Bir ayetin işaret ettikleri ve ‘dinde tefekkuh’

İslam
Prof.Dr.Faruk Beşer Yenişafak gazetesindeki yazısında Tevbe suresinin 122. ayetinin bazı meallerde  “‘… bir grup da savaşa çıkmayıp Medine’de kalsın ve dinde tefekkuh etsin ki, ...
EMOJİLE

Prof.Dr.Faruk Beşer Yenişafak gazetesindeki yazısında Tevbe suresinin 122. ayetinin bazı meallerde  “‘… bir grup da savaşa çıkmayıp Medine’de kalsın ve dinde tefekkuh etsin ki, savaşa çıkanlar döndüklerinde bu çıkmayan grup onları uyarsın’. şeklinde yanlış olarak anlamlandırıldığını söylüyor.İşte o yazı…

Tefekkuh, fıkıh kelimesinden gelir. Fıkıh herkesin kolayca anlayamayacağı ince ve derin manaları anlamaktır. Tefekkuh ise dini böyle iyi anlama konusunda çaba sarf etmek, yapılması gereken her şeyi yapmaktır. Bu ‘tefe’ul’ kipi Arapça’da bir şeyi zorlanarak yapabilmeyi ifade eder.

Tevbe Suresi en son gelen surelerdendir, müşriklerle olacak ilişkiler konusunda ültimatom gibi hükümler içerir. Önemli bir kısmı Tebük Gazvesi ile ilgilidir. Bu gazve/gaza çok zor şartlar altında yapıldığı için buna “Gazvetü’l-Usre/Zorluklar Savaşı” adı verilmiştir.

İşte bu münasebetle gelen ayetlerden biri olan surenin 122. ayeti konumuzla ilgili olarak çok önemli noktalara işaret eder. Ayetin meali şöyle:

Müminlerin hepsinin birden savaşa çıkmaları uygun olmaz. Onların her kesiminden bir grup da dinde tefekkuh etmek ve döndüklerinde kavimlerini uyarmak için çıkmalıdırlar. Belki bu yolla sakınabilirler‘.

Bazı meallerin bu ayeti kerimeye yanlış mana verdiklerini düşünüyorum. Şöyle anlıyorlar: ‘… bir grup da savaşa çıkmayıp Medine’de kalsın ve dinde tefekkuh etsin ki, savaşa çıkanlar döndüklerinde bu çıkmayan grup onları uyarsın’.

Oysa bağlam Tebük Seferi’dir ve Resulüllah bizzat ordusunun başındadır. Dinde tefekkuh için geride kalanlar onsuz kimden bilgi alıp da tefekkuh edebilecekler? Böyle bir anlam öncelikle bağlama uygun değildir. Ayette tefekkuh edeceklerle ilgili kelimeler de ‘nefer olmayı‘ teşvik eder. Çıkmayıp otursunlar değil, çıksalar ya, çıkmalılar anlamına gelir.

O halde bundan ‘dinde tefekkuh‘ edecek, yani onu çok iyi kavrayıp anlayacak olanlar çıkmak, hayatı, toplumu ve insanı tanımak zorundadırlar ki dini iyi anlayabilsinler gibi bir mana çıkar.

Ayeti kerimenin işaret ettiği diğer hususlar ise şunlardır:Kur’an’da tefekkuh değil de dinde tefekkuh denmesi, dinin doğru anlaşılabilmesi için Kur’an-ı Kerim’den başka şeylerin de anlaşılması gerektiğine işaret eder. Din bir bütündür, Kur’an-ı Kerim’in Sünnet örneğiyle uygulanmasıdır.

Cihat bir farzı kifaye olduğu gibi, ayet dinde tefekkuh’un da öyle olduğunu anlatır.

‘Dinde tefekkuh’ denen eylemin hem cihada denk bir iş olduğuna, hem de çok zor olduğuna işaret eder. Bu zorluk, en başta dediğimiz gibi, hem tefe’ul kalıbından, hem de cihat ve seferberlik sırasında bile bu işin devam ettirilmesi gerektiğinin söylenmesinden anlaşılır.

Osmanlı’da ulemanın askere alınmamaları bundan olsa gerektir.

Tefekkuh için ayrılacak olanların toplumun her kesiminden olması gereği de yine toplumu ve alt kültürleri iyi tanımakla alakalı olmalıdır.

Ayeti kerime ayrıca tefekkuh ile elde edilecek bilginin, yani fıkhın İslam’ın tebliği ve daveti için en gerekli ilim olduğunu da gösterir. Bugün fıkıh denince anlaşılan disiplinin tefekkuh etme anlamına gelmeyebileceğine de işaret eder. Onun için Gazali fıkhı tarif ederken, onunla ilk başta ahireti tanımanın, nefsin gizli afetlerinin, amellerin sevabını götüren huyların ilmi anlaşıldığını söyler. Ve belki de onun için Resulüllah, “Allah bir kuluna hayır murat ederse onu dinde fakih kılar” buyurur.

Burada kavimlerine dönüp gelecek olanlar tefekkuh için çıkanlardır, savaş için çıkan ordu değildir.
Ve en önemlisi, toplumu inzar edecek, yani uyaracak olanlar ancak dinde tefekkuh edenlerdir, yani asıl anlamıyla fakihlerdir.

yazının devamını okumak için…