradan vatandaşları millet haline getirdi, bize mukaddesler etrafında toparlanmayı öğretti. Ülkemiz üzerinde oynanan kirli oyunları açığa çıkardı ve onlara karşı koyma bilinci oluşturdu. Konformist hayat tarzımızı sarstı ve rahatımızdan fedakârlık etmeden ayağa kalkamayacağımızı bize anlattı. Dostu düşmanı tanıttı, kimlerin bizim hayrımızı istediğini, kimlerin istemediğini gösterdi.

Ve bize göre en önemlisi de cemaat anlayışımızdaki sakatlığı bize düzeltme fırsatı verdi. Şahsen bendeniz bunu çok önemsiyorum. Çünkü biz İslam’ın bir cemaat dini olduğunu biliyoruz, o halde cemaatler ve tabii ki, ‘en büyük cemaat’ olmayı başarmış bu oluşum desteklenmeliydi diye düşünüyorduk. Elinde siyasi imkânlar olanlar ümmetin malını onların hizmetlerine verdi. Bizim gibiler de övdük, alkışladık, beklenen birlik gerçekleşiyor sandık. Oysa aslında cemaat değil, fırka olduklarını anlayamadık, arka palandaki ilişkiler ağını seziyorduk ama boyutlarını göremediğimiz için önemsemedik.

Sonuçta bir oluşuma ‘cemaat’ denmekle onun cemaat olamayacağını görmüş olduk.Çünkü İslam’da cemaatler yok, bir tek cemaat var. Bunu ‘sizden olan ulü’l-emrin’ ve bir âlimin değil, ulemanın temsil ettiğini birkaç kez yazmaya çalıştım. Fırkaların cehenneme götürdüğünü, ümmeti ancak cemaatin birleştireceğini delilleriyle anlattım. Bugün artık ümmeti tekrar ümmet yapacak ve o tek ve birleştirici cemaati kuracak gücün ümmet için çalışan siyasi otorite ve ulema birlikteliği olduğunu anlamamız gerekiyor. Ulema birleşirse ancak ümmet de birleşecektir.

Eskiden beri hayalimdeydi. Ben de emekliliğe yakın bir vakıf kurayım, ders halkaları oluşturup gençlere dersler vereyim, benim de bir grubum olsun gibi şeyler düşünürdüm. Ama şimdi anlıyorum ki, dersler vermek ve bunu hayatın sonuna kadar sürdürmek elbette güzel. Ama ilim kadar insana gurur, kibir ve ucup veren bir başka güç yoktur. Biraz bir şeyler bilen, ama bilmediği daha çok şeylerin olduğunu henüz bilemeyen bizim gibiler küçüklüğümüzü ve tek başımıza bir anlam ifade edemeyeceğimizi anlayamamış olabiliriz. Sonuçta kendimizi ancak böyle bir farklılık ortaya koyabilmekle gösterebileceğimiz yanılgısına düşebiliriz. Bunun bir enaniyet, benlik ve nefis dürtüsü olduğunu sezemeyebiliriz. Oysa fark ile fırka aynı köktendir. İslam ümmeti içinde farklı olmayı aramak fırkalaşmak, bölmek ve ümmetin gücünü kırmaktır. Başkalarına göre farklı olması gereken yegâne oluşum ümmettir. İşin tabiatı gereği bu böyledir. Onun bu farklılığı onu fırkaların üzerine çıkarıp cemaat yapar. Hakikat diye bir şey varsa elbette onu kabul edenle etmeyen farklı olmalıdır. Ama bu fark iman ve küfür farklılığıdır.
Eğer ulema İslam bütünü içinde fırkalaşma peşinde koşuyorsa onların hala ümmeti kuracak ulemadan olamadıklarını anlayabilirsiniz. Bu açıdan etrafımıza baktığımızda kendisini âlim sayan bazılarının hemen bir klikleşmeye gidip etrafında diğerlerine veryansın eden heyecanlı ama cahil olduğunu bilmeyen gençler oluşturduklarını görebiliriz. Dediğimiz gibi, kötü olan toplanıp okumalar yapmak, ders halkaları kurmak, kurumlar oluşturmak değildir. Hatta bu gereklidir ve olmalıdır. Bunu diğerlerini suçlamak için yapmak ve hakikatin yegâne sahibi kendilerinin olduğunu sanmaktır kötü olan.

Şu muhteşem hadisi şerifi doğru anlarsak ne demek istediğimiz de anlaşılmış olur:
“Huzeyfe bin Yemân anlatır: Herkes Resulüllah’a ileride gelecek hayırlardan soruyordu, ben de başımıza gelir endişesiyle şerlerden sordum. Ey Allah’ın Resulü, dedim, biz cahiliyede bir şer yaşıyorduk, Allah bize bu hayrı verdi. Bundan sonra artık şer var mı? Var, buyurdu. Peki, ondan sonra tekrar hayır var mı dedim. Bulanık da olsa var, buyurdu. Bulanıklığı nedir dedim. Benim sünnetime/uygulamama uymayan, yoluma tabi olmayan bir topluluk gelir, onlarda iyi şeyler de kötü şeyler de görebilirsiniz, buyurdu. Ondan sonra da bir şer var mı, dedim. Evet, sanki cehennemin kapısında durmuş oraya çağıran davetçiler olur, kendilerine tabi olanları cehenneme götürürler, buyurdu. Bize onları biraz vasfeder misin dedim. Onlar da bizim cinsimizden insanlar, bizim konuştuğumuzu konuşurlar, buyurdu. Peki, bu şerli zamana yetişirsem ne yapmalıyım diye sordum. Buyurdular ki, ‘Müslümanların cemaatine ve imamına bağlı kal’. Müslümanların cemaati ve imamı yoksa ne yapayım, dedim. Dişlerinle ağaç kemirip yemek zorunda kalma bahasına da olsa fırkaların hepsinden uzaklaş ve ölüm sana bu halindeyken gelsin’ buyurdu. (Müslim, imara 10).
Bilmiyorum fırka ve cemaat konusunda bir fikir veriyor mu?
Bunun böyle olmadığını iddia etmek için hadisler bize bir şey ifade etmez ki, diyenler çıkabilir ve onlar için zaten mesele yok.