Biz Değil “Oruç Bizi Tutsun!”

İslam
Röportaj: SÜMEYYE EZER 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının son haftası içerisindeyiz. Peki oruç bizler için ne ifade ediyor? Orucu sadece midemize tutturanlardan mıyız? Hayatımızın her anını Ramazanla...
EMOJİLE

Röportaj: SÜMEYYE EZER

11 Ayın Sultanı Ramazan ayının son haftası içerisindeyiz. Peki oruç bizler için ne ifade ediyor? Orucu sadece midemize tutturanlardan mıyız? Hayatımızın her anını Ramazanlaştırmak için ne yapmalıyız? Bu ve benzeri soruları Oruç/ Ötelere Seyahat kitabının yazarı Abdullah Yıldız ile konuştuk.

İBADETLERİN İÇİ BOŞALTILDI

"Amaç; Orucun bizi tutmasına katkı sağlamak"

Oruçla ilgili birçok kitap var piyasada fakat incelediğimiz kadarıyla piyasaya yeni çıkan kitabınızda  farklı bir atmosfer yakaladığını söyleyebilirim. Kitabınızın çıkış noktası neydi? 
 
"Oruç / Ötelere Seyahat" kitabımızdan başlayarak, daha önce yayınlanan "Namaz / Bir Tevhid Eylemi", "Dua / Söylemden Eyleme" gibi kitaplarımın birçoğunda kapak başlığına yansıttığım vurgular, aslında o kitapları kaleme alış sâikimin ipucunu da kendi içinde taşır.

Genel anlamda ibadetlerin içinin boşaltıldığı; Müslümanların büyük bölümünün, neredeyse namazı bir ritüel, orucu mide açlığı, haccı turistik seyahat, zekat ve infakı gösteriş, dua ve tevekkülü meskenet ve zillet gibi algılar hale geldiği bir zaman diliminde yapılması gereken ilk şeyin, bu yanlış ve batıl algıları düzelterek ibadetlerimizi aslî ve dinamik özüne döndürmek olduğuna inanıyorum.

Dolayısıyla, ülkemizde en yaygın olarak ifa edilen bir ibadet biçimi olan oruç’un, Kur’ân’da belirtilen "takvâ’yı kuşanma" gayesi ile tutulmasına ya da değişik bir ifade ile "oruç’un bizi tutmasına" katkı sağlamak, kitabın çıkış noktasıdır.

ÜMMETİMİN SEYEHATI ORUÇTUR
 
"Seyahat, bir anlamda orucun ta kendisidir, yani günah ve haramlardan hicret etmektir."
 
Oruçla ötelere seyahatin tezahürü sanırım bildiğimiz seyahatten daha farklı olarak yansımış kitabınıza. Bize bu seyahatin özünü anlatır mısınız?
 
Tevbe suresinin 112.âyetinde "seyahat eden" müminlerden söz eder: sâihûn (lafzen, "gezginler/seyyahlar") tabirine müfessirlerin çoğu sâimûn yani "oruç tutanlar" anlamını verirler; bazı alimler de, terimin lügat anlamını tercih ederek onu az çok "muhâcirûn" ("zulüm ve kötülüğün egemen olduğu diyarı terk edenler") teriminin eşanlamlısı olarak tefsir ederler.

Peygamberimizin (s.), "Ümmetimin seyahati oruçtur" hadisinden hareket edenler ise, seyahat’i; insanın görmediği, bilmediği bir takım şeylerle karşılaşmasına vesile olan bir dış dünya yolculuğu, orucu da insanın kendi iç dünyasında gizli kalmış bir takım özelliklerin tanınmasına, mülk ve melekût âleminin bir takım sırlarına vakıf olmasına vesile bir ibadet; yani seyahat’i bir bedenî riyazet, orucu da bir ruhî riyazet ve seyahat olarak görürler.

Bu mülahaza ile, oruç’u; âfâk’ta ve enfüs’te ötelere yönelik bir ulvî seyahat olarak ele aldık. Ötelere yolculuk sayesindedir ki insan, iç ve dış âlemine farklı bir gözle bakar, her iki âlemin esrâr ve hakikatlerini keşfeder.

Dolayısıyla seyahat, bir anlamda orucun ta kendisidir. "Sâihûn" olmak, "sâimûn" olmaktır yani kendini tutmak, ağzı, dili, gözü, kulağı, eli, beli korumaktır; kezâ "muhacirûn" olmak yani günah ve haramlardan hicret etmektir ve "mücahidûn" olmak yani nefsin hevâ ve isteklerine karşı cihad etmektir.

ORUÇ SADECE MİDEYİ BOŞ BIRAKMAK DEĞİLDİR

"Gerçek ve kâmil bir oruç, kendimizi Allah’a teslim etmekle gerçekleşir"

"Orucu sadece midemize tutturuyoruz" denilerek bu konudaki eksiklerimiz dile getirilmeye çalışılır. Bunun nedenleri nedir? Yaradan’ın istediği gibi oruç tutmak için neler yapmak gerekir?
 
Gerçek ve kâmil bir oruç, sadece mideyi boş bırakmak ve cinsel ilişkiden uzak kalmakla yetinmeyip; gözü, kulağı, dili, eli, ayağı ve sair organları günahlardan koruyarak ve kalbi her türlü dünyevi düşünceden, endişe ve kaygılardan uzak tutarak tam anlamıyla Allah’a teslim etmekle gerçekleşir.

Zira oruç’un gayesi, Bakara/183.âyette açıkça belirtildiği üzere ittikâ’dır. İttikâ/takvâ kelimesinin kök manası ise, “bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı korumaya almak”tır.

Oruç tutan bir Müslüman, sırf Allah rızası için tuttuğu oruç sayesinde gözünü, kulağını, dilini, kalbini, elini, ayağını ve sâir âzalarını günahlara ve haramlara karşı koruma altına almalıdır ki, böylece Allah’ın rızasına nail olsun.

EVLENMEYE GÜCÜ YETMEYEN ORUÇ TUTSUN 

"Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Zira onu koruyacak şey oruçtur."

Gençlere oruçla ilgi neler söylemek istersiniz?
 
Gençlere, hem Ramazan ayında tuttukları hem de diğer zamanlarda ara ara tutmalarını tavsiye edeceğimiz oruçla ilgili olarak, Peygamberimizin özellikle gözü haramdan korumaya yönelik nasihatini hatırlatmak isterim.

Rasûlüllah (s.) şöyle buyurur: "Ey gençler zümresi, sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan meneder, namusu korur. Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Zira onu koruyacak şey oruçtur." (Buharî, Nikâh 3)

Evet, gençlerimiz, oruç tutmanın, kötülüklerin kaynağı olan şehveti hafifleterek iffeti koruduğu hakikatini unutmamalı ve elbette oruçla ötelere kanat çırpma çabasında olmalıdırlar.
 
CENNETİN ANAHTARI NAMAZ"

"Beni hatırlamak için namaz kıl"

Hayatımızın her anını "Ramazanlaştırmak" için neler yapmalıyız?
 
Maalesef, ülkemizde yaygın biçimde görülen bir "Ramazan Müslümanlığı" algısı var… Bilindiği gibi, sağlıklı ve reşid her müslümana farz olan oruç senede bir ay kapımızı çalar; varlıklılara farz olan zekât yılda bir kez verilir; imkân ve yol bulabilenlere farz olan hac da ömürde bir kez yapılır.

Şükür ki, müminlerin ömür boyu Allah (c.c) ile sürekli ve kesintisiz bir irtibat kurmaları, tevhîd inancını ve kulluk bilincini diri tutmaları, pekiştirmeleri için farz kılınan namaz ibadetimiz var. Yılda bir kez değil, bir ay değil, bir ömür boyu her gün beş vakit huzur-u ilâhîye çıkıp Allah (c.c) ile buluşma fırsatı… Bitmeyen, tükenmeyen, sürekli tekrarlanan bir ibadet…

Mümini günde beş kez "Mirac"a taşıyan, günlük hayatın stres, bunalım ve sıkıntılarından onu kurtarıp ferahlatan, kulluk sözleşmesini yenilemesine vesile olan "Cennetin anahtarı" namaz… Ne ki,  Meryem/59. âyette tanımlandığı üzere, "namazlarını zâyî eden" ve bu boşluk sebebiyle de "tutkularının peşinde sürüklenen" bir toplum manzarası arz ediyoruz.

Bir aylığına "haz ve hız" merkezli hedonist yaşam biçiminin esaretinden kurtulma çabasına giren insanımız, Bayram’la birlikte "nerde kalmıştık" dercesine yine o kirli hayatın kirli atmosferine dalabiliyor. Namazın bir ömür boyu bizi hiç yalnız bırakmamasının hikmeti de burada yatıyor.

Namaz, kula Rabbini sürekli hatırlatan, daha doğrusu O’nu hiç unutturmayan bir ibadet. "Beni hatırlamak için namaz kıl" (Tâhâ 20/14), emr-i ilahisi, işte bu hakikate mebnidir. "İbadetin az ama devamlı olanı makbuldür" hadisi de aynı gerçeğin altını çizer.

Bu sebeple, ibadetlerimiz devamlı olmalıdır. Bunun için de namaza sarılmak zorundayız. Günde beş vakit kıldığımız namazlarla ancak sürekli diri ve dinamik kalabiliriz. Yılın kalan 11 ayını yani bütün ömrü Ramazanlaştırmak da, ancak namazla ve ona ekleyeceğimiz nafile oruçlarla, düzenli ve sürekli okuyup tefekkür edeceğimiz Kelamullah’la, dua, zikir, infak vb. ile mümkün olacaktır.

on5yirmi5.com