Arşın gölgeleyeceği kullardan olabilmek…

İslam
Hadîs-i şerîfin bazı rivâyetlerinde “Allah, onları arşının gölgesinde barındıracaktır” buyurulmuştur ki, Allah Teâlâ’nın gölgesi de arşı da bizim için “gayb” olup, mahiyetlerini anlamamız mümkün değil...
EMOJİLE

Hadîs-i şerîfin bazı rivâyetlerinde “Allah, onları arşının gölgesinde barındıracaktır” buyurulmuştur ki, Allah Teâlâ’nın gölgesi de arşı da bizim için “gayb” olup, mahiyetlerini anlamamız mümkün değildir. Bu ifâdelerle Allah Teâlâ’nın o kullarını, âhiretteki sıkıntılarından rahmetiyle koruyacağı anlatılmaktadır, denilmiştir. Hiçbir gölgenin bulunmayacağı dehşetli bir zaman ve mekânda, gözler, altına sığınılacak bir gölge ararken, “Allah’ın gölgeliğinde” gölgelenmek ne büyük bir şeref, ne muhteşem bir mazhariyettir. İşte bütün mesele, şu yedi tür insandan biri olabilmektir. 

Öyleyse yedi güzel insanın yedi güzel vasfını yedi başlık altında tanımaya çalışalım:

1. Âdalet ve Yönetim

Hadis-i şerifte en başa “âdil devlet başkanı” konuyor. Zira Müslümanların yönetimini üstlenip de adaletli davranarak (hakka göre hüküm vererek, hakkı lâyık olana vererek, haklıyı haksızdan ayırarak, herkese eşit davranarak, dürüst hareket ederek) bu en zor işin üstesinden gelebilen “imam”, en başa konmayı hak etmiş demektir. Rabbimizin Kur’ân’daki talimatı (Nisa 4/135) doğrultusunda; ‘kendi nefsi, ana-babası ve akrabası aleyhine de olsa, adaleti ayakta tutabilen ve insanlara zengin-fakir ayırmadan adil davranabilen’ yönetici, bu ödüle öncelikle layık olacaktır. Müslümanlar dünyada onun himâyesi ve gölgesi altında bulundukları için, böyle bir yöneticinin âhirette göreceği karşılık da yaptığına uygun olarak ilâhî koruma altında olmaktır. Âdil yönetici en zor iş olduğundan ilk sırada zikredilmiş olmalıdır. 

2. İbadet ve Gençlik

İkinci sırada “Allah’a kulluk içinde serpilip büyüyen genç” geliyor. Delikanlılık çağı, insanların nefsani arzu ve isteklerinin en güçlü olduğu, dolayısıyla da her türlü şeytanî ayartıya en açık bulunduğu kritik bir süreçtir. Böylesine netameli bir ömür kesitini, Rabbine kulluğun gereklerini elinden geldiğince yapıp haramlardan kaçınarak tertemiz bir şekilde geçiren genç, gerçekten yiğit bir gençtir. Namazlarını dosdoğru kılarak, nefsini, şiddetle arzuladığı hayâsızlık ve kötülüklerden uzak tutabilen (Ankebût 29/45) genç, “çağın evliyası”dır. O yaşlarında Allah’ın emirlerine ittiba ederek iffetini koruyan, hevâ ve hevesinin, şehevî duygularının, gemlenmesi güç arzularının etkisine karşı koyup kulluğa sarılan biri, Kıyamet gününde Allah’ın özel korumasını ifade eden gölgeliğini hak edecektir. 

3. Mescid ve Musalli

Üçüncü olarak, “kalbi mescidlere sevgi ile bağlı Müslüman” zikrediliyor. Namazı, camiyi, cemaati yürekten seven, kalbi sanki mescide asılmış bir kandil gibi olup, camiye ve cemaate devamda kusur etmeyen,  mescidde iken sanki “sudaki balık gibi”  kendini huzur içinde hisseden, ‘Allah’ın evleri’ konumundaki mescidleri onarmaya, maddi ve manevi bakımdan ihya etmeye çalışan (Tevbe 9/18); camilerin ve mescidlerin  Asr-ı Saadetteki dinamik ve kuşatıcı fonksiyonlarını yeniden kuşanmaları için gayret gösteren, Fetih sûresinin 29. âyetinde işaret edildiği üzere, hep ‘rükû ve secde halinde olup, secde izlerinin âlametleri yüzüne/özüne ve davranışlarına yansıyan’ musalli bir müminin cami/mescid aşkı, Rabbine bağlılığının bir nişanesi olarak karşılık bulacak ve arşın gölgesinde gölgelenecektir.

4. Sevgi ve Allah Rızası

“Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları ve ayrılmaları Allah için olan iki insan” da aynı ödülle müjdeleniyor. Allah rızâsı için birbirlerini seven ve sevgilerinde başka hiçbir çıkar, art niyet taşımayan, bir araya geldiklerinde de bir arada olmadıklarında da Allah’ın rızasını gözeten ve her iki halde de Allah için birbirlerine duydukları sevgiyi muhafaza eden, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden iki insan; “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.” (Müslim) hadisinin gereğini yaparak, bu imanlarıyla arşta gölgelenmeyi hak ederler. Bir başka hadiste bildirildiği üzere, Allah Teâlâ’nın, “Sırf benim için birbirini seven, benim rızâm için toplanan, benim rızâm uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızâm için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler.” (Muvatta) müjdesine nail olurlar. O halde müminler, Allah Rasûlü’nün (s) ashabına öğrettiği ve öğütlediği üzere, birbirlerini sırf Allah için sevmeli ve sevdiklerine: “Ben seni Allah için seviyorum” diyerek sevgilerini izhar etmelidirler. Allah için sevilenler de o kardeşlerine, Peygamberimizin öğrettiği şu güzel ifadelerle karşılık vermelidirler:

“Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin.” (Ebu Davud)

5. İffetlilik ve Yiğitlik

“Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşru davetine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit”; Hz. Yusuf’u (as) hatırlatır. O (as), en delikanlı ve en güzel çağında, güzel ve mevki sahibi biri olan Aziz’in karısının (Züleyha veya Rail) böyle bir teklifini, -nefsi arzulamasına rağmen- sırf Allah korkusu sebebiyle, “Ma‘âz-Allah: Ben (böyle bir şey yapmaktan) Allah’a sığınırım” diyerek (Yusuf 11/23) reddetmişti. İşte böylesi bir davete, tıpkı Yusuf (as) gibi içinden veya açıkça “Ben Allah’ın emrine muhalefet etmekten veya O’nun azabından ve gazabından korkarım” diyerek yaklaşmayan, böylece iffetini koruyan kişi, gerçekten büyük bir yiğitlik göstermiştir. Rabbimizin “Kim Allah’a ve Rasulüne itaat edip Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa; kurtuluşa erenler işte onlardır.” (Nur 24/52) müjdesi de o yiğitleri beklemektedir. Onların ödülü âhiretteki sıkıntılardan kurtulmaktır. Zinanın giderek normalleştirildiği ve medya vb. araçlarla hızla yaygınlaştırıldığı günümüzde, “Ben Allah’tan korkarım” diyecek çağın Yusuf’larını yetiştirmek ve onun zindanı zinaya tercih eden yiğit duruşunu (Yusuf 11/33) çağa taşımak, her zamankinden daha önemli ve vazgeçilmez bir görev haline gelmiştir.

6. İnfak ve Gizlilik

“Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse” de arşın gölgesinde gölgelenecektir. Yüce Rabbimiz, ‘gizli ve açıktan infak edenlere’ nice güzel vaatlerde bulunmuş (Bakara 2/274; İbrahim 13/31; Nahl 16/75); ancak ‘sadakaları gizlice vermenin daha hayırlı olduğunu’ vurgulamıştır (Bakara 2/271). Bu hadis-i şerifte ise, “sağ elinin verdiğini sol eli bilemeyecek” kadar gizli sadaka veren kişi tebcil ve tebşir ediliyor ki, burada hayır ve güzelliğin gizlilikte olduğu anlaşılıyor. Allah için yaptığı iyilikleri olabildiğince gizli yapan, gösteriş ve riyâdan uzak kalmaya çalışan kimse, Allah’ın rızâsını her şeyin üstünde tutmuş demektir. Bu hasbiliğin karşılığı da, âhirette ilâhî korumaya mazhar kılınmak suretiyle o kişinin faziletinin açığa çıkarılmasıdır. Doğrusu, bu da gıbta edilecek bir durumdur.

7. Zikir ve Gözyaşı:

“Tenhâda Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi”, hadis-i şerifte son sıraya kalmış gibi görünse de, durum öyle değildir. Allah Teâlâ, Ankebut sûresinin 45.âyetinde “ve-le-zikrullahi ekber: Allah’ı anmak ise en büyüktür” buyurarak, zikr’in en büyük ibadet olduğunu açıklar. Yine Hacc 22/35’te “Allah’ın adı anıldığında kalpleri titreyenler”, Meryem 19/58’de de “Rahman’ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapananlar” tebcil edilir. Rabbimizin örnek gösterdiği bu güzel insanları model alarak, gözlerden ırak, kimsenin bulunmadığı ortamlarda Allah’ı anıp da gözyaşı dökebilenler, Allah aşkında gerçekten hasbi ve samimi olduklarını kanıtlayan kimselerdir. Bu durum, çoğu insanın başaramadığı bir kulluk çizgisidir ki, onu yakalamak herkese nasip olmaz. Onun bu samimi ve gizli kulluğunun karşılığı da mahşer yerinde Allah’ın arşı altında ilâhî korumaya alınmak suretiyle, herkesin gözü önünde ödüllendirilmektir. Böyle ödüllendirilmeyi kim istemez. Rab Teâlâ hepimize nasip eylesin.

Sonuç:

Rasûlüllah’ın (s) “arşın gölgeleyecekleri” olarak müjdelediği bu kullardan olabilmek, Müslüman olarak, her birimizin en önemli ve öncelikli hedefi olmalıdır. 

Bu hadis-i şerifin bize öğrettiği hakikat şu ki; Allah Teâla, kullarının sadece kendi rızâsına yönelik amellerinden hoşnud olur ve onları, kimseden yardım görme imkânının bulunmadığı o dehşetli Hesap Günü’nde himâyesine alır; “kendi gölgesinde gölgelendirir”.

Allah’ın gölgesinde barındıracağı insanlar sadece bu yedi sınıftan ibâret sanılmamalıdır. Zira diğer hadislerde önemli niteliklere sahip başka bazı kişiler de sayılmış ve onlara da aynı ödüller vaat edilmiştir. (Örnek olarak bkz. Müslim, Zühd 74, Birr 38; Tirmizî, Büyû’ 67; İbn Mâce, Sadakât 14) Bu hadiste yedi tür insanın zikredilmiş olması, diğer rivâyetlerde zikredilen bahtiyarları bu mutluluktan asla mahrum bırakmaz. Yukarıdaki hadis-i şerifin daha iyi anlaşılması bağlamında, üç sınıf cennet ehlinden söz eden şu hadise yer vermekte fayda var:

“Cennetlikler üç gruptur. Bunlar:

– Âdil ve başarılı devlet başkanı, 

– Yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, 

– Ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.” (Müslim)

Dikkat edilirse, her iki hadîs-i şerîfte sınıf sınıf sayılan insanların vasıflarına ve yaptıkları amellere bakıldığında, bunların örnek alınacak üstün nitelikli işler olduğu görülecektir. Allah’ın özel himayesine mazhar olmakla müjdelenen bu takva erlerinden her biri, büyük güçlükleri göğüslemiş, hemen hemen aynı seviyede “zor”u başarmış kimseler olup, hepsinin pek çok iç ve dış engellere rağmen, soylu bir mücadele vermiş oldukları anlaşılmaktadır. Yani amellerin hepsinin ortak özelliği, Allah’a yürekten ve sevgiyle teslim olmaya dayalı kahramanlıklar olmalarıdır. Ödülleri de ona göredir: Kıyametin o dehşetli ortamında ilâhî koruma altında olmak…

Ne mutlu bu yedi tür insan gibi olmaya çalışanlara!…

Abdullah Yıldız/ 40 hadis 40 ders-Pınar yy-kitappinari.com